Yaşasın risk iştahı
Son zamanlarda sıklıkla anlatmaya çalıştıklarımızı çok fazla uzatmadan, sizleri de sıkmadan tekrar ederek yazıya giriş yapmaya çalışalım. Ekim ayı işlemleri piyasalar açısından pek bir hareketliydi. Kasım öyle olmadı. Tersi şekilde pek bir sakin geçti. Aralık için gürültü olmasını bekliyorduk ama geçiş koşuşturmaca cephesinde pek bir hareketli oldu. En yoğunu da geride bıraktığımız haftaya denk geldi. Şimdi bu süreci tamamladık. Eh artık çok ekstra bir gelişme olmazsa piyasalar açısından 2019’u da tamamladık diyebiliriz. Çoğul kullanmaya gerek yok derseniz, benim açımdan hikaye böyle.
Merkez bankalarının haftası olmak demek oradan oraya haber başlıklarının peşinde koşmak, hikaye çıkartmak, anlamak, anladığın kadarını da karşı tarafa anlatabilme çabası demek. O vakit bu eksende devam edelim. Dışarıdan içeriye gelelim isterseniz. Doğal olarak da başlangıcı olmazsa olmazımız Fed’den yapalım.
Amerikan para politikasında herhangi bir değişiklik yok. Yol kazaları olmakla birlikte kendi dağıttıklarını yine kendileri başarılı bir şekilde toparlayabiliyorlar. Bu, önemli bir özellik. Zira onların dağınıklığı dünyanın geri kalanı açısından içerisinden çıkılmaz bir hal alınmasına neden oluyor. Zaten geçiş süreçleri-aşamaları hep böyle olmuştur. İnsan hayatı gibi ekonomi de böyle. Zorlanıyorsunuz ve-fakat toparlıyorsunuz. 2018’in mali gevşemesine verilen para politikası sıkılaştırması sonrasında artan ve doğal olarak hesaba katılmayan risklerin belirginleşmesi Fed’in geçiş sürecini başlatmasını elzem hale getirdi. Onlar da bu denlisini hesap etmemişlerdi. Buna eminim. Öyle düşünüyorum; çünkü, para politikası yönlendirmesi böyleydi. Dönemleri karşılaştırmaya meraklı olanlarınız ne demek istediğimi Fed’in kendi web sitesindeki dokümanlardan teyit edebilir.
Her zamanki gibi oldu. Politikacıların dağıttıklarını para politikasına karar vermekle yükümlü olanlar toparlamak zorunda kaldı. Bunu, temmuz ayı FOMC toplantısı esnasında da dile getirmiştim. Fed, bu sürece mecbur kaldığından adım atmak zorunda kaldı. Neden? Sonraki 2-3 aşamanın pek de bekledikleri şekilde olumlu geçmeyeceğini değerlendirdikleri için. Nitekim bugünlerde konuştuğumuz ISM daralması, istihdamın ortalama ve kümülatifte gerilemesi, konut piyasasındaki zorlanma işaretlerinin ardından geri dönüş sinyallerinin gelmesi gibi çoğaltabileceğimiz farklı örneklere önlem almanın kendileri ve dünya selameti açısından doğru olacağına inandıkları nedeniyle. Peki, şimdi hangi noktadayız derseniz cevabım ekim ayından bu yana değişmeyen ifade ile “bekle-gör” olacak. Keza aralık ayı toplantısının özeti de bu. Bekliyorlar, bekleyecekler, ne olup bittiğine iyice bakacaklar. Anlamaya çalışıyorlar, anlamaya çalışacaklar, muhtemelen de 2020 ortalarında bizlere koşulların izin verdiği şekilde yeni bir hikaye sunacaklar. O gün gelene dek bizler, yani gelişmişinden gelişmekte olanına tüm faniler zaman kazanmaya devam edeceğiz. Zamanı yakın geçmişte pek bir hızlı yaşadık mı? Kesinlikle. O vakit şimdilerde sakinleme, soluklanma, kafamızı kaldırıp etrafımızda ne olup bittiğine bakma zamanıdır belki de.
Amerika’dan lafı çok da dolandırmadan Avrupa’ya geçelim. Yapalım ki Türkiye için zaman ve yerimiz kalsın. Lagarde’ın başkanlığında ilk ECB toplantısından yeni bir mesaj yok. Para politikasını geniş çapta yeniden gözden geçirecekler. En son bunu 2003 yılında yaptılar. Akademisyeninden sivil topluma, piyasacılara kadar herkesle görüşecekler. Doğrumuz yanlışımız nedir diye sorup geleceği inşa etmeye çalışacaklar. Tabi ki maliye politikası odağa gelecek. Daha çok konuşup kafa yoracaklar. Yoracağız.
İki geniş paragraf ile anlatmaya çalıştığım Fed hikayesinden yararlananlar arasında biz de varız. TCMB para politikası 2019’da toplamda 1200 baz puan gevşetildi. Bu 2018’in 1125 baz puanlık sıkılaştırmasını tamamen geri almak ve üzerini de tıraşlamak demek. Üstelik bu süreçte hiçbir PPK toplantısı öncesindeki beklenti anketleri ile TCMB adımları uyuşmadı. Öte yandan piyasanın ters reaksiyonu da takip edilmedi. Keza son hamlede de öyle oldu. Nedeni nasılı aşikar. Yerel dinamikler (baz etkisi kaynaklı da olsa azalan taleple gerileyen enflasyon, düşen ülke risk primi, stabil lira) yanında globaldeki risk iştahı ve para politikasının evrildiği nokta bize alan açtı. O alan açıldıkça biz de kullandık.
Madem globalde “bekle-gör” teması yoğunlaşıyor, belli ki bir süre daha bu eğilim diğer ülkelere de sirayet edecek. Etmek zorunda kalacak. Hindistan sanki bu yoldaki niyetini gösterdi gibi. Beklenti aksine faizi sabit tuttu. Üstelik yüzde 6 aşağısındaki büyümeye rağmen. Brezilya, faizi indirdi, rekor düşükte devam etti ama politika metninden tüm genişlemeci ifadeleri çıkardı; “data odaklı olacağım” dedi. Bir nevi “durdum demiyorum ama duruma da bakacağım” dedi. Belki de aynı durum Türk para politikası için de geçerlidir. Olabilir mi? Enflasyonun yılın ilk yarısında yatay seyredeceği senaryo karşısında neden olmasın.