Yapay zekânın en büyük tehdidi: İş değil, işlev kaybı!

Arda Öztaşkın
Arda Öztaşkın Akıllı Sürdürülebilirlik

Son dönemde yapay zekânın iş gücü piyasalarına olası etkileri üzerine yapılan tartışmalar, kaç kişinin işsiz kalacağına odaklanarak gerçek sorunu gözden kaçırıyor.

Yapay zekânın bana göre asıl etkisi, işsizliği tetiklemesi değil, iş gücünün beceri ve yetkinliklerini anlamsızlaştırarak işin niteliğini kökten değiştirmesi olacak.

Yapay zekâ, işleri değil yetkinlikleri yok ediyor

İş gücünün yapay zekâ karşısındaki durumu, ilk olarak Oxford Üniversitesi’nden Carl Benedikt Frey ve Michael Osborne’un 2013'te yaptığı ve işlerin yaklaşık yüzde 47’sinin risk altında olduğunu belirten ünlü çalışması tartışmaya açtı. Ama bu değerlendirme bugün artık yetersiz kalıyor. Günümüzde daha kritik olan durum, yapay zekânın meslekleri yok etmesi yerine, onları daha düşük nitelikli hale getirip çalışanların temel becerilerini azaltacak olması gibi gözüküyor. 

Daron Acemoğlu bu noktaya net bir biçimde vurgu yapıyor. Daron Hoca, yapay zekâ sistemlerinin yüksek nitelikli işleri bile parçalara ayırarak basit, rutin görevler haline getireceğini ve çalışanların analitik düşünme yeteneğinin giderek azalacağını öngörüyor.

Bunun örneklerini bazı mesleklerde şimdiden görmek mümkün. Daha önce muhakeme, analiz ve karar süreçlerine aktif katılım gerektiren bazı meslek grupları, artık yapay zekâ destekli sistemlerle sadece basit veri girişlerini kontrol ve algoritmik çıktıları takip eden operatörlere dönüşüyor.

Yapay zekâ destekli “Veri Feodalizmi”

Kaygı verici bir diğer durum ise ekonomik gücün belirli platform şirketlerinde yoğunlaşmasıyla ortaya çıkıyor. Harvard Business Review’in raporuna göre, yapay zekâ tabanlı dijital platformlar, küresel iş gücünün yaklaşık yüzde 28’ini kontrol eden dev şirketler yaratıyor. Bu platformlarda çalışanlar, algoritmaların belirlediği işleri, koşulları ve ücretleri kabul etmek zorunda kalan yeni bir “dijital proletarya” sınıfına dönüşüyor.

Çalışanlar, algoritmalar tarafından sürekli takip edilir ve değerlendirilirken; iş güvencesi, kariyer gelişimi veya sosyal haklardan yoksun şekilde çalışıyor.

Bu durum, işsizliği değil ama çalışanların ekonomik bağımsızlığını ve yetkinliklerini tehdit ediyor. Böylece yapay zekâ, yeni bir ekonomik güç eşitsizliği modeli olan "veri feodalizmi" yaratıyor.

İşin anlamı ve ekonomik etkiler

Gallup'un gerçekleştirdiği küresel iş gücü araştırmasına göre, çalışanların yüzde 64'ü yaptıkları işin giderek anlamsız hale geldiğini düşünüyor. İşin rutinleşmesi ve analitik yetkinliklerin kaybı, uzun vadede şirketler için de verimsiz bir ekonomik yapı oluşturuyor. Çünkü rutinleşmiş görevlerle demotive olmuş bir iş gücü, şirketlerin en değerli kaynağı olan yaratıcılık, yenilikçilik ve problem çözme yeteneğini kaybediyor.

McKinsey’in yaptığı analizlere göre, işlerin yapay zekâ ile otomasyonu küresel ekonomiye 2030’a kadar 13 trilyon dolarlık katkı sağlayabilir. Ancak bu büyük pastadan iş gücünün alacağı pay sadece yüzde 30 civarında. Geri kalan değer ise algoritmaları kontrol eden sınırlı sayıdaki dev teknoloji şirketlerine akacak.

Çıkış yolu var mı?

Yapay zekânın getirdiği dönüşüm kaçınılmaz ancak kader değil. İşin niteliğini koruyarak, insan merkezli bir yapay zekâ geleceği yaratmak mümkün. Bu hedefe ulaşmak için üç temel adım gerekiyor:

- İşlerin yeniden tasarlanması: Rutin işleri yapay zekâya bırakarak, insanları analitik ve yaratıcı görevlere yönlendirmek temel hedef olmalı.

- Yetkinlik ekonomisine yatırım: Eğitim sistemleri, yalnızca teknik değil, yaratıcı, analitik ve stratejik yetenekleri desteklemeye odaklanmalı.

- Algoritmik şeffaflık ve etik standartlar: Çalışanların algoritmaların karar süreçlerini anlayabilmesi ve sorgulayabilmesi için uluslararası düzenlemeler acilen hayata geçirilmeli.

Cevap, doğru soruda!

Yapay zekâ çağında işgücü için gerçek tehdit, işlerin ortadan kalkması değil, yapılan işin anlamsızlaşması ve çalışanların yetkinliklerinin giderek azalmasıdır. Eğer bugünden doğru adımları atmazsak, ekonomide yetkinliklerin ve işin anlamının kaybolduğu bir dünyaya hızla yaklaşacağız.

Yapay zekâyı insanın karşısında değil, yanında konumlandırarak yeni bir geleceğin kapısını aralayabiliriz. Asıl sorulması gereken soru, insan emeğinin nasıl korunacağı değil; insan ve makinenin işbirliğinden doğacak yeni yetkinliklerin, yeni işlerin ve yeni anlamların nasıl geliştirileceği olmalı.

Bu dönüşümün gerçek kazananları, yapay zekâyı doğru kullanan, onu anlamlandıran ve onunla birlikte geleceği inşa eden toplumlar olacak. Bugünden atacağımız adımlar, yarını şekillendirecek.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar