Yedi yıl önce kaybettiğimiz notu tekrar alabilir miyiz?
Geçen hafta gazetemizdeki “Moody’s: “Türkiye’nin kredi notu yükseltilebilir” başlıklı haberi görünce Türkiye’nin 31 yıllık inişli-çıkışlı rating hikâyesini düşündüm. Bu 31 yıl boyunca az da olsa mutlu olduğumuz zamanlar oldu ama genellikle mutsuz, hatta kızgındık. Kendimizi haksızlığa uğramış hissedip “bu ratingciler bizi sevmiyor” diye söylendiğimiz çok zamanlar oldu.
Türkiye'nin rating kuruluşlarıyla resmi ilişkisi 1992 Mayıs ayında Standard and Poor's (S&P) ve Moody's adlı kuruluştan not alarak başladı. Üstelik S&P'den BBB gibi oldukça parlak bir not almıştı. Normalde böylesine iyi bir başlangıç yapan ülkenin grafiğinin yukarı doğru olması beklenirdi ancak öyle olmadı. İki yıl bile geçmeden 1994 başında BBB’yi kaybetti. Tansu Çiller başbakanlığı Süleyman Demirel'den devraldığında BBB notuna sahip "yatırım yapılabilir" kategorisindeki bir ekonomiyi de teslim aldı. Üç ayrı hükümetin başbakanı olarak toplam 3 yıl başbakanlık koltuğunda kaldı. 6 Mart 1996'da görevden ayrıldığında ise Türkiye'nin notu B+'ya, yani spekülatif ülke düzeyine düşmüştü.
Tekrar BBB’yi alabilmek için 2013 yılının Mayıs ayını beklememiz gerekti. Ancak 2016’da tekrar BB’ye yani spekülatif kategoriye düştük. Türkiye İş Bankası’nın eski Genel Müdürü Adnan Bali’nin 2017’deki bir panelde dediği gibi “Tam 19 yılda geri aldığımız notu 3 yılda kaybettik.” Oysa BBB notuna sahip olmak bir ülke için önemli bir kazanımdır. Yatırım kategorisindeki notlara sahip ülkelerin borçlanma piyasalarında hayatları daha kolaylaşır.
Moody’s geçen haftaki analizinde, "Ortodoks politikalara geçiş sürdürülürse ve makro dengesizliklerde düzenli bir azalmaya yol açarsa, görünüm pozitife dönebilir ve not yükseltilebilir." değerlendirmesi yapmış. Ama aynı zamanda Ortodoks politikalara geçişin kısa ömürlü olması ve daha fazla makroekonomik stresin ortaya çıkması halinde görünümün negatife çevrilebileceğini de söylemiş. Yani “notunuz artacak” ya da “notunuz düşecek” dememiş. Hangi şartlarda artabileceğini ve hangi şartlarda düşebileceğini anlatmış. Gerçekçi olmak gerekirse; mevcut ekonomik görünüm bize Türkiye’nin notunun yakın bir zamanda BBB’ye çıkmasının olası olmadığını söylüyor.
Sorun değil. Gelse iyi olurdu ama biz doğru adımları atalım da BBB gelmesin.
Türkiye son 30 yılın bazı bölümlerinde “yatırım yapılabilir” ülke notu olmadığı halde BBB’si olanlara benzer maliyetlerle borçlanabildi. Düşük notuna rağmen ciddi miktarda doğrudan yabancı sermaye çekmeyi başarabildi. Yani yatırım notuna sahip olmadan yatırım notuna sahip olan ülkelere uygulanan muameleye tabi tutuldu. Adnan Bali’nin o panelde dikkat çektiği gibi: “Türkiye en fazla doğrudan yabancı yatırımları BBB değil, BB notuna sahip olduğu dönemde çekti. Neden? Çünkü güçlü bir hikâyesi vardı.”
Türkiye en fazla yatırımları 2006-2008 döneminde çekti
Türkiye ekonomisi o dönemde büyüyen bir ekonomiydi ve aynı zamanda hem finansal istikrar vardı hem de fiyat istikrarı. Mesela 2006-2008 dönemi iyi bir örnektir. Türkiye en fazla doğrudan yabancı yatırımları o dönemde çekmişti. 2007 ‘deki 22 milyar dolarlık giriş bizim tarihimizde bir yılda gördüğümüz en yüksek rakamdır. 2006’daki 20,6 milyar ve 2008’deki 19,8 milyar dolarlık girişler de tarihi ortalamamızın çok üzerindeki hareketlerdi. Bu yılların tamamında Moody’s, S&P ve Fitch Türkiye’yi BB seviyesinde yani “spekülatif” not kategorisinde derecelendiriyordu.
O dönemde var olan güçlü hikâye ise AB ile başlayan tam üyelik müzakereleri ve buna paralel ekonomi, hukuk, idare ve sosyal hayat ile ilgili alanlarda atılmaya başlanan adımlardı. Yani reform süreciydi. Bu süreçte ihracatımız neredeyse ikiye katlandı. Yeni ihracat pazarları yaratıldı, mevcut pazarlarla daha güçlü bağlar kuruldu. Komşularla ticari ilişkiler hızla gelişmeye başladı. Suriye ile ticaret hacmimiz bile ilk defa 1 milyar doları 2007’de aştı. Borç rasyolarımız yani kamu borcunun milli gelire oranı birçok ülkeye göre çok daha iyi durumdaydı. Fiyat istikrarı sağlanmıştı. Finansal istikrar vardı.
Kısacası; tekrar BBB seviyesine yükselebilmek için güçlü bir hikâye yaratmamız gerekiyor. Hikâye güçlü olunca BBB notuna sahip olmasak bile daha fazla mal satıp, daha fazla yatırım çekebilmek, BBB olanlarla aynı koşul ve maliyetlerle borçlanabilmek mümkün olabilir.