Yalancı bahar mevsimleri
Umut ve beklenti… Bu iki kavram arasında çok ince bir çizgi vardır. Umut; bir şeyin olmasını arzu etmektir. Çoğunlukla kişinin hayallerine, amaçlarına ve düşüncelerine dayanır. Olumlu bir sonuç ile ilgilidir. Beklenti ise; belirsiz şartlar altında olması en muhtemel sayılan şeydir. Geleceğe dair bir inançtır. Karşı tarafın davranışlarını kapsar. Ortaya çıkan sonuçlar iki kavram arasındaki farklılığı rahatlıkla açıklar. Umudun gerçekleşmemesi hayal kırıklığı yaratmakla kalırken, beklentilerin gerçekleşmemesi çok daha yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Bu fark, genellikle beklentilerin gerçeklerden uzak oluşundan kaynaklanmaktadır.
Gerçeklerden uzak beklentiler
Merkez bankaları tarafından gerçekleştirilen parasal genişleme politikaları ve salgında verilen hibeler nedeniyle artan likidite, tüm dünyada ertelenen taleplerin devreye girmesi sonucu yüksek enflasyon kaygısı yaratmaya başladı...
Türkiye, 14 Haziran 2021 tarihinde Belçika'nın Brüksel kentinde gerçekleşen son NATO Zirvesi’ni fırsat bilerek gündemden bir süreliğine uzaklaşmayı denediyse de bunda başarı sağlayamadı. Toplantıya, gereğinden fazla önem atfedildi. Peki, zirveyi bizim için bu kadar özel ve önemli kılan başlıklar nelerdi?
Bunların başında tartışmasız, Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemi, Halkbank davası, sözde soykırım iddialarının tanınması, Doğu Akdeniz ve Suriye gibi başlıklar gelmekteydi. Ancak, Türkiye ve ABD liderlerinin ilk kez bir araya geliyor olması birden her şeyin önüne geçti, geçirildi. Öyle ki; zirve öncesi piyasalarda adeta bahar havası estirildi. Borsa endeksi 1468’lere kadar yükselirken, döviz piyasalarında Amerikan Doları 8,77 TL’den 8,28 TL’ye kadar geriledi. Oysa bu görüşme sadece 45 dakika sürecekti... Beklentiler, gerçeklerle örtüşmüyordu… Nitekim gündeme dair hiçbir başlıkta çözüme ve sonuca gidilemedi. Ve hatta konular masaya bile getirilemedi. Haliyle, yalancı bahar da kısa sürdü. Umutlar bir kez daha başka bahara ötelendi.
Yenibahar umutları
Şimdi önümüzde turizm gelirleri, AB’den mülteciler için yapılacak 3 milyar Euro’luk destek ödemesi ve Azerbaycan, Malezya, İngiltere, Rusya, Güney Kore ile gerçekleşmesi olası swap (takas) kaynaklı yeni umutlar yeşertilmektedir. Daha şimdiden gerçekleşmesi mümkün olmayan farklı beklentiler yaratılması nedeniyle, piyasalarda yaşanacak dalgalanmalar da pek tabi ki gecikmeyecektir!
Turizm gelirinin önemli bir kısmı Rus turistlerden elde edilmektedir. Ancak sağlık uzmanları, Rus
turistlerin salgında yeni bir dalga yaratma olasılığına dikkat çekmekle kalmayıp, sezon sonrasında bunun bize daha fazla maliyet yükleyeceği yönünde görüş bildirmektedir. Bu uyarıya şimdilik kayıtsız kalınmaktadır.
Takas ise, piyasalara kısa süreli bir nefes verecektir. Fakat uzun vadede eksi döviz rezervlerimizden dolayı kanamayı arttıracak bir enstrüman olduğu asla unutulmamalıdır. Ayrıca tüm bunlar yıllardır sürdürülen ithalata dönük politikalarla tüketilen kaynakları yerine koymanın çok uzağında rakamlar olacağından, geçici iyimserliğin dışında piyasaları heyecanlandırmaya yetmeyecektir.
Doğrudan yabancı yatırımlar gerçekleşmeden turizm gelirleri ve takas anlaşmaları yoluyla döviz kurlarındaki yangını söndürmek olası değildir. Faiz indirimlerinin gündemimizden düşmediği, TCMB’nin sıkı para politikasını kararlılıkla sürdüreceği yönündeki açıklamalarına rağmen, böyle bir dönemde faiz artışı kaçınılmaz görünmektedir. Bu da tüm dünyanın önündeki en önemli sorunlardan biri olarak kabul edilen enflasyonun artmasına yol açacak bir gelişmedir. Türkiye’nin elinde kalan tek argümanı, her alandaki ucuzluğudur! Parasının, emeğinin, ürününün ucuzluğu ile övünmektedir. Ülkemiz bu durumda bile yatırıma dönük yabancı sermayeyi çekmeyi başaramadığı gibi, var olan yatırımların çıkışını da durduramamıştır! Borsa İstanbul’da yabancı takas oranı, 72 seviyelerinden 42 seviyelerine kadar gerilemiştir. Bu kaçışın nedenlerinin arasında ekonomiye olan güvensizlikle birlikte, siyaset, adalet ve hukuk sistemindeki anti-demokratik uygulamalar bulunmaktadır!
FED faiz kararının etkileri
Yabancı kaynağı elinde tutmayı başaramayan Türkiye için en büyük tehditlerden biri de kuşkusuz, FED’in 2023 yılından itibaren tahvil alımlarını azaltma yoluna gidecek olmasıdır. ABD’de yaşanacak faiz artışları Türkiye’den para çıkışını hızlandıracaktır...
Elbette, bu zaman dilimi içinde de Türkiye’de “yalancı bahar mevsimleri” yaşanmaya devam edecektir. İşin kötüsü, bu hava sadece ekonomi alanında ve finans piyasalarında estirilmemektedir. Oysa siyasette; politikacı, mafya, basın, yargı ilişkilerinden dolayı ortalık hepten toz duman olmuş durumdadır. Hangi tuğla çekilse duvarın altında kalınmaktadır. Hangi konu işlense, bir diğeri atlanmış olmaktadır. Gündem hiç olmadığı kadar zorlu ve yoğundur. Son iki toplantıda çok sert açıklamalarda bulunan iş dünyası, gelişmelerden bir hayli rahatsızdır! Bir yanımız uzaya giderken, bir yanımız çöplerden çürük sebze, meyve toplamaktadır!
Umutlarımız sürekli bir sonraki bahara ötelenmekte, beklentilerse büyük çöküşlerle sonuçlanmaktadır!
Baharımız kışa dönmekte, çiçeklerimiz açmadan solmakta, soldurulmaktadır! Türkiye’yi ve dünyayı zor ama çok zorlu yıllar beklemektedir! Çözüm ise; her zaman mümkün ve elimizdedir…