Yakın tarihimizi analiz ederek bilincimizi yükseltelim
Tarih, deneyim ve yaşanmışlıkların zihinde biriken, belge ve bilgilerin sözel anlatımla ya da kayda geçirilerek kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Tarih bilinci, geçmişin koşullarını nesnel değerlendirebilecek bilgilere erişerek ve yaşananlardan dersler çıkararak ileriye doğru atılan adımların günün koşullarına uyumlu olmasını sağlayabilmektir. Çok yakın bir geçmişte yaşanmış belge ve bilgileri, nesnel tarih yöntemleriyle işinin ehli tarihçilerin süzgecinden geçirilmemiş olay ve olgular üzerine düşünce üretmek tuzaklarla doludur. Nesnel bir tarih anlatımıyla, gelecek kuşakların ders çıkaracakları bir tarih yazımı için hazırlık yapmak da kendisine saygısı olan ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluk duyan herkesin görevidir.
Yakın tarihimizde yaşanan “Topluluk Kalkışması” diye tanımlayacağımız olaylarla ilgili “bireysel yaşamışlıkları” olanların da “kururum sorumlularının” yapmaları gerekenleri anımsatmak bu yazının “merkez düşüncesini” oluşturur.
Topluluk ve toplum nedir? Topluluk örgütlenmesi; tarlada tapanda, köyde, sokakta, caddede ve çarşıda, pazarda, toyda, törende, oyunda yaşamın kendi ritmi için insanların birbirlerini “gözle ve sözle” kontrol edebildiği örgütlenme ölçeğidir. Topluluk aşamasında insanlar kimliklerini, genellikle bireysel yetenekleri, yaptıkları işler, ortaya koyduğu eserler; maddi ve kültürel zenginlik yaratılmasına yaptıkları katkılarla değerlendirmez. Topluluk örgütlenmelerinde kimlik, genellikle “ırk ve inanç” temellidir. Dar çerçevede ait olduğumuz ırk, benimsediğimiz inanç, renk, cinsiyet, siyasi tercih, ideolojik ortaklık ve benzeri ortak değerlerle bireyin kendisini ifade etmesi öne çıkar.
Toplum örgütlenmesi aşaması, hiç bilmediğimiz, görmediğimiz, tanımladığımız, bilme ve tanıma olasılığının çok düşük olduğu insanlar için “en iyiyi üretme” düzeyidir. Toplum örgütlenmesinde bireyin kim olduğu önemli değildir; ne yaptığına bakılır. Toplumun varlığını kurması, koruması ve sürdürmesi, hiç yüzleşmeyecekleri müşteri için üretilen mal, hizmet ve metotların kalite, maliyet ve işlevsel olarak tercih etmelerine bağıdır. Toplum örgütlenmesinde ticaretin sürdürülmesini sağlayan “eşdeğerlilik ilkesidir” ve “güven” anlamlıdır, ticaretin gerek şartıdır. Güveni yaratan da karşılıklı alışverişteki ilke ve kuralların geçerli olmasıdır.
“Topluluk Kalkışması” olarak nitelediğimiz 15 Temmuz 2016 olaylarının tarihini, geleceği güven altına alacak tarih bilincine katkı yapacak şekilde yazmak için “kurumsal hafıza” oluşturulması önemlidir. O zaman 15 Temmuz 2016 olaylarını tarihi bilincimizi besleyecek, daha güvenli gelecek yaratmanın kaynağını oluşturacak şekilde ele almamız gerekir. Bizim düşüncemize göre toplumun bütün birey, kuruluş ve kurumlarını harekete geçirmeliyiz:
- Birincisi, olayların içinde yaşamış olanları, erişilebildiği kadar geniş kapsamıyla tarayarak sözlü tarih alanına bir hafıza oluşturulmalıdır.
İkincisi, resmi kurumların bilgi ve belgelerinin tasnifi hızla yapılmalıdır.
Üçüncüsü de söz konusu olayların “yabancı gözle değerlendirme notları ve raporları” şimdiden sistemli biçimde derlenmelidir.
1
Sözlü tarih hafızası oluşturalım Sağlıklı bir toplumsal örgütlenme, sağlam bir tarih bilinci olmaksızın gerçekleştirilemez. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bağlı devletler ve ordu içinde Yeniçeri kalkışmalarına ilişkin son dönemde birincil ve ikincil kaynaklara dayalı önemli tarih çalışmaları yapılıyor.
Bizim düşüncemize göre en önemlisi Prof. Dr. Halil İnalcık’ın Suret-i Defter-i Sancak-i Arvanid’e dayalı çalışması Balkan Tarihi yazımında çok önemli dönüm noktasıdır. Evliye Çelebi gibi bir dahi olmasa, tarihimiz yazılırken ne kadar kısıtlanabileceğimizi düşünün. Tarihi kayıtlar kadar sözlü anlatımların yazıya aktarılmasının başka örneği de 1915 Ermeni Tehciri’dir. Bu konunun ne kadar önemli olduğu, nasıl bedeller ödettiği kavranmak isteniyorsa “1915 Ermeni Tehciri” sonrasında, Ermeni Diasporası’nın yayınladığı fotoğrafl ı ve sözlü anlatımların oluşturduğu önyargıların ülkemize ödettiği bedellerin izi sürülmelidir. Ayrıca Şişecam gibi büyük bir kurumun tarihi yazılmak istendiğinde Prof. Dr. Önder Küçükerman’ın çalışması ve diğer çalışmalar kanıtladı ki yaşanmış olanların sözlü anlatımlarının yazıya aktarılması, çok sayıda sözel anlatımın çapraz sorgulama imkanı yaratması, nesnel anlatım ve ciddi tarih bilinci oluşturmada önemli bir kaynak oluşturuyor. Ülkemizin yakın tarihinde önemli bir olayı yaşamış tanıklarının anlatımıyla yazılı belge haline getirmek hem olayın nesnel anlatımına katkı yapacaksa hem de tarih bilincini yükseltecekse, sözel tarih malzemelerini sistemli biçimde ele alan bir kurumsal yapı ivedilikle oluşturulmalıdır.
2
Resmi belgeler tasnif edilmeli Resmi arşivin oluşturulması, korunması, tasnifi ve hizmete sunulması da toplumsal hafıza oluşturmanın temel bileşenidir. Topluluk örgütlenmelerinin merkezi düzene karşı hareketlerini, alabildikleri ve alamadıkları sonuçları sağlıklı biçimde değerlendirmek için belge ve bilginin önemi tartışılmaz. Topluluk örgütlerinin, merkezi örgütler içindeki cuntaların, açık ve gizli dukalıkların, oligarkların geçmişteki davranışlarının arka planını iyi bilir; toplumu bu konuda bilgilendirirsek, aynı hataların tekrarlanmasını önleyebiliriz.
İstihbarat raporları, günlük yazışmalar, muhalif oluşumların uyarılmasına ilişkin belgeler topluluk örgütlenmesinin “kültür ve geleneğin” hangi boşluklarından yararlandığı konusunda net bilgi sahibi değilsek, oluşumun tekrarlanmasını önleme şansımız azalır. Resmi belgelerin önemine değinirken, belgelerin hiç izlenmediğini söylemek istemiyoruz. Burada söylemek istediğimiz, belge ve bilgiye erişme konusunu net bir amaç, tutarlı bir strateji çerçevesinde ele almaktır. Bu konularda değerlendirme yapmak isteyenlere fırsat tanımaktır.
3
Yabancı kaynaklar derlenmeli Ülkemizin yakın tarihinde yaşadığı 15 Temmuz 2016 olaylarını nesnel değerlendirmenin üçüncü bileşeni, ülkemizdeki açık ve gizli yabancı misyonların kendi açılarından yaptıkları değerlendirme ve yürüttükleri manipülasyonların belgelerinin peşine düşmektir. Büyük gücü iç koşullar yaratır. İç dinamikleri sağlam, iç motivasyonları güçlü olan toplumları dışardan yönetilen çabalar hiç etkilemez denemez, ama etki düzeyi düşürülebilir. Dış etkenlerin derinliği ve yaygınlığı iç gücü kullanma ilkeleri tarafından belirlenir: Gücümüzün sınırlarını biliyor, gücümüzü kullanma zamanını iyi ayarlıyor ve gücümüzü kullandıktan sonra bize nasıl geri döneceğini iyi hesaplıyorsak, toplum kaynaklarını üretken olarak kullanabiliriz.
Gücü kullanma ilkelerinin bir başka boyutu, “dış güçlerin aşırı değerlendirilmesidir”. Genellikle olguları “dış güç etkisi” gibi somut olsa bile anlatımı soyut bir alana taşıyarak; hayatın öz gerçeği yerine kendi gerçekliğini koyma çabalarıyla yüzleşiriz. Dış etkenleri eksik değerlendirmemek için belge ve bilgilerin izini sürmek özel bir alandır. Bu alan sorumluluğu olanlar tarafından boş bırakılmamalıdır. Dış kaynakların niyetlerini ve yaratmak istedikleri belge odaklı analiz etmek çok önemlidir. O nedenle yakın tarihimiz söz konusu olsa bile dış kaynaklara erişme özel bir ilgi gerektirir.
Sonuç
Yedi yıl önce ülkemiz ciddi bir sorunla yüzleşmiştir. Yaşanan olaylarda ciddi bedeller ödenmiştir. Toplumsal örgütlenmemizin hemen her alanında bu konuyla ilgili insan, emek, zaman, para, algı ve anlayış gibi hususlar için birikimler harcanmıştır. İnsanın gelişmesinde “hata kültürü” çok önemlidir. Hata kültürüne sahip olmaksızın gelişme olmaz. Hiç geç kalmadan yaşanan olayın verilerini toplamalı, nesnel analizler yaparak aynı yanlışları tekrarlamamak için bilinç geliştirmeliyiz. Duygusal yaklaşımları bir yana bırakarak, nesnel gerçekliğin peşinden koşmak gerçek tarih bilinci yaratmanın ve sağlıklı gelecek inşa etmenin bilinen en iyi yollarından biridir. Bize kalan o yolda ilerlemesini becerebilmektir.