“Yalnızlık” artık beka sorunu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakanlığı döneminden beri izlediği dış politikayı tek bir tanımlamayla ifade etmek mümkün; “denge politikası”.
Erdoğan, ülkeler arasındaki rekabeti, düşmanlığı ya da gerilimi, izleyeceği dış politika için bir “denge unsuru” olarak kullanırdı. Elbette “dengeyi” kurmak için çokça dönüş de yapıldı. Sonuçta “denge” adı altındaki bu öngörülemez dış politika yıllar içinde birbirleriyle rakip, hatta resmen savaş durumundaki ülkeler için bile AK Parti hükümetini “güvenilmez” hale getirdi.
İşte bunun somut örnekleri;
*ABD yönetimi tüm ısrarlara rağmen Erdoğan’a Oval Ofis’i açmıyor; ABD’de yönetime gelen her Başkanla iyi ilişkiler kurmayı başaran Erdoğan, aynı etkiyi Biden üzerinde yaratamadı. Biden yönetimi 2023 seçimlerinden önce Erdoğan’a iç politikada kullanabileceği herhangi bir koz vermek istemediğini açık açık ifade eder hale geldi. Türk tarafının tüm ısrarına rağmen Erdoğan, Biden’ın küçüklü büyüklü pek çok dünya liderini ağırladığı Beyaz Saray’a davet edilmiyor. Bunun da ötesinde, Biden yönetimi son dönemde “Türkiye” ve “Erdoğan hükümeti” arasında bariz bir politik farklılık ortaya koyuyor. ABD, NATO üyesi Türkiye’nin hava savunma sistemi çökmesin diye F-16 savaş uçaklarını satmaya hazır. Ancak Erdoğan hükümetinin öngörülemez dış politika hamleleri, Washington yönetiminin çok istediği bu satışı bile zora sokmuş durumda.
*Putin’den Soçi öncesi “Akkuyu hamlesi”;
ABD yönetimine karşı Erdoğan da, “denge politikası” çerçevesinde Rusya’ya yaklaşma eğiliminde. Tahran’da Putin’le yaptığı ikili görüşmenin üzerinden bir ay bile geçmeden Soçi’ye kadar gidip Rus liderle ikinci bir görüşme yapma hevesi bundan. Ancak Soçi ziyaretinden sadece günler önce Putin’in attığı bir adım Moskova’nın Erdoğan yönetimine tıpkı Amerikalılar gibi yaklaştığını ortaya koydu. Putin’in Akkuyu nükleer santralindeki Türk şirketleri devre dışı bırakıp, santrali “Rusya dışındaki bir Rus nükleer santrali” haline getirmesi, daha Soçi ziyareti başlamadan AK Parti hükümetinin bu ziyaretten çıkarmayı umduğu “başarıyı/ başarıları” kadük hale getirdi. Belli ki Moskova yönetimi de 2023 öncesinde kamuoyu yoklamalarında durumu çok iyi görünmeyen Erdoğan ve Ak Parti hükümetine “yatırım yapmak” yerine, planlarını “iktidar değişimi” üzerine kurmaya başlamış. Rusya’nın Akkuyu Nükleer santrali için vadettiği 15 milyar doları, öngörülen vadeden önce Türkiye’ye gönderme planı ise ancak, 2023 ilkbahar-yazına kadar AK Parti hükümetiyle “durumu kurtarma” adımı olarak yorumlanabilir. Erdoğan’ın kurmak istediği “dengeyi”, onun yerine Putin kuruyor gibi.
*İran’ın Suriye’deki bayraklı gövde gösterisi;
Erdoğan’ın Tahran ziyareti malum; Suriye’nin kuzeyine yeni bir Türk sınır ötesi harekatı olasılığına İran yetkilileri çok açık ve net ifadelerle karşı çıktılar. Ancak İran bununla kalmadı. Erdoğan’ın olası operasyon için isim vererek iki kasabayı hedef göstermişti; Tel Rıfat ve Membiç. İranlılar, Tel Rıfat’taki Şii milisler aracılığıyla kasabanın en yüksek bayrak direğine İran bayrağı çektirdiler. Bu adımın anlamı açık; Tahran yönetimi Tel Rıfat’a yönelik bir Türk askeri harekatında, karşı tarafta İran’ın olacağını ortaya koymuş durumda. Türkiye’de seçim öncesinde AK Parti’nin olası bir askeri sınır ötesi operasyon ile içerde “safları sıkılaştırma” hamlesine Tahran’ın bu kadar net karşı koymasında, Ankara’nın İsrail’le yeniden başladığı “flörtün” de etkisi var elbette.
*İsrail’den beklenmeyen adım; Türkiye Suriye’ye yeni operasyon yapmasın
Ancak işin ilginç tarafı, AK Parti hükümetinin İran’ı karşısına alma pahasına İsrail’le girdiği normalleşme de işe yaramamış görünüyor; Ankara ile Tel Aviv arasında açılan telefonlara, sıklaşan ziyaretlere rağmen İsrail, daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapıp, Türkiye’nin Suriye’de yeni bir operasyon yapmasına açık açık karşı durdu. İsrail basınında çıkan “İsrail hükümeti, Türkiye’nin sınır ötesi operasyon yapmaması için ABD’den Ankara’ya baskı yapmasını istedi” haberleri bunun işareti.
*Çok beklenen Arap sermayesi bir türlü gelmiyor;
AK Parti hükümeti, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizi 2023 seçimleri öncesi biraz hafifletmek için yüzünü yakın zamana kadar “itiş-kakış içinde olduğu” Arap dünyasına döndü. Önce “15 Temmuz darbe girişiminin finansörü” olarak tanımlanan Birleşik Arap Emirlikleri ile barışıldı. Ardından sıra Kaşıkçı cinayetinin “azmettiricisi” ilan edilen Suudi Veliaht Prensi’ne geldi. Ancak Arap ülkeleri de AK Parti hükümetinin içine girdiği “yalnızlığı” iyi okumuş olmalı ki, Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ağırlanan Arap liderler, o çok beklenen “sermaye aktarımını” bir türlü yapmadı. Türkiye’de turkuaz halılarla karşılanan Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ın, Ak Parti’den esirgediği petro-dolarları hem Mısır’da, hem de geçen haftaki ziyaretinde Atina’da “saçması” anlamlı; Suudi Prens Türkiye’ye gelmeden hemen önce uğradığı Mısır’da 30 milyar dolarlık yatırım anlaşması imzalamıştı. Geçen haftaki Atina ziyaretinde ise 4 milyar dolarlık anlaşmalara imza attı, gerisinin de geleceğini vaadetti. Ankara’ya yaptığı ziyaretten ise, yatırım değil ödünç para olan “Swap anlaşması” bile çıkmamıştı oysa.
AK Parti iktidarı yıllar içindeki öngörülemez diplomasi hamlelerinin yarattığı sorunları, bizzat kendisi tanımlamıştı; “Değerli yalnızlık…”
Ancak bu yalnızlık, artık belli ki AK Parti hükümeti açısından “değerli” olmaktan çıkıp, doğrudan bir “beka sorunu” haline geldi…