Yatırım ihtiyacı gündemi “işyeri ölçeğine” taşınmalı
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yatırım ihtiyacı çığ gibi büyüyor. Yeni kararlar, yeni kurumlar, yeni işlevler oluşuyor. Ülkemizde de nitelikli yatırımlarla nitelikli büyümeyi sağlayacak 5 alana odaklanmamız gerekiyor:
1- Geleneksel alanda orta-düşük teknoloji donanımına sahip işyerlerinde orta-ileri teknolojilere geçerek teknolojinin verimlilik etkisini değerlendiren daha yüksek katma değerli ürünler aşamasına geçişi hızlandıran yatırımları,
2- Dijital teknolojinin uçtan uca ve eşanlı ölçme, sayma, veri oluşturma, veri değerlendirme, sapmaları belirleme, sapmaları düzelterek kendini yeniden üreten daha üst verimlilik düzeylerini yakalama yatırımları,
3- İklim değişikliğinin olası olumsuz etkilerini minimize edecek, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir gezegen için “yeşil dönüşüm” yatırımları,
4- Bir alt aşamadan üst aşamaya geçerken sistemin içine hayat katan “insan gücü yetiştirme” yatırımları.
5- Uzun dönemli geleceği güven altına alma ve geniş anlamda kaynak kullanımının etkinlik ve verimliliklerinde “hata katsayısını” düşürecek “öngörme, önlem alma, gözetim ve denetim yapabilme” için dünya sistemini izleyen, gözleyen ve değerlendiren “erken uyarı sistemlerini” oluşturma ve işler hale getirme yatırımları.
Yatırımların etkinliğini artırma ve yaratmak istediğimiz sonuçlara ulaşabilmemizin de 5 önemli “eksikliğini” ya da popüler anlatımıyla “kara deliklerini” bilmeli, anlamalı ve anlamlandırmalıyız. Bizim bakış açımıza göre dipte dalgaları oluşturan 5 “eksiğimiz” gündemin ilk sıralarındaki yerini almalı:
1- Envanter, veri ve bilgi eksikliği
2- Kuram, model ve metot eksikliği
3- Analitik birikim eksiklikleri
4- Yaratıcı yüzleşme eksikliği
5- Plan disiplini eksikliği
Ülkemizin çok önemli fırsatları olduğunu düşünenlerdenim. Fırsatları değerlendirmek için önce kendimizi bilmek zorundayız. Kendimizi bilmek, eksiklerimizi ve boşluklarımızı iyi kavramaktır.
Eksikliklerimizi aşmanın yolları
Envanter, veri ve bilgi eksikliklerini aşmanın yolu, eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini izleme ve gözlemeyi ciddiye almaktan geçiyor. Eğer, eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini bilmiyorsak, gelişme yaratmak için neye ihtiyacımız olduğunu net bir şekilde belirleyemeyiz. Bilgi eksikliği varsa, işlerimizi sürdürebilmenin etkin araçlarından biri olan “ölçeklendirme” konusunda hata yaparız. Hatamızı “küçük ve büyük veri eksiklikleri” besler. Bizim için gerekli olan küçük ve büyük veri ihtiyacını sürekli sorgulamalıyız. Net bilgi sahibi olmadığımız zaman etkin koordinasyon yapamaz, işimizin odağından uzaklaşır; israfa ve verimsizliğin bataklarına sürükleniriz. Ülkemizde en küçük işyerinden en büyüğüne, devletin bütün kuruluş ve kurumlarına envanter, veri ve bilgi eksikliğini aşmak için seferber olmalıyız.
İş dünyasını yöneten insanların “kuramı” küçümseme, “modeli” gözardı etme ve “metodun” önemini anlama eksiklerini aşması gerekiyor. Yönetim bilimi ve diğer bilim alanında önde gelen insanlar, etkin iş yapabilmek için kapsayıcı bir “kuram”, hedefe en kısa yoldan götüren “metod” ve hayatın gerçekliklerine yakın karar üretilmesini sağlayan “model”in gerek şart olduğunu söylüyor. Verimlilik artıran teknolojiler de araç-gereç ve metotlardan oluşuyor. Kuramı, metodu, modeli önemsemezsek, izleme, gözleme, bilme, anlama ve anlamlandırma konusunda ekosistemin etkileşimini kavrayamaz, indirgemeci anlayışın tuzaklarına yakalanır ve kaynaklarımızı israf ederiz.
Hızla artan yatırım ihtiyaçlarımızı etkin bir şekilde yönetmemiz için “analitik birikim eksikliği” üzerinde de durmalıyız. İşleri görgüyle yapar da bilimden uzaklaşırsak; alışkanlıklarımızı kolay sanma tuzaklarına yakalanırız. Verinin önemini kavramaz, gerekli verilere erişemez, olgunlaştırdığımız verileri değerlendirmezsek eksik ve yanlış kararlar alınız. Artan iş dünyası karmaşasını aşmak için “olasılık ve istatistik” araçlarına hâkim değilsek, işlerimizin etkinlik düzeyi düşer. Karar verirken sezgilerimizi bilginin kaynağı araştırmalarla beslemezsek; kaliteli ve sistemli eğitimin olumlu etkilerinden yararlanamayız. Duygulardan yararlanmak önemlidir ama duyguları aklın önüne koymamak gerekir. Duyguların saptırıcı etkilerini azaltmak için “analitik yetkinliğimizi” artırmaya özen göstermeliyiz.
Yaşamda hatasız iş yoktur. Hata kültürümüz, hatalarımızın olumlu ve olumsuz yönde ölçeğini büyütebileceği gibi küçültebilir de. Yargılama değil, sorgulama iklimi oluşturursak çalışanın, müşterinin, süreçlerin ve paylaşmanın birikimlerini değerlendirerek hatalarımızın olumsuz etkilerini azaltabiliriz. Yaratıcı yüzleşme özgüveni hem öğrenmeyi hızlandırır; hem de hataları düzeltme olanakları yaratır. Demokratik uygulamaların ve tartışma ikliminin yaratılması ve hata kültürümüzün yaratıcı yüzleşmeye imkân vermesi kaynak verimliliğini artırmanın etkin yoludur. Günlük yaşamın faiz, kur ve emtia borsalarındaki gelişmelerine ayırdığımız zaman kadar hatalarımızı anlama için zaman ayırmalıyız.
İş dünyamızın yöneticileri, öngörme-önlem alma, geribildirimle gözetim ve denetimle hata katsayısını azaltmaya gerekli emek, zaman ve kaynağı ayırmalı. İş dünyası, inançtan düşünceye geçmeyi hızlandırmalı. İş dünyasında insanların kim olduklarından daha çok ne yaptıkları sorgulanmalı. “Marifet iltifata tabiidir” saptamasını unutmadan, plan disiplinini içselleştiren iş insanlarımızı ödüllendirmeliyiz. Özellikle karmaşıklığı artıran bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirliklerinin yapısını değiştiren gelişmeleri anlamamız ve anlamlandırmamız izleme, gözleme, planlama disiplini gerektiriyor. Etkili kaynak yönetiminin bilinen etkili aracı plan disiplinidir.
Gündem işyeri ölçeklerine taşınmalı
Yeni teknolojiler ve yeni iletişim ve etkileşim biçimleri ve yeni işbirlikleri yapılanması makro ölçekte etkin önlemler gerektirdiği kadar, işyeri ölçeğinde de bir dizi önlem alınmasını gerektiriyor.
Makro ölçekte önemini vurguladığımız birçok konunun işyeri ölçeğine nasıl yansıtacağımızı iyi bilmediğimiz zaman çok ciddi fikirler slogan haline geliyor. Örneğin “Yeşil Mutabakat” iş yerlerinde hangi ihtiyaçları yaratacak? Sorunun yanıtını vermeden konuyu sorgularsak eksikli değerlendirme yapmış oluruz. Böylesi bir tehlikeli tutuma asla yönelmemeliyiz. Eğer fırsatları değerlendirmek ve refahı yaymak istiyorsak, ekonominin bütün bileşenlerini ve bağlamlarını gözeten ekosistemi iyi kavramalıyız.
Özellikle medyanın, örneğin yeşil ekonomi uygulamalarının gerektireceği yatırımların neler olduğunu, yatırım yönetiminin nasıl yapılması gerektiğini, ulusal ölçekte stratejilerin kurgulanmasını, kuruluş ve kurum ölçeğinde işin ekosisteminin gerektireceği yatırımların neler olabileceğini kitlelere taşıması hayati önemde. Kalkınma, her alanda kritik ölçeklere erişme işidir. Birkaç kuruluş ve kurumun uç noktalara erişmesi, toplumsal gelişmenin garantisi olamıyor. Yatırım ihtiyaçlarını her düzlemde, bütün bileşenleri kavramaya çalışarak bütünsel bir anlayışla belirlemeliyiz.
İş dünyamızın yöneticileri gündemi işyeri ölçeğine taşımadıkça, yaratmak istediğimiz sonuçlara yaklaşmamız bile mümkün olmayabilir.