Ya Keynes, ya soygun

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Eric Hobsbawm yazdığı dört muhteşem kitapta geçen üç yüzyılı devrim, sermaye, imparatorluk ve aşırılıklar çağı başlıkları altında incelemişti. Yaşadığımız çağın ilk çeyreğinin sona ermesine birkaç yıl kaldı, eğer bir iktisat tarihçisi bu çağı yazarsa kitabının adı “kriz çağı” olabilir. Çünkü krizler arka arkaya geldi. Dünya ekonomisi 2008 krizini atlattım derken salgın krizi geldi. Üstelik bu kriz tam algılanamadı.

Gelişmiş ülkeler 1970’ler de yaşamadıkları bir durumla karşı karşıyalar. Birçok ülkede enflasyon ve faiz oranları sıfıra yakın seyretmekte. Bir zamanlar enflasyona karşı Volcker’ın acı reçetesini uygulayan ABD Merkez Bankası’nın (Fed) artık amacı Başkanı Powell’ın ifadesi ile “yüzde 2’lik enflasyon oranına erişmek.” Yani ABD son günlerde artan faiz oranından memnun.

Ekonomilerin yaşadığı sorunlara yıllardır, iktisadı tarihten, sosyolojiden koparıp adeta fanus içinde modellere mahkûm eden Neo klasik iktisadın türevleri olan yaklaşımlar (bir zamanlar teori) çözüm üretemez hale düştüler. Yüzyıl öteden Keynes “Usta İktisatçı” olarak politik iktisatçı kimliği ile yeniden gündemde. Adeta krizi çözmek için kapıyı çalıp, “Ben Keynes, buradayım” diyor.

Keynes’e hoş geldin diyen çok. Yeniden refah devleti arayışı hızlandı. Söylemeliyiz ki, salgın dünyada düzen bırakmadı. Bundan dolayı yeni kaotik ortam daha tam algılanabilmiş değil. Kriz sona erdiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Örneğin işsizlik kolay kolay eski oranlara geri dönmeyecek. Ücret artışları sınırlı olacak. Çalışma biçimleri değişti, değişmeye devam edecek. Türkiye’de bile büyük holdingler, bankalar salgın sonrası evde çalışmaya kısmen devam edeceklerini açıklıyorlar.

İşsiz sayısının arttığı, ücretlerin düştüğü bir ekonomide kapitalistin ürettiği mallara yönelik talep nasıl yaratılacak? Küreselleşme denilerek geçmişte hanehalkı borçlandırılarak bu talep yaratıldı. Ancak arka arkaya gelen iki kriz (2008 ve salgın) hanehalkının borç stokunu daha da artırdı. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (The Institute of International Finance, IIF) hazırladığı 17 Şubat tarihli rapora göre küresel borç stoku 281,5 trilyon dolara ulaştı, son bir yılda borç stoku 24,1 trilyon dolar arttı ve toplam borç stokunun GSYH oranı %355 kadar yükseldi. Bu borcun 51,1 trilyon doları hanehalkına ait ve borcun GSYH oranı %64,4 oldu. Hanehalkı borçlanmasında başı 37,3 trilyon dolar ile gelişmiş ülkeler çekiyor. Yani bu yüksek borçtan dertli olanlar en çok da gelişmiş ülke vatandaşları, hanehalkı borçlanma oranı ABD’de %78,8, Japonya’da %56,4, İngiltere’de %91,4 ve Euro Bölgesinde %63,1’i buldu.

Keynes olsa idi, bu durumda ne yapardı? Efektif talebi (ben istikrarlı talep diyorum) sağlama almak için ilk yapacağı borçlanma sorunu çözmek için uluslararası işbirliği olması gerektiğini söylerdi, sonra da küreselleşme ile servetlerine servet katanlara “pamuk eller cebe” derdi. Bu çözüm aslında hanehalkı için değil, kapitalizmi kurtarmak için.

Neden mi? İşte yanıt. 1814’de John Taylor ABD’de Yönetim Politikası ve İlkeleri kitabında şöyle diyordu: “Özel mülkiyet saldırganlığının iki biçimi vardır; ilki yoksulun zengini soyması, ani ve şiddetli; ikincisi zenginin yoksulu soyması, yavaş ve yasal”.

Yasal soygunun sonu geldi, şimdi soyulanlara birazını geri ödeme vakti. Aksi durumda ilk seçenek devreye girebilir.

Okuma Önerisi: Robert B. Reich, Kapitalizmi Kurtarmak ve Ersin Kalaycıoğlu, Halk Yönetimi

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gizli veri 02 Ekim 2024
Venezuela’nın kaderi 21 Ağustos 2024