Yapay zekâ planına devam

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump gibi üretim ve tedarik zincirini yeniden kurgulama gücünüz yoksa benim gibi yapay zekâ planınızı yapmaya odaklanabilirsiniz. Bu konudaki ikinci yazımda biraz daha geleneksel yaklaşıma yaklaşıp temel bilgilere değinmek istiyorum.

Pazartesi günkü yazımda Grönland’a değinmiştim. ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın Grönland ile ilgili açıklamalarının ve oğlunu bu bölgeye göndermesinin ardından Grönland Başbakanı Mute Bourup Egede’nin Trump ile görüşmeye hazır olduğunu açıkladı. Bunu Elon Musk’ın X’te retweet ettiği haberden öğrendiğimde o yazımı çoktan yazmış ve göndermiştim. Elimdeki güce baktığımda benim Grönland ile ilgili bir talebimin olmasını mümkün görmüyorum. Ancak yıllardır dünyanın hemen hemen bütün liderlerinin ve medyasının tedarik zincirinin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini söylemesine karşın Grönland ve Panama Kanalı konularında Trump’ın attığı türden adımların atılmamasına ya da Trump’ın attığı adımlara şaşırılmasına yapay zekâ-insan zekâsı karşılaştırmasının bir boyutu olarak değinmek zorundayım.

Yapay zekâya, Trump bu tartışmayı başlatmadan önce bu konu sorulsaydı ne yanıt verirdi sorusunun yanıtını bilmek kolay değil. Ancak buzulların erimesi ile ortaya çıkan kara parçalarının tarımsal ve diğer potansiyelini halkının refahı için değerlendirmek istemek şaşırtıcı bir durum değil. Konuya dünya üzerindeki insanlar olarak hepimiz aynı gemideyiz mantığıyla baktığımızda ise şaşkınlığımız ortaya çıkıyor. Yapay zekâ çağında maalesef bu şaşkınlığı koruma şansımız yok.

Yapay zekâ uygulamalarında bulut ile entegrasyon ve DevOps gibi gerçek zamanlı geliştirme becerileri ile sorun çözme gibi yöntemleri iyi kullanmak zorundayız ya da buna mahkumuz. Bunu yapamadığımız ve sorunlarımızı karşılaştığımız anda çözemediğimiz takdirde, sahayı bunu yapabilenlere devretmek zorunda kalmak kaçınılmaz kader olacak. 

Şu anda köpüren, Adolf Hitler’e kestiğimiz faturanın gerçek sorumlusu komünistler ve sosyalistler miydi tartışması aslında sorunları gerçek zamanlı olarak çözme ile ilgili bir tartışma. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından işsizlik ortamında çalışamadıkları için açlık çeken geniş halk kitlelerine savaş makinesinin parçaları olarak iş yaratan Hitler ve partisi ile düşünsel bazda tartışan sosyal demokratların arasındaki sorumluluk dengesinin bugün Elon Musk’ın ağzından dile gelmesi, çok ilgi çekici bir ideolojik tartışma. Savaş ekonomisi öncesinde uzaya çıkmayı hedefleyen çalışmalarda ortaya çıkan roket tasarımlarının İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’dan İngiltere’ye atılan V2 roketlerine çevrilmesi, konunun teknolojiden bağımsız olmadığını gösteriyor ama bu işleri uzmanına bırakıp yapay zekâya döneyim.

Türkiye’yi bu yeni dünyada saygın bir konuma oturtmak için gerçek zamanlı çözümler, bulut ve yapay zekâya dayanan bir kurgu yapmaya çalıştığımda, en yumuşak karnımızın yetersiz regülasyon olduğunu görüyorum. Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, 14 Ocak’taki “En İyi 100 Yapay Zeka Girişimi ile Yatırımcı Ekosistemi Buluşması” etkinliğinde regülasyon problemini çok net ortaya koydu. Bulut üzerinde geliştirilen bir yapay zekâ uygulamasını bankaya uyarlamaya çalıştıklarında girişimcilere, “Bunu bizim veri merkezimize kurabilir misiniz?” diye sormak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Buna “evet” diye yanıt verenlerin bir yıl boyunca regülasyonlara uygun bir uyarlama yapmak için banka çalışanı gibi çalışmak zorunda kaldıkları için girişimci ruhlarını yitirdiklerini ve iş bittikten sonra da böyle bir sürece tekrar girmeyi reddettiklerini belirtiyor. Bu yaklaşımı değiştirmeden kurulmakta olan yeni dünyada yaşama şansımız çok yüksek değil. 

Konunun bir diğer boyutunu da bu cendereden çıkabilmemiz durumunda en azından Avrupa’ya ihraç edecek bir model yaratma ihtimalimiz oluşturuyor. Yoksa bu yaşlı kıtanın da ABD’den gelen dalga karşısında fazla bir şansı bulunmuyor.  

Kopyalanabilir bir modelle rekabet gücümüzü artırabiliriz

Yapay zekâ gelişkinliği dünya çapında eşit dağıtılan bir rekabet unsuru değil. Dünya genelinde yapay zekâ yatırımlarının toplam yatırımlardan aldığı pay da bölgelere göre değişiklik gösteriyor. Crunchbase’in 13 Ocak tarihli bültenine göre yapay zekânın girişim fonlarından 2024’te aldığı pay, Kuzey Amerika’da yüzde 44 olurken Avrupa’da bu oran yüzde 17’de kalıyor. Türkiye İş Bankası’nın toplantısında sahne alan Boğaziçi Ventures CEO’su Barış Özistek de bunlara yakın rakamlar verirken dünya ortalamasını yüzde 35 olarak verdi.  

Bu tablo, Türkiye Makine Federasyonu (MAKFED) Başkanı Adnan Dalgakıran’ın Avrupa-ABD karşılaştırması ve Türkiye gerçekleri ile ilgili değerlendirmesinde Avrupa için tanımladığı kronik hastalığın önümüzdeki dönemde de süreceğine işaret ediyor. Bundan 10 yıl kadar önce Avrupa Birliği ekonomisinin 14 trilyon dolar, ABD ekonomisinin de 15 trilyon dolar büyüklüğünde olduğunu söyleyen Dalgakıran, aradan geçen sürede Avrupa 15 trilyon dolara büyürken ABD’nin 26 trilyon dolarlık bir ekonomiye ulaştığını söylüyor. Bu, günümüzde yapay zekâ yatırımları ile şekillenecek yeni bir dengeye oturmuş durumda.

Geçen yazımda bahsetmeye başladığım Bain raporunda bunun şirketler bazında ortaya konulmuş önemli bir boyutu yer alıyor. Takvim yıllarına göre piyasa değerlerini inceleyen Bain, şu tabloyu ortaya koyuyor:

1999’da teknoloji şirketlerinin toplam piyasa değeri 3,2 trilyon dolar olurken Microsoft, Cisco, Intel, Lucent ve Nokia’nın bu piyasa değeri içindeki payı yüzde 52 oluyor.

2009’da piyasa değeri 2 trilyon dolara gerilerken zirvedeki beşliyi oluşturan Microsoft, Google, Apple, IBM ve Cisco’nun bundan aldığı pay yüzde 50’ye geriliyor. Listeye yeni giren şirketler olan Amazon, Apple ve Google’ın payı ise yüzde 39 olarak karşımıza çıkıyor. Google ve Apple her iki grupta da yer alıyor yani. Bu iki şirket listeye girmekle kalmıyor; aynı zamanda ilk beşe de yerleşiyor.

2019’da Apple, Microsoft, Alphabet, Amazon ve Facebook’tan oluşan ilk beş, 8,3 trilyon dolarlık piyasa değerinin yüzde 59’una sahip oluyor. Aralarında PayPal, Netflix ve Alibaba’nın yer aldığı yenilerin payı ise yüzde 26 olarak karşımıza çıkıyor. 

2024’e geldiğimizde teknoloji şirketlerinin piyasa değeri 10 yılda iki katının üzerine çıkarak 18,3 trilyon dolara ulaşıyor. Microsoft, Apple, Nvidia, Alphabet ve Amazon’dan oluşan ilk beşin bu değerden aldığı pay yüzde 65’e çıkmış durumda. Aralarında Tesla ve Qualcomm’un bulunduğu yenilerin payı ise yüzde 9. 

Büyüklerin oyununa hoş geldiniz. Tabloyu bu şekilde ortaya koyduktan sonra, Bain’in S&P Capital IQ ve kendi analizlerine göre hazırladığı tablodaki ayrıntıları aktarıp resmi netleştireyim. Önceki yılları için piyasa değeri verileri 31 Aralık’taki değerleri yansıtırken 2024’te 20 Mayıs’taki veriler baz alınarak sonrasında rapor hazırlanıyor. En büyük 20 teknoloji ve telekomünikasyon ekipmanı şirketinin alındığı listede, telekomünikasyon servisleri ve tüketici ürünleri şirketleri dışarıda bırakılıyor. 

Büyüklere dayalı bu oyunda, yapay zekânın başrolde olduğu aşikâr ancak yapay zekânın gerçek değerini bulabilmesi için bulut teknolojileri ile bütünleştirilmesi gerekiyor. Hakan Aran’ın konuşmasının sonlarına doğru finans sektöründe yapay zekânın uyarlanmasının önündeki sorunları aşmalarını sağlayacak yeni bir lansmanı yakında yapabileceklerini açıklaması izlenmesi ve umutla beklenmesi gereken bir gelişme. Turkcell ve Bulutistan’ın dikeyde finans bulutu çözümleri bulunurken AWS Outposts, Microsoft Azure Stack ve Google da Anthos ile bir süredir hibrit bulut çözümleri için altyapı sağlıyor. AWS, Türkiye’de lansmanını yaparken Outposts için finans yerine sağlık sektörüne yönelik hedefler açıklarken finans şirketlerinin CIO’ları genellikle ikinci gruptaki çözümlerin kendi ihtiyaçlarını tam olarak karşılamadığını ifade ediyordu. 

Bu arada finanstan genele geçip önemli bir adım olarak, ATP’nin Alibaba Cloud’u, yapay zekâ araçları ile birlikte Türkiye’ye taşıma noktasında gerçekleştirdiği ENS (Edge Node Services) lansmanından da bahsetmem gerekiyor. ATP CEO’su Ümit Cinali’nin çözüm odaklı strateji kurup uygulama tarzı ve Alibaba Cloud’un fonksiyonlarının sağladığı gerçek zamanlı olanaklar perakende sektöründen başlayarak önemli bir değişimi tetiklemeye aday. ATP China Genel Müdürü Onur Yavuz’un Burger King China üzerinden anlattığı uygulamalar, gelinen noktada, bütün şubelerin toplu verisinin takibi yerine her şubenin kendi gerçek zamanlı verisi ile yönetilmesinin mümkün kılındığını gösteriyor. Her müşteriye özel servis sunulması ise hedeflenen ve kısmen başarılmış bir yolculuk. Buradaki entegrasyonlara sonraki yazılarımda değineceğim.

Türkiye’nin geleceği hakkında fikir verecek teknoloji adımları için bu örneği takip etmemizde yarar olduğunu bir kez daha hatırlatıp, geçen yazımda bu yazımla ilgili verdiğim diğer taahhüt olarak EY’ın iş modeli kurgusu ile ilgili yaklaşımını aktarıp konuyu kapatayım.

EY: Yola çıkmadan yolculuğunuzu planlayın

EY, yapay zekâ yolculuğunu n temel girdilerini, bu yolculuktaki çerçevede yer alması gereken bileşenleri ve yolculuğun kendisini çok iyi formüle etmiş. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birini, olgunluk düzeyinin ölçülmesine bağlı olarak stratejide değişikliğe gidilmesi oluşturuyor. 

Bu yolculuktaki temel girdileri, iş stratejisi, bilgi teknolojisi stratejisi, veri stratejisi, veri yönetişimi, bilgi teknolojisi yönetişimi, analitik yönetişimi ve organizasyon yönetişimi oluşturuyor. Bu girdileri böyle listelemek kolay olsa da, şirketin kendisini tanıması gerçekleşmeden bu listedeki unsurlara hakim olmanın mümkün olmadığını not düşeyim.

Yapay zekâ için çizilen çerçevenin içinde adımlar atarken şu bileşenleri kullanmak gerekiyor. Bunlara yemeğe girecek malzemeler olarak da bakabilirsiniz. 

Yapay zekâ stratejisi

Yapay zekâ geliştirme, entegrasyon ve uyarlaması

Kullanım örneği (use case) geliştirilmesi ve önceliklendirmesi

Yapay zekâ yönetişimi

Yapay zekânın takibi ve bakımı

Yapay zekâ olgunluk değerlendirmesi

Verinin hazır hale getirilmesi

Yapay zekâ becerilerine yönelik eğitim ve okuryazarlık kazandırılması

Yapay zekâ teknolojisi ve altyapısı

Bu bileşenlerle ilgili adımlar atılarak gerçekleştirilecek yolculuk boyunca üç unsurun sürekli sürece dahil edilmesi gerekiyor. Bunlar, değişim yönetimi, yapay zekâ risk yönetimi ve ekosistem stratejisi. 

Süreci yönetirken işletmenin olgunluk düzeyine göre farklı ve çok ilgi çekici sorunlarla karşılaşmak mümkün. Dijital dönüşüm projelerinde çalışan bir mühendis arkadaşım, bir keresinde karşılaştıkları en önemli sorunu sorduğumda, “verinin dijital olmaması” demişti. Şirket dijital dönüşüm gereğine inanmıştı ancak çeşitli denemeler yaparken verilerini dijitalleşme adımını atmayı düşünmemişti ve danışmanlık süreçleri içinde kaybolmuştu. OCR ve RPA ile bu sorun çözülebilecekken şirketteki departmanların verilerini paylaşmama tavrı nedeniyle iş çıkmaza girmişti. 

EY’nin dikkat çektiği noktalar ya da öğütleri arasında en fazla dikkatimi çeken, kullanım örnekleri geliştirilmesi ve önceliklendirme oldu. Buradaki üç madde, hem en zayıf olduğumuz noktaya işaret ediyor hem de başarı için en dikkat edilmesi gereken başlıkları oluşturuyor. 

İş ihtiyaçlarınız ile aynı doğrultudaki yapay zekâ çözümlerini keşfetmek ve yaratmak için araştırma geliştirme yatırımı yapın.
Kilit tanımlı kullanım örneklerini değer, gelişmişlik ve gerektirdiği çabaya göre önceliklendirin.

Ölçeklenme ve hızı hayata geçirmek için işletme sahiplerini işe katın.
Yola çıkmaya niyeti olanlara şimdiden iyi yolculuklar. Planını iyi yapanların en azından varmayı hedeflediği noktanın yakınına ulaşacağını tahmin ediyorum. Bunun için adım atmaya başlamaları da gerekiyor tabii. Yerinde duranların kaderini ise, sular yükseldiğinde kendilerini sürükleyecek akıntı belirleyecek.   

   

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar