Yaz mevsimi fiyatlamaları
Bir klasik olduğu üzere, işlemciler ve masanın diğer tarafında yer alan bizler açısından yılın en sıkıcı dönemleri olarak adlandırdığımız günlere yavaş yavaş giriş yapıyoruz: yaz mevsimi. Elbette kesin konuşmak mümkün değil, istisnaları mevcut ama işlem hacimlerinin azaldığı, yatırımcıların ve bankacıların tatile çıktığı, şirketlerin önemli planlamaları için yılın son çeyreğine odaklandıkları, bütçe hazırlıkları için yine aynı dönemi bekledikleri, kısacası 3 aylık bir yaz mevsiminin etrafında bir yerlerde dolanıyor olabiliriz. Geçmişte farklı dönemlerde merkez bankalarının ağırlıklı, politik risklerin kısa süreli de olsa piyasaları domine ettikleri dönemlere tanıklık etmekle birlikte, alışıldık süreçlerin genellikle böyle işlediğini hatırlatmakta fayda var.
Elbette tüm varlık sınıfları için değil. İstisnalar her zaman mevcuttur.
Gelin hazır Haziran ayı işlemlerini de tamamlamışken, yıl ortasında neyin nasıl işlediğine kısa bir göz atmaya çalışalım. En çok neyi konuştuk? Bir defa yurt dışı varlıklar açısından Fed’in önderliğinde gelişmiş merkez bankalarının para politikası kamplarındaki safların sıkılaşmaya devam ettiğini. Ancak, tek bir farkla: bu kez geçmişteki kötü anılarından ders çıkaran gelişmekte olan ülkelerin yüzde 99.9’unda para politikaları önden sıkılaşma pozisyonuna geçtiği için gelişmekte olan ülkeler için mevcut olan sınırlı oyun alanı zaten daraldığından gelişmekte olan ülkeler nezdinde geçerli değil. Bu nedenle bekle-gör pozisyonunun hakim olduğu, küçük-kontrollü gevşeme denemeleri ile birlikte çok fazla heyecana girilmediği bir süreç izledik. Bir de unutmadan, Fed’in kendi eliyle yarattığı müthiş bir “kontrollü belirsizlik” dönemi var ki kitaplara ders niteliğinde geçebilecek bir süreç izliyoruz. Öyle ya da böyle, geç kalındı ya da değil tartışmalarını takiben, Fed’in giriştiği olağanüstü önden yüklemeli sıkılaşma hamleleri azalan ivmede de olsa devam etmekle birlikte, kullanılan dilin safları sıkılaştırmadaki becerisine mutlak surette dikkat çekmek gerekiyor. Diğer yanda ise global enflasyonun çift hane seviyelerden yüzde 6-7 aralığına gerilemesinin önemli bir kısmı maliyet problemlerindeki çözülme ve enerji kalemlerindeki geri çekilmeden oluşsa da bizlerin fazlasıyla alışık olduğu meşhur “baz etkisi” kavramının da devrede olduğunu belirtelim. Gün sonunda AI rüzgarının da katkısıyla ABD’de teknoloji sınıfı hisseleri pozitif ayrışırken (yüzde 32), S&P (yüzde 16) ve Dow’un da (yüzde 4) süreçte pozitif değerlerle kendilerine yer buldukları unutulmamalı. Doların sınırlı da olsa değer kaybı ve fakat yükseliş rüzgarına son vermesi -ki bu kısım çok daha önemli-, emtia sepetlerindeki yüzde 10’luk kayıp, devam eden Ukrayna savaşı ve OPEC+ mücadelesine rağmen kritik mevsimsellik etkisi öncesinde petrolün (Brent) yüzde 13’lük değer kaybı makro ve piyasa işlemlerinin birbirine ne denli girdiğini teyit ediyor.
Yılın ilk yarısı yerel varlıklar açısından kusursuz bir belirsizlik fırtınasının hakimiyetinde geçti. Seçim fiyatlamalarının geç de olsa belirginleşmesi, Şubat ayında yaşanan sorunlu ve iletişimi bir türlü kurulamayan hisse senedi işlemleri, yükselen mevduat faizleri, baskılanan kur ve para politikasındaki regülasyon ağırlığının korunması portföy yöneticileri ve yatırımcıları karar almakta bir hayli zorladı. Seçim sonrasındaki süreç ise uzun bir zamandır sesli şekilde dile getirdiğimiz “belirsizliğin azalacak olması önemlidir, değerlidir” fikrinin can bulmasına imkan tanıdı. Gün sonunda 6 aylık süreçte TL bazında BIST 100 endeksi yüzde 5 yükselirken (USD bazlı yüzde 25 kayıp), banka ve sanayi endekslerindeki primler de birbirine oldukça yakın gerçekleşti (yüzde 4 ve 3). Liranın Amerikan doları karşısında özellikle Haziran ayındaki belirgin zayıflığı nette yüzde 28 değer kaybına işaret ederken, buradan sonraki süreçte sektör-şirket ayrışmasının etkisini artırır şekilde belirginleşeceği fikrini de bir kez daha masaya getirir durumda.
İşlem hacimlerinin potansiyel olarak azalmaya başlayabileceği bir sezona giriyor olmamız böyle olacağına dair garantiyi elbette vermiyor, veremiyor. Öncelikle Fed’in yarattığı 1 ya da 2 ek faiz artışı daha olma ihtimalinin nihayete ermesi gerekiyor. Diğer yandan ise resesyon beklentileri henüz hayata geçmekte zorlanırken, yılın ikinci yarısı ve 2024’ün ilk çeyreğinde kümülatif etkilerin ne olacağını tam olarak kestirebilmek henüz mümkün değil. İçeride ise bildiğimiz, para politikasındaki sıkılaşma süreci ve regülasyonların kademeli azaltmanın devreye girdiği. Ancak, sürenin uzunluğu ve boyutunu tahmin etmek son derece güç. Kısmen bizlere yardımcı olabilecek ilk takvim Temmuz ayının sonunda yapılacak olan Enflasyon Raporu sunumu ve Başkan’ın açıklamaları. Hisse senetleri cephesinde ise ikinci çeyrek bilançolarını karşılamaya başlayacağız ki beklentilerin genel olarak ilk çeyrekten çok da farksız olmadığı gerçeğini hatırlayarak. Ancak, özellikle üçüncü çeyrekte etkisini göreceğimiz en önemli detay, döviz geliri olan şirketler üzerinden gerçekleşecek. Not düşmekte fayda var.