Yapılmayanın Maliyeti
Performans deyince, akla yaptığımız doğru ve yanlış işlerin bilançosu geliyor. Halbuki günümüzün dinamik dünyasında neyi yapmadığımız, neyi yaptığımız kadar önemli. Bu konuyu kabiliyetler, fırsatlar ve riskler ekseninde konuşalım.
Performans ölçümü ve hesap verebilirlik çok önemli kavramlar. Ancak her şeyde olduğu gibi, bunda da aşırıya kaçmak zararlı. Kimyasal tıbbın kurucusu olarak kabul edilen Paraclesus’un beş asır önce dediği gibi: ‘ilacı zehirden ayıran dozudur’. Aşırı bir başarı hassasiyeti hızla başarısızlık endişesine dönüşebilir. Bunun doğal neticesi ise risk almamak ve konfor alanına sıkışmak olacaktır. Zira ölçüm sistemlerimiz genellikle neyin yapıldığına odaklanıyor. İşler yolundaysa, mesele yok. Halbuki, neyin yapılmadığı, yani ne büyüklükte fırsat maliyetine katlanıldığı, gözden kaçıyor.
Statükoya esir düşüp bir şey yapmamanın maliyetine üç açıdan yaklaşalım:
BİR: KABİLİYETLER. Şirketinize yeni kabiliyetler kazandırma zahmetli, zaman alan ve riskli bir süreç. Zahmetli, çünkü hangi kabiliyetleri, kime, nasıl sunacağınızı bulmak kolay değil. Diyelim bunu hallettiniz. Fark yaratacak yetkinliklerin (pazarlama bilgisi, süreç yönetimi, yenilikçi ruh) organizasyonda kök salması zaman alacaktır. Nihayet, dikilen fidan tutmayabilir veya kabiliyetleri kazanan kişiler firmadan ayrılabilir. Tüm bu sebeplere günlük koşturmaca da eklenince yöneticiler bu işi genellikle ötelerler.
Halbuki kaybedilen zamanın bedeli çok ağır olabilir. Rakipler güç toplayabilir. Gelişmedikleri için rahatsız olan çalışanlar (en iyi elemanlarınızdır) sizden ayrılabilir. Zamanında kazanmadığınız kabiliyetler yeni fırsatları yakalamanıza engel olabilir (yabancı dil bilgisi ve ihracat yapabilme). Eğitim bütçesinden yüzde 10 tasarruf ettiği için performansını kutladığınız Genel Müdür, aslında şirketinizi mahvetmiş olabilir.
İKİ: FIRSATLAR. 19. Yüzyıla gidelim. A. Graham Bell sesi tel üzerinden iletmeyi başarınca her kasabada acentesi olan posta/ havale şirketi Western Union’a gider. ‘Her şehre telefon çekmek için 100 bin dolar istiyorum.’ talebi ‘saçma’ bulundu.
Daha yakın geçmişe gelelim. Sene 2010. Aylık 100 bin dolar cirosu olan bir start-up yatırımcı arıyor. 40 milyon dolarlık değerleme, dünyaca ünlü girişim sermayesi fonu Bessemer için ‘çılgınca’dır. Fırsatı pas geçerler. Girişimin aylık cirosu Şubat’ta 200 bin, Mart’ta 300 bin dolar olur. Nisan’da 60 milyon dolar üzerinden yatırım alır. Start-up Airbnb’dir. Aralık 2020’de 47 milyar dolar değerlemeyle halka arz edilir.
Elbette her pas geçilen fırsat aynı değerde değil. Para batırmak da iyi bir şey değil. Ama ‘hayır’ demenin de ciddi bir maliyeti olabileceğini akılda tutmak lazım.
ÜÇ: RİSKLER. Şirketimizin karşı karşıya olduğu riskler ya sinsice ilerler (vasatlaşma) ya da bir anda gerçekleşir (doğal afet). İlk durumu ısınan tencerede yavaş yavaş haşlanan kurbağaya benzetebiliriz. Yalnızca olumlu göstergelere odaklanıp konfora kapılmak veya adım adım gerileyen performansa, esneyen hedeflere, erozyona uğrayan standartlara bahaneler bulmak bunun tipik göstergesidir. İkinci durum, birden kaynar suya atılan kurbağaya benzer. Sıçrayacak mecali varsa (farkındalık, kabiliyetler, enerji) kurtulma şansı olabilir.
Her iki durumun ortak noktası, riskli durum oluşmadan önce yapılan/ yapılmayanlardır. Doğru tedbirleri almış olanlar (uyarı sistemleri, yedeklemeler) zor durumu atlatabilirler. Sadece günlük işlerini yapıp yarına hazırlanmayanlara, geçmiş olsun.