Yeni hükümet
Aydın ÖNCEL - Ekonomist
Güncel yaşamın akışında, herkesin ekonomiye dair az çok bilgi sahibi olmaya ihtiyacı vardır. Buna rağmen ekonomi bilimine çok ilgi duyulmaz. Çok konuşulur ama ekonomi kitapları, istisnalar dışında çok baskı yapmaz, örneğin. Gazetelerde, göz ucuyla geçiştirilir ekonomi sayfaları… Oysa ekonomi, hayatı her yönüyle etkileyen bir bilim dalıdır. Bu etkisi nedeniyle de görüş ve tahminler çok özenli, ayrıntılı değerlendirilmelidir.
Ne olursa, ne olur?
Ekonomistler de herkes gibi bir takım tahminlerde bulunabilir. Bu tahminler duygu içermez, içermemelidir. Öngörüler, bilimsel veriler ışığında hareket edilerek yapılmalıdır. Ancak kaynak olarak ele alınan bilgilere ve tercih edilen modele göre tahminlerde farklılıklar yaşanabilir, bu çok normaldir. İçinde bulunduğumuz seçim sürecinde, ekonomiye dair tahminlerde farklılıklar yaşanması da siyasal ve ekonomik model tercihlerinden kaynaklanmaktadır. İşte bu nedenle, ekonomiyi ilgilendiren hemen her konuda tüm alternatif ve olasılıklar değerlendirilerek, ne olursa, sonucu ne olur şeklinde bilgilendirme yapılmalıdır.
Seçim sonucunda, var olan iktidarın devamı halinde uygulanacak ekonomi politikalarıyla, muhalefetin iktidara gelmesi halindeki tercihler aynı olmayacaktır. Dolayısıyla iç ve dış siyasetten, sağlık, eğitim, ekonomi politikalarına kadar her alanda değişimler yaşanacaktır. Haliyle, en çok soru aldığımız döviz ve faiz politikasında da önemli dalgalanmalar meydana gelecektir. Dolayısıyla, bu ve benzeri süreçlerde yapılacak (mutlak) yorumlar kişisel tahmin, dilek ve temennilerden ibaret kalır. Çok itibar edilmemelidir!
Kim gelirse gelsin
Peki, tahminler neye göre yapılmalıdır? İçinde bulunduğumuz seçim sürecinde ancak var olan koşullar dikkate alınarak, mikro ve makroekonomik yaklaşımlardan yola çıkılarak bir projeksiyon gerçekleştirilebilir. Her şeyden önce, iktidara kim gelirse gelsin, karşısında dev bir bütçe açığı bulacaktır! Yarım trilyona yaklaşan seçim ekonomisinin bedeli zaten bozulmuş olan bütçe dengesini onarılmaz hale getirmiş durumda. Açığın yılsonunda 1,5 trilyonu bulması beklenmektedir…
Seçim sonrası için verilen vaatler ise, aynı zamanda enflasyonda önlenemez yükselişin habercisidir... Dış finansmana ulaşımda zorlandığımız bir dönemde, içeride bankalar üzerinde uygulanan regülasyonlar likiditede daralmaya neden olmakta, bu da krediye ulaşımın yolunu tıkamaktadır. Bu tıkanıklık hangi hükümet kurulursa kurulsun, politika faizinde olmasa bile serbest piyasa faizlerinde artışı getirecektir.
Yüksek faizler ise ticari iflasların yaşanmasına neden olacaktır!
Türkiye’nin dövize olan ihtiyacı ortadayken, uluslararası kredi derecelendirme kurumları tarafından yayınlanan karamsar raporlar, yabancı yatırımların önüne duvar örmekte... Yetmez, yıllık cari açık 54 milyar dolar civarında dolaşmaktadır…
Büyüme tahminleri aşağı yönde revize edilirken, kredi risk primimiz de yönünü yeniden yukarı çevirmiş durumda.
KKM ise artık hükümetin değil, Hazine’ye getirdiği yük nedeniyle sokaktaki yurttaşın küfesinde…
Bahar kısa sürer
Yukarıda birkaç başlık altında sıraladığımız sorunlar her şartta ve kısa zaman içinde etkisini biraz daha hissettirecek. Bunlara ek, iktidara gelecek hükümetin uygulayacağı politikalardan doğacak farklı yükler de düşünüldüğünde, seçim sonrası bahar havasının fazla sürmeyeceği aşikâr…
“İnsanoğlunun temel sorunu üç değişkeni bir araya getirmektir. Ekonomik verimlilik, sosyal adalet ve bireysel özgürlüktür” diyen John Maynard Keynes, “Süregelen enflasyon süreci ile hükümet, vatandaşlarının servetinin önemli bir bölümünü gizlice ve fark edilmeden kendine transfer edebilir.” yaklaşımlarıyla adeta Türkiye’nin bugünkü durumunu özetlemiş.
Türkiye ekonomisi, ne küresel kriz ne deprem ne de seçim ekonomisi yüzünden bu kadar kırılgan hale gelmiştir! İçinde bulunduğumuz durum yıllardır süren, kontrolsüz harcama ve borçlanmaların doğal, kaçınılmaz sonucudur!
Bu nedenle, kurulacak hükümet öncelikle kaybedilen güveni tesis etmeli ve öngörülebilir bir bütçe planlamalıdır. Bir an önce sıkı para politikasına geçilmeli, negatif reel faiz girdabından çıkılmalıdır. TL likiditesi ve harcamalar kısılmalı, döviz likidite sorununun çözümü için yabancı portföy çıkışlarının önüne geçilmelidir. Bunun ilk adımı, borsa manipülasyonlarına ağır cezai şartlar getirilmesidir! Ve tabi, bankalar üstündeki kuralsız regülasyonlardan da bir an önce vazgeçilmelidir!
“En iyi hükümet, en az hükmedendir” der, David Thoreau (1817-1862)