Yapay zekâ ilaç yapıyor
Korona hakkında iyi haber: Bir İngiliz bilişim şirketinin yapay zekâ yazılımı, halen eklem romatizması için kullanılan Baricitinib jenerik isimli ilacın, korona virüsün akciğere inmesine engelleyecek özelliklere sahip olduğunu saptadı (https://bit.ly/38Ejode). Bu, koronaya ilaç bulundu anlamına gelmiyor. Üstelik, zaten bir ilaç “bulunmuş” da değil. Mevcut bir ilacın korona tedavisine “yarayabilme” olasılığının boyutu klinik deneylerden sonra belli olabilecek ancak. Ama yapay zekâ kullanarak, bir ilacın, başka bir sorunu da çözebileceği anlaşılmış oldu. Bu, bir ilk…
İngiliz BenevolentAI şirketinin başarısı… Şirketin adı ilginç: “Benevolent” bir marka değil, İngilizcede “iyiliksever, hayırsever” anlamına gelen bir sözcük. Yanındaki “AI” ise yine İngilizcede “yapay zekâ” anlamına gelen “artificial intelligence.” Yapay zekânın hem hayırlı, hem hayırsız halleri siyah-beyaz gibi iki zıt uç olarak tartışıldığı için olsa gerek, bu bilişim şirketi kendi yapay zekâ yazılımını “insaniyetli, hayırhah, hamiyetperver” işlerde kullanacağını ilan etmiş.
Şirketin yazılımı (yapay zekâsı), griplerle mücadeleye dair yazılmış eski ve yeni araştırma makalelerinde, kitap bölümlerinde, konferans bildirilerinde, raporlar vb yayınlardaki “anahtar sözcükleri” tarayarak konu kümeleri oluşturdu. Kümeler arasındaki korelasyonları hesapladı. Sonuçta, bir virüsün boğaz/yutak (üst solunum bölgesi) düzeyinden, aşağıya, akciğere doğru inmesini kontrol eden AAK1 kimyasalı ile hangi mevcut ilaçların etkileştiğini saptadı. Kısa liste haline getirdiği (halen kullanılan) 378 ilaç içinden 47’sinin “virüse dur” diyebileceğine hükmetti. Bunların yan etkileri, güçleri ve başka özellikleri elene elene geriye bir tek Baricitinib kaldı. Bu ilaç, Avrupa’da Şubat 2017’den beri eklem romatizması tedavisinde Olumiant markasıyla kullanılıyor (https://bit.ly/3aP3OwN). [koronaya da yarayabileceğine dair, tıp dünyasının anıt akademik yayını The Lancet’te 20 Şubat’ta yayınlanan değerlendirme: https://bit.ly/33diPpx].
Yapay zekâ vasıtasıyla, mevcut başka ilaçların da korona tedavisine yardımcı olabileceği anlaşılıyor. Örneğin, Güney Kore’de “yapay zekâ ile ilaç arayan” Deargen şirketi, HIV/AIDS tedavisinde kullanılan Atazanavir jenerik isimli ilacı deniyor (https://bit.ly/2vSZkqp). ABD’de ise Insilico Medicine, yine yapay zekâ yardımıyla 6 yeni molekülü deniyor (https://bit.ly/3cXLrIa).
Bu çalışmalar, Çin bilimcilerinin Corona’nın gen yapısını (genom) salgın henüz Çin’deyken bulup, dünyaya ocak ayında açıklamalarıyla mümkün olabildi. 30 bin karakterden oluşan genom, koronanın “yeni model” bir virüs olduğunu gösterdi (https://bit.ly/2IGd3DK). Bu bilgiden hareketle ABD şirketi Moderna Therapeutics 42 gün içinde bir aşı geliştirdi. Klinik araştırması için ABD Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Ulusal Enstitüsü’ne (NIAID) gönderdi. İnsanlar üzerinde deneyler Nisan’da başlayacak (https://bit.ly/39Jl46J). Halen korona için “sıfırdan” ilaç/aşı üretme çalışmaları çeşitli kurumlarda sürüyor…[Akademik yayınları gündelik dille anlatan New Scientist (https://bit.ly/3d86Uhq) dergisinde bol ayrıntı var].
Ve, yapay zekâyı kullanarak başka tıbbi sorunların tedavisi için de “sıfırdan” yeni ilaç üretme çalışmalarına da devam: Bu yöntemle bir psikiatri ilacı üretildi, klinik deneylere başlanacak (https://bit.ly/2THr9uE). İngiliz Exscientia şirketi ve Japon ilaç şirketi Sumitomo Dainippon’un ortak çalışmasıyla bu deneysel ilaç sadece 12 ayda üretildi. Normalde, böyle bir “yeni” ilacın molekül düzeyinden ilaç düzeyine geçmesi için şöyle böyle 5 yıl gerek. Ortalama maliyet 3 milyar dolara erişiyor... Üstelik, ilacın işe yaramama olasılığı da büyük.
Oysa yapay zekâ yöntemiyle yeni ilaçların kimyasal yapısının tanımlanıp ilaç haline getirilmesi hem daha hızlı, hem daha ucuz, hem daha garantili. Bu yenilikçi yönteme uygun en ilginç örnek ise, Boston’da MIT’de yapay zekâ ile “yaratılan” ilk süper antibiyotik: Sinema tarihinin kült eserlerinden “2001: Uzay Macerası” filmindeki katil bilgisayar HAL’e gönderme yaparak adını Halicin koydular (https://bit.ly/38EZbUI). Yapay zekâ ürünü yeni antibiyotik Dünya Sağlık Örgütü’nün “belalı virüsler” listesindeki çoğunu yok etti. Bu Ar-Ge çalışmasında 1,500’ü ABD’de satış izni olan ilaç, ve 800 adet doğal bileşim/terkip yapay zekânın elemesinden geçti. Yapay zekânın yazılımına, “Moleküllerde antibiyotik yapısal özellik ara, ama bu özellikler halen kullanılan antibiyotiklerde olmasın” komutu eklendi. Böylece ortaya, mevcut antibiyotiklere benzemeyen yepyeni bir antibiyotik çıktı- Hollywood bilim kurgusu gibi…
MIT’deki çalışma Hollywood senaristlerinin hayallerini bile aşacak: Ar-Ge ekibi 1,5 milyar bileşim/terkibin adreslendiği ZINC15 adlı bir veri tabanı üzerinde 107 milyon molekülü incelemesi için yapay zekâyı yönlendirdi. İlk deneme 3 gün sürdü ve ortaya antibiyotik özellikli 23 adet “yepyeni” ilaç adayı çıktı. Şimdi, içlerinden iki tanesi üzerinde çalışıyorlar (https://go.nature.com/39LsciZ). Hedef, antibiyotiğin, yararlı bakterileri korurken, zararlıları öldürmesini sağlamak: MIT bilimcileri “tasarım ilaç” peşindeler. Bundan sonraki aşamada, tamamen kişinin fizyolojik ve biyokimyasal özelliklerine “uygun”, sadece o kişinin kullanımı için ilaç üretmek olacak, elbet bir gün…The Economist dergisinin 14 Mart tarihli sayısında “Tıp, kişiselleşiyor” başlığı altında bu konuda mükemmel bir 12 sayfa var, ama okumak için abone gerekiyor: https://econ.st/3908Oxe. [Bilgi notu: Zaten Avrupa ve ABD’de sadece doktor reçetesiyle satılan kritik ilaçlar, hastaya “tane ile” verilir. Eczanelerde, “tane hesaplamak” için özel sayaçlar vardır. Doktor, o hastaya kaç günde kaç doz ilaç alacağını reçeteye yazar, eczacı o sayıda hapı/tableti hastaya verir].
Bugün tıbbın vardığı nokta, önümüzdeki 5-10 yılda nelerin nasıl değişeceğinin de habercisi. Oysa 100 yıl önce insanlık, mikrobun hastalık üretebileceğini henüz anlamıştı. Ama mikroptan da küçük zararlılardan (virüs) habersizdi. Elektron mikroskop yoktu. Mikroba karşı ilaç (antibiyotik) yoktu.
1917’de Kansas/ABD’de bir kışlada başladığı bugün bilinen bir salgın hastalığın, ortamı savunmasız bularak 1920’ye kadar 50 milyon mu, hatta daha fazla mı ölüme neden olduğunun kaydı yetersiz. Bu, İspanyol Nezlesi denilen, bugün H1N1 tipi grip olduğunu bildiğimiz muazzam salgındı. İspanya ile ilgisi yoktu. Büyük Savaş’a katılan ülkelerde basın sansürü olduğundan, halkın moralini bozacak haberler yayınlanmıyordu. İspanya savaş dışıydı, dünya böyle bir salgını İspanyol gazetelerinden öğrendi. Hastalığın adı da İspanyol Nezlesi olarak kaldı.
1917’de ABD’nin Büyük Savaş’a girme kararından sonra, askerlerin trenlerle limanlara, gemilerle Avrupa’ya gönderilmesi sırasında yollarda çok sayıda asker hastalanıp öldü. Salgın, Avrupa’ya böyle ulaştı. Büyük Savaş’ın 4 yılda Avrupa’da yarattığı yoksulluk, sefalet, açlık, bıkkınlık, umutsuzluk yetmez gibi bir de tedavisi olmayan, çabuk öldüren bir hastalık, özellikle Almanya’da bir sosyal patlamaya zemin hazırladı. Alman ordusunda başlayan isyanlar, Devlet Başkanı Kayzer’in “istifası” ile bile sona ermedi. Almanya, apar topar ateşkes istedi. Büyük Savaş, umulmadık bir hızla sona eriverdi. Ama ülkesi savaş görmemiş Almanya’da halkta hayal kırıklığı ve öfke kabardı. Ülke, adı konulmamış tanımsız bir iç savaşa, siyasal kargaşaya, ekonomik yıkıma doğru sürüklendi. Tam 100 yıl önce bu sıralarda Almanya, Avrupa’nın Ağır Hasta Adamı’ydı- her anlamda, ekonomik, sosyal, siyasal, sağlık…
Osmanlı Devleti de salgından kurtulamadı. Bu hastalık için Nazım Hikmet şöyle demiştir: “Biz ki İstanbul şehriyiz, Seferberliği görmüşüz: Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, Vagon ticareti, tifüs ve İspanyol Nezlesi bir de İttihatçılar, bir de uzun konçlu Alman çizmesi 914’ten 918’e kadar yedi bitirdi bizi.” (Kuvayı Milliye Destanı, Şiirler 3).
Murat Yolun ve Metin Kopar adlı iki genç tarihçinin İngilizce yazdıkları “İspanyol Gribinin Osmanlı Devletine Etkisi” başlıklı araştırması, 1918-20 döneminde bu salgından sadece İstanbul’da en az 6,400 kişinin (Sıhhiye Mecmuası’na göre ise 1918 ve 19’da en az 10 bin kişinin) öldüğü kayıtlı. Osmanlı Devleti’nde ise toplam 92 bin 500 ölüm olduğu sanılıyor. (Ülke nüfusu 1918’de 18.5 milyondan ibaretti). Kaynaklara göre, Mustafa Kemal de gribe iki kez yakalanan, ama atlatan talihlilerden (https://bit.ly/3aJq1fQ).•