Yeni Ekonomik Program üzerine iki yorum
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 29 Eylül günü sunduğu Yeni Ekonomik Program üzerine çok şey yazıldı, söylendi.
Söylenenler ve yazılanlar daha çok eleştiri ağırlıklıydı.
Ortadan konuşan piyasa uzmanlarının (!) ürkek tavırla söylediği de programın gerçekçi olmasıydı. Yani Bakanın sunduğu ve metin olarak dağıttığı 2021-2023 dönemine ilişkin Orta Vadeli Plan (OVP), sonuçları itibariyle çok tatmin edici olmasa da kendi içerisindeki bütünselliğiyle gerçekçi hazırlanmıştı.
Öncelikle bu metnin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu’nun 7 ve izleyen maddelerine göre hazırlanıp eylül ayının ortasına kadar yayımlanması gerektiğini hatırlatalım. Yani durup dururken yapılmış bir sunum değil, bir zorunluluk.
Hazine ve Maliye Bakanı nedense yasal altyapısı olan OVP ifadesini kullanmıyor, farklı olmak ve algı yaratmak adına YEP ifadesini tercih ediyor.
Oysa önemli olan ifadeler değil, içerik. Zarf değil, eskilerin deyimiyle mazruf (zarfın içerdiği).
Şimdi 2021-2023 dönemine ilişkin 3 yıllık makroekonomiye yönelik yol haritasının iki yönünü ele alalım.
Büyüme hedefleri tutarlı değil
Yeni ekonomik programın temel ekonomik büyüklükleri üzerinden gidecek olursak Hükümetin büyümeye ağırlık verdiğini görüyoruz.
Özellikle virüs salgını nedeniyle kayıp yıl olarak gördüğümüz 2020 yılının büyüme öngörüsü iyimser tahminle pozitif ve binde 3 olarak öngörülmüş; kötümser tahmin de yapılarak negatif büyüme oranının yani küçülmenin yüzde 1.5 olacağı değerlendirmesi yapılmış.
2020 yılını geçelim de izleyen 2021 yılının nasıl yüzde 5.8 olarak öngörüldüğünü anlamak çok zor. Şöyle ki büyümenin iki temel dinamiği iç tüketim ve ihracat. Bakıyoruz, 2021 yılında kamu toplam tüketimi negatif, yani kamu 2021 yılında yüzde 2.2 daha az tüketim yapacak. Özel tüketim harcamalarının yüzde 5.7 olacağı öngörülmüş. Yani gelecek yılın büyümesi hane halkının ve özel sektörün harcamalarına bağlanmış.
Ancak özel kesim tasarruflarında bir artış öngörülmemiş. Demek ki özel kesim ve hane halkı gelecek yıl borçlanma yoluyla harcamalara yüklenecek. Kriz dönemlerinde zaten harcama kısılırken ve kaynak yokken bu iş nasıl olacak?
İhracat ayağı da bir başka sorun. Gelecek yıl yüzde 10’u bulmayan ihracat performansı yanında ithalat artışı dikkate alınmıyor. Yani dış ticaret dengesinin olumsuz yönde gelişeceği göz ardı ediliyor.
İzlene 2022 ve 2023 yılları büyüme hedeflerinin de, geçen yılların refleksleri gibi, yüzde 5 bandına oturtulmuş durumda. Yani bu bir büyüme tuzağı.
Cumhuriyetin 100. yılını diline pelesenk eden Hükümetin yıllar önceki hedeflerinden zerre iz olmadığı gibi, ne yazık ki geçmiş yılları aratan bir tablo var.
Enflasyon rakamları ile tutarsız!...
Enflasyon dediğimiz Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), kamu destekli mutlu rantiye sınıfı hariç, toplumun tüm kesimlerinin adeta klasiği haline gelmiş durumda.
Bugün ülkenin ilk ve temel sorunu “ekonomi” olarak ifade ediliyor, bunun içinde de ilk sırayı hayat pahalılığı olarak şekillenen enflasyon oranları alıyor.
Her şeyden önce enflasyon hesabına giren mal ve hizmetler sayısının, payının ve dolayısıyla kapsamının sürekli değiştirilmesi hem mukayese imkânını ortadan kaldırıyor ve hem de gerçekçiliğini.
Enflasyonun bu yıl sonu hedefi Hükümet ve TCMB tarafından defalarca revize edildiği halde, YEP’te yüzde 10.5 olarak öngörülmesi bile tutturulacak gibi görünmüyor, şunun şurasında 2.5 ay kaldığı halde.
Üstelik bu tahminler gelecek yıl yüzde 8, 2022’de yüzde 6 ve Cumhuriyetin 100. Yılında yüzde 4.9 olarak tahmin edilmiş durumda.
Piyasaların tümüyle dolara endeksli olduğu, adeta çift para sisteminin kullanıldığı, doların sürekli artış sergilediği, pek çok temel malların fiyatlarının dolara endeksli olduğu bilindiği halde bu tahminleri gerçekçi bulmak mümkün değil.
Hele de hem büyümeye yüklenirken hem de enflasyonu kısmaya çalışmak iktisat teorisi gerçeğine aykırı. Ya büyümeyi öncelikleyip enflasyonu bırakacaksın; ya da enflasyonu frenlemek adına büyümeyi düşüreceksin.
Dolayısıyla YEP’in tahminlerine nereden baksan sıkıntı var!...