Yeni bir soğuk savaş mı?
Geçtiğimiz hafta Amerikan ve Rus başkanları arasında gerçekleşen zirve, spekülasyon ve ufak tefek ipuçlarından öteye fazla bir şey getirmedi. Önemi düşük ve simgesel nitelikli bazı sorunlar üzerinde ilerleme kaydedilse de, temel çatışma konuları oldukları yerde duruyorlar. Aslında karşımızda acaba Rusya’nın uluslararası politikadaki rolünü acaba fazla mı büyütüyoruz sorusu bulunuyor. Eğer yeni bir Soğuk Savaş dönemine giriliyorsa, bunun esas hedefi Rusya mı, yoksa bu ülkenin son zamanlardaki kendisinden daha güçlü “en yakın” dostu Çin mi olacaktır?
Çin-Rus ilişkilerini nasıl niteleyebiliriz?
Çıkar birlikteliği üzerine kurulu bir izdivaç diyebiliriz. Unutmayalım ki, Çin’in stratejisi nüfuz alanlarının genişletilmesini ve Batı’ya uzanan kara ulaşım kanallarının açık tutulmasını öngörüyor. Bu tasavvur hayata geçirilirken karşısında Rusya’nın mülkiyetinde olan kocaman bir alan çıkıyor. Dolayısıyla, Çin’in Kuşak-Yol Projesi’nin başarılı olması için Çin’in Rusya’ya ihtiyacı var. Şimdiden Çin sermayesinin Uralların Doğusunda birtakım bölgelerde ağırlık kazandığına şahit oluyoruz. Uralların Doğusunda bazı yerler var ki, buralardaki çiftliklerin sahiplerinin de, işçilerin çoğunun da Çinli olduğu söyleniyor.
Rusya’nın Çin’e sunabileceği üstün bir silah teknolojisi olduğu muhakkak fakat uzay araştırmalarında Çin daha ileriye gitmeye başladı. İki ülke arasında silah üretimi ve uzay araştırmalarını birlikte yürütmek alanlarında işbirliklerini geliştirme imkanları mevcut. Fakat ilişkilere daha genel düzeyde bakıldığında, özellikle büyük bir piyasa ekonomisini yönetmekte ve küresel ekonominin işleyişini etkilemekte Çin’in çok daha güçlü bir konumda olduğu tartışılmaz. Rusya gelirini daha ziyade hammadde ihracatından elde eden bir gelişmekte olan ülke görünümü veriyor. Uzun vadede Çin’in iktisadi bakımdan çok daha da üstün konuma geçmesi ve Rusya’yı giderek ikinci derecede bir konumu kabule zorlaması beklenebilir. Ancak, Rusya’nın böyle bir rolü ne oranda benimseyeceğini kestirmek güçtür.
Bu güçlükler karşısında, mevcut ilişki sürdürülebilir mi?
Sürdürülebilir ifadesinden neyi kastettiğimize bağlı. Eğer bundan iki ülkenin birbiriyle savaşmayacaklarını kast ediyorsak, ilişkinin sürdürülebilirliğinden söz edebiliriz. Ama böyle bir ilişki, iki ülkenin çıkarlarında bir stratejik bütünleşme anlamına gelecek midir? Sanıyorum bu pek muhtemel değil. Tarafl ar daha kapsamlı ilişkiler geliştirmekte ihtiyatlı davranacaklardır. Ancak, daha fazla Çin ürününün Rus piyasasına gireceğinden emin olabilirsiniz.
Rusya’nın zaafl arı düşünüldüğünde, ABD’nin göründüğü çapta endişelenmesi için neden var mı?
Evet, öyle olduğunu tahmin ederim. Elimizde Rusya’nın Soğuk Savaş sonrasında uluslararası güç dağılımında ve siyasi gruplaşmalarda ortaya çıkan değişmeleri kabullendiğine işaret eden yeterli kanıt bulunmuyor. Rusya Baltık Denizi yönündeki varlığını güçlendirmek istiyor ve Baltık ülkelerinin kendisini engellediğini düşünüyor. Ukrayna’nın da Batı ile bütünleşmesine karşı, kendi nüfuz alanında kalmasını istiyor. Doğu Akdeniz’de stratejik bir aktör olma gayretinde. Batı güvenliğini de zayıfl atmak için bir yandan siber teknolojilere diğer yandan sıradan gizli servis araçlarına başvuruyor.
Rusya-Çin birlikteliğine baktığımızda, Batı’ya meydan okumasını güçlendirmek için Rusya Çin’e ne gibi katkılarda bulunabilir?
Az önce de ifade ettiğimiz gibi, Rusya’nın sahip olduğu savaş araçları var. Halihazırda Rusya nükleer silahlar ve taşıyıcı sistemleri ile savaş uçağı yapımında Çin’den daha ileri bir konumda bulunuyor. Savaş gemisi yapımında da Çin’in önünde. Bununla birlikte, hemen her alanda hızla ilerleme kaydediyor. Pek de uzak olmayan bir gelecekte Çin’in Rus silah teknolojilerine olan bağımlılığının giderek azalacağını, hatta zaman içinde Rusya’ya da teknoloji ihraç eden bir ülkeye dönüşebileceğini tahayyül etmek pek zor olmuyor.
Türkiye’nin Soğuk Savaş’taki rekabetçi ilişkileri kendi çıkarına kullandığı hatırlandığında, şayet Rusya’nın dünya siyasetindeki ağırlığı zayıfl arsa, bu Türkiye için ne anlama gelecektir?
Rusya’nın ağırlığının azalması, bunun tamamen ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Karşılıklı çıkarlara hizmet eden Türk-Rus iktisadi ilişkilerinin devam etmesi beklenir. Ancak, Rusya’nın bir askeri güç olarak zayıfl aması durumunda Türkiye’nin Kafk aslar’da, Orta Doğu’da ve Orta Asya’da nüfuzunun artmasının önü açılabilir. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin bazı kazançlar elde etmesi mümkün gözüküyor. Fakat Türkiye’nin başka ülkelerle ilişkilerinde Rusya ile ilişkisini dengeleyici bir güç unsuru olarak değerlendirdiği açısından düşünüldüğünde, Rusya’nın dünya siyasetindeki ağırlığının zayıfl amasıyla, bu kaynağın etkisinin de azalması söz konusu olacaktır.
Pekiyi, bu boşluğu Çin ile ilişkiler doldurabilir mi?
Bu soruyu cevaplayabilmek için Çin’in uzun vadede dünya siyasetinde oynayacağı rolün açıklık kazanması lazım. Ancak, Türkiye’nin halihazırda Çin ile oldukça dostane ilişkileri olduğunu ve ülkemizin bu ilişkinin kendisine bazı ödüller getirmesini beklediğini unutmayalım. Çin, Türkiye için Rusya’dan daha önemli bir aktöre dönüşebilir mi? Mümkündür, ama bekleyip görmemiz gerek!