Yeni kitabıyla Necati Tosuner

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK

Necati Tosuner “Sen ve Kendin”de içini dökerken bir zoru, ruhlarımızı örttüğümüz bir dünyada onları soymayı başarıyor.

“Çırpıcı değneği gibi bir yaşanmışlık bıraktın geride. Kızılcığın inceliğinde bir zayıflık taşıyan. Vuruldukça vurulan. Vuruldukça kırıldı kırılacak olan. Ama günler geçer, yıllar geçer, asla kırılmayan.”

Necati Tosuner’in Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı “Sen ve Kendin”in son sayfalarından bu cümleler. “Sen” ve “kendin” sayfalar boyunca birbirlerini sorgulayan kahramanlar:

“Bilmiyorsun sen olmadan var olacak kendinin ne olacağını!.. Bilsen neyin artacak ki?.. Ne yapsan değişmeyecek olan o yönelişle sen…

Oysa sen yoksan kendin yok. Kendinin gördüğü kendin.”

Yıllar önce kendisiyle yapılan bir söyleşide “eğer kendini yazıyorsan, taşınabilir bir laboratuvar gibi kendini de taşırsın toplumun içinde… Pratik bir deney yapar gibi, sonunda yazacak bir şey hep bulursun!” diyen Tosuner “Sen ve Kendin”i dört ana bölüme ayırmış. Her bölümün alt başlıkları “İki – On Üç”, “Dört-Kırk Dört” gibi isimlendirilmiş ikişer sayfalık metinlerden oluşuyor. Kısacık cümleler, yapıtlarında sözcük seçimine büyük önem veren, onların seslerini duymaya ve duyurmaya çalışan Necati Tosuner’in dil ustalığını, yetkinliğini sergiliyor. Yukarıda alıntıladıklarımdan da anlaşılacağı gibi şiirsel, ancak hırpalayıcı, hatta acımasız cümleler bunlar. Anlatıcı, herhalde yazar kendisiyle yüzleşirken yine kendi kurduğu mahkemede kendini yargılıyor.

Şu son bir yıldır içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle zorunlu evde kaldığımız, yalıtıldığımız şu pandemi günlerinde çoğumuz da öyle yapmıyor muyuz? Oysa bugünlerdeki duygularımızı yansıtan kitabını Necati Tosuner, 2017-2018 yılları arasında yazmış… Yani, üç dört yıl önce. Anlatılanlar ise bugünkü gibi yalıtılmış bir dünyada evde kalmış bir anlatıcının dilinde “senler” ve “kendileri” arasında geçiyor; bir iç döküş, kocaman bir yalnızlık.

“Biri varken onun yokluğunda duyulan yalnızlıktır en ağır olanı” diyordu Tosuner bir söyleşisinde ve devam ediyordu:

“Erişemeyişten gelen yalnızlık delirtir.”

Kitaptaki beni etkileyen yalnızlık cümlelerinden birisi de şu:

“Gelip gelip seni bulan: Kendini yiye yiye beslenilmiş yalnızlıklar.

Sesleniyorsun: Hey!

Sesine dönüp bakmıyor kendin.”

1944 yılında doğan Necati Tosuner bugün 77 yaşında. 1965’te yayımladığı ilk kitabı 'Özgürlük Masalı'ndan (öyküler) bu yana 56 yıldır aralıksız yazmaya devam ediyor. İlk romanı olan “Sancı... Sancı...” (1977) ile birlikte 20’nin üzerinde kitapta imzası, çok sayıda ödülü var. Çocuk kitaplarında da imzasını görüyoruz…

Kendisini 70’li yılların sonlarında tanıdığımda sahibi olduğu Derinlik Yayınları’nda birbirinden güzel kitaplar yayınlıyordu… Tosuner’in dostları olan Hulki Aktunç, İzzet Yasar, Cahit Külebi, Tezer Özlü Kıral, Enis Batur, Güven Turan, Demir Özlü gibi ustaların kitaplarını Derinlik Yayınları’ndan okuyorduk. Kitapları Cağaloğlu’ndaki yayınevine uğrayıp bizzat Tosuner’den alıyor, büyük bir coşkuyla kendilerine imzalatıyordum. Dünya Gazetesi’nin sanat sayfasının yöneten Selim İleri’ye yardım ettiğim senelerdi…

Evet, Necati Tosuner gerek yayınladığı gerek yazdığı kitaplarla edebiyat dünyamıza çok uzun yıllardır büyük emeği geçmiş bir usta. Yeni kitabını da diğerlerini olduğu gibi sözcüklerinin üzerinde düşüne düşüne, satırlarının altını çize çize okudum.

Umutlar ve hüsranların bendeki karşılıklarını sorguladım, şu satırların da altını çizdim:

“Dökülmüş saçılmış. Dağıtılmış yitmiş. Bulunmaz olmuş. Aranmaz olmuş. Değmez olmuş. Geri dönüşmez olmuş. Olursa başkasının olmuş. Senden çıkmış bir umut.

Küçük bir umut.

Yenisi olmayan bir umut. Bitmeden tükenmiş bir umut. Boşa giden. Çoktan boşa gitmiş olan. Umut kesilmiş bir umut.

Umutsuz kalmak değil boşa çıkmış bir umut.”

Yine de bir umut yok mu? Var olduğumuz sürece hayatımız bir umudu barındırmıyor mu?

Necati Tosuner bu ustalık eserinde içini dökerken bir zoru, ruhlarımızı örttüğümüz bir dünyada onları soymayı başarıyor. Teşekkürler Necati Tosuner…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hamburg izlenimleri 22 Kasım 2024
Benim Yalvaç’ım(*) 01 Kasım 2024