“Ya cari açığı finanse edemezsek!”

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Kurun yükseldiği ve döviz gelirlerimizin azaldığı her dönem "Ya cari açığı finanse edemezsek" kaygısına kapılırız. Cari açığın finanse edilememesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu olmaz... Olmaz, çünkü cari açığın büyüklüğü sağlanan finansmanla sınırlıdır.

Düşünün; geliriniz yetmiyorsa, aylık gelirinize ekleyeceğiniz birikiminiz yoksa, size kimse borç vermiyorsa, kredi kartınızın limiti dolmuşsa harcama yapmanız mümkün mü? Değil, çünkü olmayan para harcanamaz.

O meşhur korkumuz yine depreşti. İhracat çakıldı ya, turizmden pek bir şey beklenmiyor ya, taşımacılık durdu duracak ve buradan da fazla döviz gelmeyecek gibi ya... Şu durumda tüm ana döviz geliri kalemlerimiz kurur gibi olduğuna göre ne yapacağız, nasıl yapacağız da cari açığımızı finanse edeceğiz, diye düşüncelere dalıverdik yine.

Yani korkuyoruz “Ya cari açığı finanse edemezsek” diye. Peki korkmalı mıyız?

Cari açık dediğimiz kavram, döviz giderinin döviz gelirinden fazla olması.

Cari denge kalemlerinin giderde ithalat, gelirde ise ihracat, turizm ve taşımacılıktan oluştuğunu varsayalım.

Örneğin ithalat için 100 dolar harcamanız gerekiyor. Aynı dönemdeki ihracat 60 dolar, turizm geliri 10 dolar, taşımacılık geliri ise 5 dolar. Yani toplam gelir 75 dolar. 25 dolar eksik.

Şu durumda ithalat için 100 dolarlık harcama nasıl yapılabilir?

Ödemeler dengesi temel olarak iki bölümden oluşuyor. Cari işlemler dengesi ve finans hesabı. (Sermaye hareketleri ve net hata noksan kalemlerini göz ardı ediyor ve sıfır varsayıyoruz.)

Ödemeler dengesi; adı üstünde, bir dengeden söz ediyoruz. Ne kadar cari açık olacaksa o kadar da finansman olmak zorunda. Çünkü ödemeler dengesinin toplamı sıfırdır.

Yani cari işlemlerde 100 dolarlık gider oluşacak, ama buna karşılık gelir 75 dolarda kalacaksa zaten aradaki fark olan 25 dolar için gereken kaynak finans hesabında sağlanmış demektir.

Yoksa “önce açık verelim, sonra finanse ederiz” gibi bir durum olmaz.

Şimdi, o 25 doları nasıl bulmuş olabilirsiniz? Dikkat ediniz, “Bulmanız gerekir mi” demiyoruz, “Nasıl bulmuş olabilirsiniz” diyoruz; çünkü bu bir tercih değil, zorunluluktur.

25 dolar için temelde iki yol var.

Birincisi; yurtdışından borç almaya bakarsınız.

İkincisi, yurtdışında borç bulmak mümkün değil mi, o zaman da cebinizdeki parayı harcar, yani Merkez Bankası rezervine başvurursunuz. Bunu tabii ki doğrudan gidip Merkez Bankası'ndan döviz alarak değil bankacılık sistemi üstünden yaparsınız.

Başka yollar da var. Birinci ve ikinci olmadı; ne yurtdışından borç bulabildiniz, ne Merkez Bankası’nın rezervi yeterli. O ithalatı da yapmak zorundasınız. Şu durumda 25 doları nasıl bulursunuz?

Yurtiçinde dolar peşine düşersiniz. Bu 25 doları milyar düzeyinde düşünün, dövize talep arttıkça kur da tırmanacak. 25 doları bulabileceksiniz ama dolar kuru bu talep yüzünden tırmandıkça tırmandı ve belki 10 liraya kadar fırladı.

Şimdi düşünüyorsunuz; 25 dolar için bu kurdan alım yapmak akıllıca mı, değil mi, diye. O malı mutlaka ithal edecekseniz 10 liralık kurdan 25 doları alırsınız ve böylece 100 doları tamamlarsınız.

Ya da kur öylesine yükseldi gidiyor ki, o ithalatı bu kur düzeyinden yapmak anlamsızlaşır ve siz de ithalattan vazgeçersiniz.

Bütün bu senaryonun özeti ne mi?

“Parayı bulmadan ithalat yapamaz, yani döviz harcayamazsınız.”

Yani döviz bulmamışsanız zaten açık veremezsiniz.

Dolayısıyla “Cari açığı finanse edemezsek” kaygısı, tümüyle yersiz ve hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir kaygıdır.

Cari açık, finanse edilebildiği ölçüde verilebilir çünkü.

Olmayan para harcanmaz!

Öyle ödemeler dengesine uzanmanıza, ithalatla ihracatla kafanızı karıştırmanıza da gerek yok. İster küçük bir firma ölçeğinde, ister birey olarak düşünün.

Hiçbir ülke, hiçbir kurum ya da şahıs finanse etmediği harcamayı yapamaz!

Aylık 5 bin lira geliriniz var; 3 bin lirayı zorunlu harcamaya ayırdınız, evinizin pek eskimiş olan mobilyasını da 4 bin liraya değiştireceksiniz.

2 bin lira aylık gelirinizden artan tutar, yani 2 bin lira da açığınız kalıyor. O 2 bin lirayı nasıl bulacaksınız...

Ya bir dostunuzdan borç alırsınız...

Ya mobilya mağazasıyla anlaşır senet verirsiniz...

Ya da kredi kartınızı kullanır ve limitiniz uygunsa o şekilde ödeme yaparsınız.

Her üç seçenekte de yaptığınız aslında tek. Borçlanıyor ve o şekilde kaynak yaratarak mobilyanın parasını tamamlıyorsunuz.

Birisi “Seni çok sevdim, al şu 2 bin lirayı eksiğini tamamla” diyorsa, hibe de olur tabii ki. Ama ülkeler arasında öyle milyar dolarlık hibeler olmaz.

Dolayısıyla kişiden ülkeye uzanan tüm basamaklar için önce para ya da garanti edilmiş finansman, sonra harcama... Sıralama değişmez; önce harcama sonra finansman olmaz.

O yüzden “Döviz gelirimiz azalıyor, cari açığı finanse etmek sorun olacak, zorlanacağız, ne yapacağız” gibi anlamsız görüşlere itibar etmemek gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar