Yapay ve gerçek zekâ ile başarmak (II)
Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi (NTU) Rektör Vekili, Provost ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi Prof. Ling San ile ,Singapur örneği üzerinden araştırma, inovasyon ve büyük işletmeler ile kalkınma ve yapay zekânın buradaki rolünü ele aldık.
Ülkelerin kalkınması ile ilgili ilgi çekici konu, ölçek ve buna bağlı olarak anlamlı değerlerin üretilmesi şeklinde özetlenebilir. Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi (NTU) Rektör Vekili, Provost ve Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi Prof. Ling San’ın sunumunda en dikkat çekici nokta, dijitalleşmeyi de kapsayan dönüşümde, yapılacak yeni şeyler ve yaratılacak değişimin nelerden vazgeçileceği ya da nelerin artık yapılmayacağı sorusunu da yöneltmesiydi. Bizim cumhuriyetimizin hikâyesinde atladığımız ve bugün onu koruyamamamıza neden olan eksik sorunun da bu olduğunu düşünüyorum. Bütün dönüşüm projelerinde bu sorunun unutulması, yaratılan yeni değerin ne olduğunun zaman içinde unutulmasına yol açıyor. Bununla birlikte Prof. Ling San ile görüşmemizin odağının başka olduğunu ifade etmeliyim. Bunda Singapur’un hâlâ yükselişini sürdürmekte olmasının ve korumaya değil ileriye doğru gitmeye dayanan bir strateji uygulamasının etkisi büyük. Singapur örneği, anlaşılabilir ve uygulanabilir bir örnek olmasıyla dikkat çekiyor.
KEREM ÖZDEMİR: Size yöneltmek istediğim ilk soru, Singapur’un beş yıllık ulusal planının adının bilim ve teknoloji planından araştırma, inovasyon ve büyük işletme (research, innovation and enterprise-RIE) planına değiştirilmesi ile ilgili. Bunu neden yaptınız?
LING SAN: Bu, kasıtlı bir değişiklikti. Başlangıçta bilim ve teknoloji planı olarak adlandırdığımız ve tamamen bu alana odaklı bir plan vardı. İsmin de gösterdiği gibi bu büyük ölçüde, bir temel oluşturmak için bilim ve teknoloji anlamında nereye yatırım yapacağımıza odaklanıyordu. Ancak ekonomi olgunlaşıp bilim ve teknoloji daha üst düzeye taşındığında ülke çok kritik bir soruyu sormaya başladı: Bilim ve teknolojideki geliştirme ülkenin ekonomisini ileri götürmek için nasıl kullanılabilir? Bu çok kritik bir soruydu ve çok kısa sürede, bilim ve teknolojiyi ülkeye yönelik faydaya çevirmek için bilime ve inovasyona ihtiyacımız olduğu anlaşıldı ancak tek başına inovasyon da yeterli değildi. Bu inovasyonu pazaryerine itmeniz gerekiyordu ve buna bağlı olarak işletme vurgusu eklendi. Bu, yeni bir startup ya da yeni teknolojilere geçiş yaparak faaliyetlerini daha ileri taşıyan bir şirket olabilirdi. Böylece, işin sadece bilim ve teknoloji ile ilgili değil, ekosistemin bütün yelpazesi ile ilgili olduğunun işaretini verdiğimiz bir girişimde bulunduk. Buna bağlı olarak ismi değiştirdik.
Yapay zekânın bunun içindeki yeri ne?
Yapay zekâ daha sonraki aşamalarda buna dahil oldu. RIE’yi ilk konuşmaya başladığımız tarih sanırım 2000 yılı gibiydi. O zamanlar sıcak konu yaşam bilimleriydi (life sciences). Singapur, ülke ekonomisini yeni bir düzeye taşıyacağı beklentisiyle yaşam bilimlerine yatırım yapmayı istiyordu. Bilgi teknolojileri (BT), internet şirketlerinin (.com) balonunun patlamasının ardından 2000’lerin başlarında geri çekilme yaşıyordu. Bu nedenle BT, gündemdeki bir konu olma özelliğini yitirmişti. Ancak ülkemizin yolculuğunda beş yıllık planlar yapmaya devam ederken, yaklaşık 10 yıl kadar önce BT’nin toplumun niteliğini ileri taşımak için önemli olduğunun farkına varıldı. Böylece dijital ekonomisi olan akıllı ulus (smart nation) inşa etme vizyonunu oluşturduk. Bunun içinde veri toplayabilme, veriyi toplamak için sensör kullanma becerisine sahip olma ve aynı zamanda bu veriyi kamu hizmetlerinin daha verimli hale getirilmesi ile şirketlerin üretim kapasitelerinin artırılması için kullanma gibi boyutlar yer alıyordu. Böylece dijital ekonomisi olan akıllı ulus yolculuğu başladı. 2016’da RIE2020’yi açıkladığımızda 45 sayfalık dokümanda yapay zekâya sadece bir kez atıfta bulunuluyordu. Açıkçası bu dönemde yapay zekâya önem verilmiyordu. Ancak yapay zekâ o kadar hızlı mesafe kat etti ki, 2017’ye geldiğimizde yapay zekâ konusunda ulusal bir inisiyatif başlattık. Bu, RIE2020’yi açıklamamızdan sadece 16 ay sonra gerçekleşti. Bu, yapay zekâ konusunda bir dizi ulusal koordinasyonun ve yatırımın başlangıcı oldu. Şu anda yürürlükte olan RIE2025 Mart 2026'da tamamlandığında sadece yapay zekâya 500 milyon dolar yatırım yapmış olacağız.
Singapur ile ilgili deneyimim, ülkenize 2003’te gerçekleştirdiğim ilk ziyaretle başlamıştı. O zaman bölgesel merkez olmak için Malezya ile aranızda bir yarış vardı. Onlar Petronas kulelerini inşa ederlerken siz iş yapmayı kolaylaştırmaya odaklı çalışmalar yapıyordunuz. Singapur’u Formula 1’i ülkede gece olan ancak Avrupalıların izleyeceği saatte gerçekleştirmesi ve 2008 krizinde uluslararası sermayenin güvenli liman olarak gördüğü Singapur gayrimenkul piyasasına akın etmesine izin vermemesi gibi akıllı kararlarla hatırlıyorum. Bu akıllı karar alma becerisinin yapay zekâ politikasına yansımaları oluyor mu?
Biz yapay zekâ ile ilgili olarak çok yönlü bir politika geliştirdik. Ulusal düzeyde, doğal olarak, çok açık bir bakış açısı bulunuyor ve strateji net bir şekilde ifade edilmiş durumda. 2019’da ilk ulusal yapay zekâ stratejimizi ilan ettik ve 2023’ün sonunda bu ulusal yapay zekâ stratejisini 2.0 versiyonu ile güncelledik. Bunu neden yapıyoruz? Singapur oldukça küçük yüzölçümüne sahip bir ülke. 700 kilometrekarenin biraz üzerinde bir yüzölçümü var. Nüfusu 6 milyonun biraz altında. Bu nedenle her şeyi kendi başımıza yapamayız. Yapay zekâ ile ilgili tutkulu hedeflemelerimizin bulunmasına karşın her şeyde mükemmeli yakalamamızın yolu yok. Bu nedenle çok odaklı hareket etmemiz gerekiyor ve bu noktada da neye odaklanacağımız sorusu gündeme geliyor. Ulusal strateji bu noktada devreye giriyor. Ulusal fonlama kurumları ile hükümette yer alan bakanlar ve çeşitli bakanlıklar bir araya gelerek yapay zekâda neye ihtiyaç duyduğumuzu tartışıyorlar. Rekabetçilik, verimlilik, yaşam kalitesinin yükseltilmesi konularının yanı sıra global bir iz bırakmaya yönelik olarak da değerlendirmeler yapılıyor. Bütün bu zor soruları soruyorlar ve bunu sadece kendileri yapmıyorlar. Uluslararası danışmanlarımızın görüşleri de alınıyor; ilişkide olduğumuz geniş bir uluslararası danışmanlar ağı bulunuyor. Bunun ardından odak daraltılarak “Tamam,” deniyor “Bu özel alanda yapay zekâ konusunda tanınır olmamız gerekiyor. Buraya odaklanacağız ve her şeyi yapmayacağız.” Bu odağı ve stratejiyi ifade ettiğimizde, diğer her şey, ihtiyaç duyulan kaynaklar da dahil olmak üzere buralarda zirveler yaratmayı sağlayacak şekilde kullanılıyor.
Bu kaynaklar arasında neler bulunuyor?
Ayırdığımız mali kaynakların yanında ulus olarak yeteneği çekmek için de çalışıyoruz. Yeterli yetenek havuzuna sahip değiliz ve yeteneği burada toplamamız gerekiyor. Ancak dünyayı dolaşıp AI logosu olan herkesi toplayamazsınız. Hedeflediğiniz zirveleri oluşturmanıza gerçekten katkısı olacak yetenekleri bulmanız ve toplamanız gerekiyor. Burada ulusal strateji önemli bir fayda sağlıyor ancak yapay zekâ ile ilgili sarih bir durum var. Hükümetler bunu tek başlarına yapamazlar. Aslında özel sektör bu konuda çok daha ileri gitmiş durumda. Bu nedenle yapay zekâ oyuncularından ve yapay zekâ yaratıcılarından oluşan çok zengin bir ekosistemi de çekmeyi hedefliyoruz.
Bu ekosistem kimlerden oluşuyor?
Bu özel örnekte, yapay zekâ konusundaki tutkulu hedeflerimize ulaşabilmemiz için gerekli ekosistemi kurarken bir yanda birikimi oluşturacak araştırmacılara ihtiyacımız var. Burada, araştırmacılar tarafında kritik kütleye ulaşmamız gerekiyor. Gelecek neslin eğitilmesi gibi amaçlarla ihtiyaç duyduğumuz birikimi oluşturmak üzere araştırma yapacak yeteneklere ihtiyaç duyuyoruz. Ancak aynı zamanda bu birikimin ekonomiye fayda sağlayacak biçimde endüstriye aktarılması için de geçişin sağlanması gerekiyor. Bu, yapay zekâda daha fazla faaliyetin ortaya çıkmasını sağlayacak doğru şirketleri içeri almamız gerektiği anlamını taşıyor. Bu amaçla öğrenciler ve benzerleri arasında girişimcilik kültürünü daha büyük ölçüde güçlendirmemiz gerekiyor. Böylece daha fazla insan yapay zekâ startup’ları başlatacak. RIE burada devreye giriyor. Biz araştırmanın, inovasyonun –inovasyonu, birikimin kullanılması olarak şirketler kapsamında değerlendiriyoruz-, girişimcilik ve büyük işletmelerin bir araya gelmesini istiyoruz. Aynı zamanda bizim RIE planımızda ifade ettiğimiz bir diğer sacayağı bunu tamamlıyor: hükümet, araştırma toplulukları ve endüstri. Burada endüstri yeni oyuncu olarak yer alıyor. Ancak hepimiz, ekosistemin oluşturulan yeni birikimin anlamlı akışının sağlanması için gerekli olduğunun farkındayız.
Bu ekosistemde üniversiteler nasıl bir rol oynuyor?
Hükümet, araştırmacı topluluğu ve endüstrinin içinde yer aldığı sacayağında üniversiteler, konunun araştırma bacağında yer alıyor. Üniversitelerin iki misyonu bulunuyor. Bunlardan ilki, endüstrinin ve ekosistemin bütününün ihtiyaç duyduğu yeteneği sağlamak; buna yönelik eğitim işi zaten üniversitelerin iyi yaptığı bir şey. Ancak üniversiteler aynı zamanda birçok yeni bilginin üretildiği merkezler ve bu nedenle bir tür birikim yaratma durumundalar. Dolayısıyla üniversiteler dünyanın her yanından öğretim üyesi olmak üzere üst düzey yetenekleri çekmek ve aynı zamanda onlarla birlikte çok sayıda araştırma yapmak zorundalar. Singapur’daki üniversiteler endüstri ile birlikte çalışmaları gerektiğinin tam olarak farkındalar. Özellikle yapay zekâ konusunda ortaya çıkan durum sıklıkla, öğretim üyelerinin belirli şirketlerle işbirliği yapması oluyor. Öğretim üyeleri ile şirketlerin yaklaşımı, ilgi çekici problemi olan şirketlerle bu problemlerinden bazılarını çözebileceğini düşünenlerin “neden işbirliği yapmıyoruz” sorusunu sorması şeklinde özetlenebilir. Ortak bir laboratuar kurup birlikte çalışmaya başlıyorlar. Bu, Singapur’daki üniversiteleri geleneksel olanlardan ayıran bir fark ortaya çıkarıyor: sanayi ile çok yakın çalışıyorlar ve böylece içeride eğittikleri ile birikim olarak keşfettiklerinin endüstriye doğal bir kanal açmasını sağlıyorlar.