Yapısal reformlar ve Türkiye
Dün Dünya Web TV’de Mahfi Eğilmez ile bu ay çıkan son kitabını “Yapısal Reformlar ve Türkiye”yi konuştuk. İzleyicilerden elen soruları yanıtlamaya çalıştık. Program esnasında bir kere daha farkına vardık ki; Türkiye’nin ciddi yapısal sorunları ve acilen yapısal reformlara ihtiyacı var.
Eğilmez’in yayımlanan 23’üncü kitabının arkasında kamuda ve özel sektörde, yurtiçinde ve yurtdışında geçen 50 yılın birikimi var. Bu birikimden hareketle kitapta doğru değerlendirmeler, doğru tespitler ve doğru çözüm önerileri yer alıyor. Mahfi Eğilmez yapısal reformu “bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması” olarak tanımlamış.
Yapısal reformlar aynı zamanda ekonominin arz kapasitesini artıracak önlemlerdir. Başarılı örnekler gösteriyor ki; yapısal reformun ilk adımı reformu yapacak olanın reformun gerekliliği konusunda ikna olmasıdır. İkinci nokta, reformun sosyal ve ekonomik maliyetinin belirlenerek toplumda adil şekilde paylaşılmasıdır. Üçüncü nokta ise yapısal reformların niteliği kadar sıralamasıdır. Doğru bir önceliklendirme ve sıralama ile yapılmalıdır.
Bu topraklarda Tanzimat fermanından bu yana çeşitli reform denemeleri oldu. Bazıları başarılı sonuçlar verdi. Mesela 1920-38 dönemindeki süreç yapısal reformlar için çok başarılı bir örnektir. Osmanlı bir tarım ülkesiydi ama tarım ilkel yöntemlerle yapılıyordu. Sulama sistemi yoktu. İhracatı oluşturan tütün, fındık, ipek, pamuk ve zeytinyağı üretimi hızla geriliyordu. Yerli sanayi gelişememişti. Pamuklu ve yünlü dokuma, ipekli kumaşlar, şeker, sabun, tuğla, porselen, cam, çatal-bıçak ve hatta un bile ithal ediliyordu. Osmanlı açıklarını kapatmak için sürekli borçlanmak zorunda olan sanayisiz bir toplumdu. Madenleri ve demiryolları yabancılar tarafından işletilen, deniz taşımacılığı yabancılar tarafından gerçekleştirilen, finans sistemi yabancıların kontrolünde olan ve hatta parası bile yabancı ortaklı Osmanlı Bankası tarafından basılan bir ülkeydi. 19 Mayıs 1919 ile başlayan süreçte ise çağdaş Türkiye Cumhuriyeti kuruldu; bugünkü modern Türkiye’nin üzerine kurulu olduğu kurumlar ve kanunlar; Türkiye ekonomisini sırtında taşıyan işletmeler ve tesisler; Türkiye’ye kimliğini kazandıran değerler oluştu.
Bugün itibariyle Türkiye’nin acil çözüm bekleyen yapısal sorunları var. Bu sorunlar ekonomiyi kırılgan hale getiriyor; Türkiye’yi orta gelir tuzağına mahkûm ediyor. Bunların bir kısmı sosyal sorunlardır. Mesela düşünce ve ifade özgürlüğü, eğitim, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ile ilgili konular. Bir diğer başlık demokrasi ve güçler ayrımı gibi siyasal sorunlardan oluşuyor. Dış politika, kamu hizmetleri ile ekonomik ve mali sorunlar ise çözüm bekleyen diğer başlıklar.
Reform sözlük anlamı olarak yeniden şekil vermek, düzeltmek, ıslahat yapmak anlamına gelir. Reformların özünde davranışsal değişiklikler vardır. Ekonomik reform ise ekonomide talebin sürdürülebilir ancak enflasyonist olmayan bir şekilde canlandırılması veya büyüme ve istihdam artışı hedeflerine ulaşmak için üretken yatırımların artırılması amacıyla kamu ve özel kesim aktörlerinin davranışlarında değişim yaratmak için aksiyonlar almaktır.
Türkiye ekonomisinin sorunlarını yıllardır biliyoruz, tartışıyoruz. Bilinmeyen ve konuşulmayan hiçbir şey kalmadı. Ekonomide ithal girdi kullanımının azaltılması ile katma değeri yüksek yerli ve milli ekonomi hedefi yıllık ve uzun vadeli plan ve programlarda yer aldı. Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının düşüklüğünü, yeterince inovasyon yapamadığımızı, bizi yukarı taşıyacak yüksek teknolojili ve katma değerli ürünleri üretemediğimizi herkes biliyor. İşgücü piyasamızda katılıkların ve yetersizliklerin farkındayız. Büyümeyi finanse edecek iç tasarrufu üretemeyip, dış piyasalardan sıcak para arayışına girdiğimiz hepimizin malumü. Eğitimin kalitesi, okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranının düşüklüğü, mesleki eğitimde almamız gereken uzun yol olduğu çok konuşuldu. Dolaylı vergilerin toplam içinde ağırlıklı paya sahip olmasının kayıt dışılığın ve doğrudan vergi tabanının darlığının bir göstergesi olarak algılanması gerektiğinin de farkındayız.
Bunlar yapısal reformun ekonomi ayağıdır. Oysa Mahfi Eğilmez kitabında çok daha kapsamlı bakıyor. Kitap John Locke’un “Hukukun bittiği yerde diktatörlük başlar” sözüyle başlıyor. En sonda söylenmesi gerekeni başta söylüyor. Hukuk üstünlüğü, demokrasi, güçler ayrımı ve piyasa ekonomisi yaklaşımı çerçevesinde ideal devletin nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Görüyoruz ki; liyakat, açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik, gelir dağılımında adalet, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi ilkeler yaşama geçirilmedikçe ülke eksik, sorunlu ve kırılgan kalacaktır.