Yapısal dönüşüm mü eski tas eski hamam mı?

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU

Salı günü, 2001’den bu yana yaşadığımız üç ‘ani duruş’ vakasını ele almış ve bu vakaların temel özelliklerine yer vermiştim. İlk vaka 2001’in ilk çeyreğinde, ikincisi ise 2008’in son çeyreğinde başlamıştı. GSYH’de gözlenen düşüş daha sonra keskin bir daralmaya dönüşmüştü. 2018’in ikinci çeyreğinde başlayan süreçte de GSYH azalması vardı ama ilk ikisi kadar şiddetli değildi.  Buna karşılık istihdam azalışı açısından çok şiddetli bir dönem olmuştu. Her üç vakada da özel kesimin dış borç stoku keskin biçimde düşmüş ve kriz öncesi düzeyine gelmesi yıllar sürmüştü. Farklı bir ifadeyle, özel kesim (finans kesimi ve finans kesimi dışındaki şirketler) vadesi gelen dış borç ödemelerinden daha az borçlanmış; yeni borçlanma geri ödemeden düşük olunca da dış borç stoku azalmıştı.

Sadece Türkiye’ye özgü değil bu özellikler. Çoğu Latin Amerika ülkesinde de sıklıkla yaşandılar. Ani duruşta dış borç geri ödemelerinin keskin biçimde düşmesinin ana nedeni, ülkenin sıçrayan riski nedeniyle dış finansman bulmakta çok zorlanması ve aynı zamanda dış borcun maliyetinin yükselmesi. Bu çerçevede ele alındığında, 2018’in ikinci çeyreğinde başlayan ani duruş vakası ilk iki vakadan ayrışıyor. İlk ikisinde -uzunca bir süre alsa da, eninde sonunda dış borç stoku eski düzeyine dönüyor ve sonra onu aşıyor. Oysa 2022’nin ikinci çeyreği itibariyle (son veri bu çeyreğe ait ve 155 milyar dolar) özel kesimin dış borç stoku hala 2018’in ilk çeyreğindeki düzeyinden (228 milyar dolar) belirgin biçimde düşük.

Dış borcun düşmesini olumsuz bir olgu olarak ele alıyormuşum gibi bir izlenim doğmasın.  Arkasındaki nedenlere bağlı ne denli olumlu olduğu. Ani duruşlarda, evet olumsuz. Zira ekonominizde yapısal bir değişim olmadan dış borcunuz düşüyor. Dış borca bağımlı bir yapı var; dış kaynak azaldıkça büyüme düşüyor ve siz böyle bir ekonomide borçlanamıyorsunuz. Çünkü kırılgan bir ekonominiz var. Fay hatlarının kırılmasına yol açan şoklar nedeniyle riskiniz sıçrıyor. Şiddetle ihtiyacınız varken, risk sıçraması nedeniyle size dış borç vermekte nazlanılıyor. Oysa dış borca bağımlılığınızı azaltan yapısal bir dönüşüm olsa, dış kaynak ihtiyacınız düştüğü için dış borç azalacak, riskiniz arttığı için değil. Peki, 2018’in ikinci çeyreği ile başlayan ve içinde bulunduğumuz döneme kadar süren dönem hangi sınıfa giriyor? İhtiyacımız varken mi dış borç bulmakta zorlandık/zorlanıyoruz yoksa dış kaynak ihtiyacımızı azaltan bir yapısal değişim mi geçirdik?

Bu süreçte bir olumlu karar alındı: Döviz cinsinden geliri olmayan şirketlerin döviz cinsinden borç almaları kısıtlandı. Bu, ekonomin dış kaynak ihtiyacını azaltan yapısal bir reform değil; makro ihtiyati bir önlem. 2001 krizinden sonra da bu kısıtı getirmiştik. Ne var ki küresel finans kriz sonrasında bu yasağı kaldırdık. Belki o dönemde anlaşılabilirdi; sonuçta küresel bir finans krizi vardı. Ama kısa bir süre sonra tekrar bu yasağı koymak gerekirdi; koymadık ve gelişmiş ülkelerin bol kepçe para politikası dışarıdan borçlanmamızı çok kolaylaştırdı, kırılganlıklarımızı artırdı. Neyse, temel nokta dağılmasın; şu: 2001 krizinden sonra da tıpkı 2018’in ikinci çeyreğinden sonra olduğu gibi, döviz cinsinden geliri olmayan şirketlerin döviz cinsinden borçlanmalarına kısıt vardı. Ama o dönemde bir süre sonra özel kesim tekrar borçlanabildi; üç yıl sonra özel kesimin dış borç düzeyi 2000’in sonundaki düzeyini aştı. Oysa şimdi daha uzun bir süre geçti ve hala özel kesimin dış borç stoku yerinde sayıyor.

Dış borç ihtiyacımızı azaltacak bir yapısal değişim olmadığı ortada. Böyle bir niyet beyan edildi 2021’in ikinci yarısında ama bu niyet ile ilgisi olmayan işler yapılınca kendimizi bir anda krizin eşiğinde bulduk. Kur ve risk sıçradı. Döviz girişi azaldığı için, bir süredir yana yakıla kamu kesimi aracılığıyla dış borç arıyoruz. Böyle bakınca, özel kesimin dış borç stokunun 2022’de hala toparlamamasının ana nedeninin ani duruş dönemlerindeki neden ile büyük ölçüde uyuştuğu gözleniyor. Olumlu bir gelişme olmadığı açık. Kadı ki ekonomimiz yılın ikinci yarısında durgunluğa girdi. Seçim ekonomisi olmasa, tipik bir ani duruş vakasına doğru yol aldığımız ileri sürülebilirdi. Kamu harcamalarını sıçratarak bunun önünü almaya çalışacağımız anlaşılıyor. Ya sonrası?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Verimlilik yazıları (7) 12 Kasım 2024
Asgari ücret 31 Ekim 2024