Yatırımcı çekmek
İster küçük ister büyük her şehrin yatırıma ihtiyacı vardır. İşsizliğe çare bulmak, şehirde elde edilen gelirin artmasını sağlamak şehrin önceliği olmalıdır. Bu nedenle şehirlerin yatırımcı arayışında olmaları beklenir. Üstelik bu yatırımların yabancı para cinsinden ve dolaylı olmayanı, yani, doğrudan yabancı yatırım en geçerli olanıdır. Hem döviz hem de yeni teknoloji ve bilgi birikiminin transferi alanında dünya şehirleri yarış halindedir.
Peki, şehirlerimizin bu alanda gösterdiği çabalar nedeniyle karneleri nasıldır? Bir tek İstanbul, yeni kurulan “Yatırım Ajansı” ile dikkat çekmektedir. Onun dışında kalan şehirler bölgesel yatırım ajanslarına bel bağlamış durumda olup yatırım ajanslarının da ne kadar başarılı olduğu tartışmalıdır.
Peki, şehirlerimizin ileri on yılları hesaba katarak hazırladıkları bir yatırım stratejisi var mıdır? Özetle “biz bu işkolunu şehrimize taşıyabilirsek şu kadar gencimize iş yaratmış, yeni bir bilgiyi şehrimize getirmiş oluruz” diyen belediye başkanlarımız var mıdır? Ne zaman bir otomobil fabrikası yatırımı söz konusu olsa Kocaeli, Bursa, İzmir, Manisa gibi yan sanayisi hazır şehirlerimizin yarışa dahil olduğuna tanık oluyoruz. Onun dışında pek ses çıkmıyor. Bazı uzmanlara göre, standart iş yapılan, yüksek istihdam sağlayan iş kollarının ilk başlarda şehir için cazip görülse bile ilerleyen zaman içerisinde o iş kolunun şehri terk etmesi ile birlikte büyük bir sosyoekonomik sorun yaratacağı ileri sürülüyor. Haksız da değiller. Avrupa ve ABD’de onlarca şehir standart iş yapılan, yani, birsinin vida sıktığı diğerinin cam taktığı gibi yüksek istihdam sağlayan bir iş kolunun şehri terk etmesi ile büyük sıkıntılar yaşamıştır. Bir zamanların otomobil üretim merkezi olan Detroit şehrinin küresel rekabet sonrası yaşadığı sıkıntılar romanlara, filmlere konu olmuştur.
Bu nedenle şehirlerin orta ve küçük ölçekte ancak yenilikçi ve rekabet üstünlüğü yüksek yatırımlara talip olması önerilmektedir; yumurtaların hepsi aynı sepette olmasın! Bu yatırımlar tekdüze işlerin yapılmadığı, gençlerin yeteneklerini sergileyebileceği, şehre prestij kazandıracak iş kolları alanında olmalıdır. Bu alanda ileri gitmiş şehirler bunun için girişimleri (startup) desteklemekte, fırsat tanımaktadır. İstanbul Yatırım Ajansı lansman toplantısında ajansın alt yapı yatırımları için yatırımcı arayışında olduğu vurgulanınca Londra şehrinin gelişmesi konusunda çalışmalar yapan ve belediye tarafından kurulmuş ancak bazı önemli kuruluşların da destekçisi olduğu “London and Partners” yöneticisi “biz insana ve onun yenilikçi, yaratıcı fikirlerine yatırım yapıyoruz” deyip iki şehir arasında arayış farkını ortaya koymuştu. Alt yapı yatırımlarını tamamlamış bir Londa ile İstanbul’u mukayese etmekten öte, bir ileri dönemde şehrin odaklanması gereken alan olarak belirtilmesi önemsenmelidir.
Bundan 7 ila 8 yıl önce İsveç’e gittiğimde çalışma arkadaşım Christer Asplund bana yeni bir gelişmeden, üstelik orada yerleşik bir Türk’ün girişiminden söz etmişti. Bu kişi atık kumaşları topluyor, geliştirdiği teknoloji yardımı ile iplikleri tek-tek ayırıyor ve yeniden kumaş dokuyordu. Mükemmel bir geri dönüşüm hikâyesi. Bugün önemli bir marka bu teknoloji ile dokunmuş kumaşlardan yaptığı giysileri tanıtmakta, yenidünyanın temsilcisi olduğunu vurgulamaktadır.
Şehir sakinlerine iş alanı yaratmak kadar yaratılan işlerin şehrin geleceğini ne ölçüde etkileyeceğini öngörmek önemli olacaktır.
Haftanın Kurumu: RISE, İsveç Araştırma Enstitüsü
RISE; çeşitli endüstriler, kamu kuruluşları ve üniversiteler ile işbirliği yaparak sürdürülebilir, rekabetçi çözümler üretmek üzere çalışan bir kurumdur. 2,800 kişinin çalıştığı enstitü, devlete bağlı ancak bağımsız olarak yönetilmektedir.
Enstitü atık yönetimi, enerji tasarrufu, elektromobilite, yapay zeka, tarımda dijitalizasyon, uçuş navigasyon gibi alanlarda yaptığı çalışmalar ile tanınmaktadır. Daha iyi bir gelecek inşa etmek için çabalarını sürdüren enstitü 2030 yılında Birleşmiş Milletler sürdürülebilirlik hedefine erişmeyi hedeflemektedir.