Yarın sabah saat 9’da
Önemli kararlar öncesi ateşli tartışmaların yaşandığı, beyinlerde fırtınaların estiği (neden sakin bir rüzgar, mesela meltem esmez?) toplantılar bitip de herkes oturduğu yerden kalkmaya hazırlanırken hep bu soruyu sorarım: “Yarın sabah saat 9’da ne yapacağız?”. Genelde ev sahibi de bana sorar: “Nasıl yani?” Ben de tekrarlarım: “Bu kadar şey konuşuldu, fikirler uçuştu yarın sabah saat 9’da ne yapacağız?” Çünkü biliyorum, burada güçlü biçimde konuşulanlar yarın etkisini yitirecek, öbür gün silikleşecek, sonra da unutulup gidecek. Bu nedenle yarın sabah saat 9’da işe nereden başlayacağımızın kararını verelim ve işe koyulalım!
Bugüne kadar şehirlerle ilgili onlarca toplantıya katıldım; sayısını bile hatırlamıyorum. Kimileri belediye başkanlarıyla, kimileri valilerle, kimileri “arama” toplantıları, kimileri “beyin fırtınası”. 30’a yakın şehirde, ilçede bu konuda konuşma yaptım. Karadeniz’de, Akdeniz’de, Ege’de, İç Anadolu’da, Güney Doğu Anadolu’da (bir tek Doğu Anadolu kalmış?); velhasıl Türkiye’nin neredeyse her bölgesinde yer alan şehirler ve ilçelerde. Tüm toplantılarda büyük bir heyecan ve istek hissettim; eller güçlü bir şekilde sıkıldı, sırtlar sıvazlandı, hatıra fotoğrafları çekildi, “en kısa zamanda” tekrar bir araya gelinmek üzere ayrılındı. Meğer bu “en kısa zaman” belirsiz bir zamanı anlatmak için kullanılmaktaymış; “sonu olmayan bir gelecek zaman” gibi bir şey. Yani, olur mu olmaz mı belli değil, olursa da ne zaman olacağı belli değil. Bir bilmece, bir bulmaca! Sen de boşuna heyecanlanırsın; “nihayet buradan bir başarı hikâyesi çıkacak, diğerlerine örnek olacak!” diye umutlanırsın. Oysa konu çoktan soğumuş, zihinlerin tozlu bölmelerine kaldırılmıştır. YARIN SABAH SAAT 9’DA NE YAPACAĞIZ?
Bir de şehrin en büyük mülki amiri valiler tarafından düzenlenen “marka şehir arama toplantıları” var. Bu toplantılara şehrin üst düzey muhtelif kamu yöneticileri davet edilir. Eğer siz de bu alanda biraz bilgi sahibiyseniz sizi de davet ederler; “sayın valimiz sizi de bu toplantıda görmekten mutluluk duyacaktır!” Toplantı sonrası kamu görevlileri tarafından tutanaklar hazırlanır, kim ne demiş, ne dememiş. Sonra bu tutanaklar kitap haline getirilip katılanlarla paylaşılır. Sonra? Ya araya başka gündem maddeleri girer ya da bir içişleri kararnamesi ile valinin görev yeri değişir, tutanaklar bu defa fiziki tozlu raflara kaldırılır. Bir bayağı büyük şehrimizin valisi ile birebir toplantıya davet edilmiştim. Bir başka nedenle toplantıya oldukça sinirli bir şekilde katılan vali (bağırması dışarıdan duyuluyordu) sunumu dikkatle dinledi, sakinleşti, yan odada onu bekleyen kalkınma ajansı genel sekreterini çağırdı ve sunumu tekrarlattı hatta bazı yerlerine kendisi katkıda bulundu. Toplantı sonunda genel sekretere dönüp “konu sana emanet” dedi. Genel sekreter çok mutemet olduğu için konu hala onda saklı duruyor, bir türlü gün yüzüne çıkamıyor. 5 yıl önce Güney Doğu şehirlerimizden birinin valisi ile toplantı sonrası havaalanında karşılaşmıştık ve “sizinle çok sık bir araya geleceğiz” demişti, ben hala bir araya geliriz diye bekliyorum. YARIN SABAH SAAT 9’DA NE YAPACAĞIZ?
Bir de özel sektör moderatörlere sipariş edilen arama toplantıları var. Cevval moderatör katılımcıları ateşlemek için çaba gösterir, çalışma gruplarına göre masalar hazırlanır (masa mutlaka yuvarlak olmalı!), ilgi kişiler masalara dağıtılır. Toplantı organizatörleri tarafından hazırlanan sorular ekrana getirilir, eğer toplantı teknolojik donanımlıysa elinizdeki kumandada tuşlara basarak soruları cevaplayabilirsiniz. Eğer değilse önünüzdeki kağıt üzerinde işaretlersiniz. Finale doğru belediye başkanı ve ekibi salona girer ve sonucu katılımcılarla paylaşır: “Tarih ve kültürel miras birinci derecede önemli olarak kabul edilmiş, katılımcıları kutlarım!” Belediye başkanı ile görevliler salonu terk eder ve üzerinden yaklaşık 3,5 yıl geçer. YARIN SABAH SAAT 9’DA NE YAPACAĞIZ?
Bir de “geniş zamana yayma sanatı” var. Öyle uzun soluklu ve gerçekleştiğinde getirisi, kazancı ne bilinmeyen konular, projeler gündeme getirilir ki vırt-zırt başkanı rahatsız edip “hani ziyaretçi sayısı artacaktı?”, “hani dışarıdan doğrudan yatırımcı gelecekti?” sormayasın diye. Böyle konular, uzun zamana yayılan projeler için epey bir çalışılır, aylar yıllar birbirini kovalar. Örneğin, antik tiyatro kazıları tamamlandığında ziyaretçi sayısı artacak, Unesco listesine alınınca şehir uçacak gibi. İyi de bu kazı, bu liste onlarca yıl alacak, biz bu ara ne yapalım? İlaveten “geniş alana yayma sanatı” da vardır. Ucunu bucağını bilemezsin, bir türlü derleyip toparlayamazsın. Örneğin, “envanter oluşturma” işi; destinasyon envanteri, gastronomi envanteri, kültürel miras envanteri, inanç turizmi envanteri, vbg. Bu envanter çalışmaları da neredeyse yıllar alır. Envanterler tamamlandığında ne sonuç alınacak, bunu da kimse bilmez. Çünkü açık – net belirtilmemiştir, tanımlanmamıştır. Bu süre içerisinde gerçeklerle örtüşmesi, inandırıcılığı zor vaatler ortaya konur. Örneğin, son yılların modası “Sakin ya da Yavaş Şehir”. Şimdi buna bir de “Sakin Metropol” eklendi. Sukûnet ile metropol kelimelerini yanyana görenler bunu inandırıcı bulur mu? Bir metropolün gerçeği ile bu konum örtüşür mü? Ayrıca, “üstüne vazife edinmeme” çabası söz konusu. Neredeyse yılın yarısını önemli tarihi mirasa sahip bir Ege sahil kasabasında geçiriyorum. 3 bin yılı aşkın bir tarihi var. Kasabanın belediye başkanı bir TV sohbetinde “büyükşehir belediye başkanımız lokomotif biz arkasına takılmış vagonlar olarak gidiyoruz” dedi. Ohh, ne rahat! Niye vagon oluyorsun kardeşim? Sen de bir yan hat aç, kendin lokomotif ol kasabanı sürükle. Tüm ilçeler aynı şekilde davransa muhteşem bir demiryolu ağı (metafor) oluşmaz mı? Niye takıldın kaldın büyükşehirin arkasına, aç kendi yolunu! YARIN SABAH SAAT 9’DA NE YAPACAĞIZ?
İşler çoğunlukla böyle ele alındığı ve yürütüldüğü için bir türlü yarın sabah saat 9’da toplanılmaz. Net tutarlı sonuçlar yoktur. Kaygan zeminlerde, nereye çekersen çek gidilir – gelinir. Bu süreçler mümkündür süslü, pırıltılı vaatlere imkan verir. Ancak vaatler gerçeklerle örtüşmediği için inançlar yitirilir, umutlar tükenir. Bu arada ziyaretçi sayısında ve harcamasında gelişme ve iyileşme olmayan turizmci bekler, yepyeni yatırımlarda görev alacağını umut eden nitelikli genç nüfus bekler, ürünlerinin markalaşmasını, değer kazanmasını hayal eden ziraatçi bekler. Ben de sormaya devam ederim: YARIN SABAH SAAT 9’DA NE YAPACAĞIZ?