Wuhan’daki yarasadan Kiev’deki füzelere son iki senemiz
Tam iki sene olmuş. İki sene önce bugün Türkiye’deki ilk COVID-19 vakası açıklanmıştı. İki senedir neler yaşadık neler. En ilginçleri parklarda yürüyüş yapmanın ve marketlerde tarak satmanın yasaklanmasıydı. Gelin bu yazıda son iki senedir yaşadıklarımızı ve bugün başımıza gelenleri global perspektife koymaya çalışalım.
Her şey Kasım 2020 civarında Çin’in Wuhan şehrinde bir canlı hayvan pazarında başladı. Virüs önce Çin’de yayıldı. Çin “sıfır COVID” politikasıyla virüsü ortadan kaldırsa da dünyada yayılım önlenemedi. Ancak insanlık bir mucizeye imza atıp yaklaşık bir senede COVID-19’un aşısını uygulamaya başladı. Bundan önce suçiçeği aşısının bulunması 26 yıl, Kolera aşısının bulunması 30 yıl sürmüştü. Aşıyı bulan insan aklı, tarihin en büyük birleştirici güçlerinden aşı karşıtlığını da çıkardı. Dünyanın her yerinde yoga yaparım sağlıklı yaşarım vücuduma bir şey sokturmamcılar, globalleşme karşıtı solcular, aşırı sağcılar ve çeşitli tarikatlar ile yaşadıkları ülkenin sistemine güvenmeyen etnik azınlıklar aşı karşıtlığında birleşti. Aşının icat edildiği ABD’de aşılanma oranı 65’te kaldı. İnsan beyni gerçekleri olduğu gibi algılamak yerine, kendi gerçekliğini oluşturup sonra önüne gelen her şeyi bu çerçeveye göre algılamak üzerine gelişmiş. Beynin amacı gerçeği aramak değil, kısa sürede karar verip hayatta kalmak. Bu evrimsel zaafı, sosyal medya ağlarının yalanları yayan algoritmalarıyla birleştirince aşısını bulduğumuz COVID-19’u yenmemiz mümkün olmadı. İki sene varyant üzerine varyantla uğraştık. Bundan sonra nasıl bir varyant çıkacak hala belirsiz.
COVID-19 karantinaları herkesin psikolojisini olumsuz etkiledi. En kötü etkilenenlerse 65 yaş üstü yüksek risk grubundakiler oldu. Özellikle ölümleri tüm milletleri için risk teşkil eden siyasi liderler. Putin de 2020 ve 2021 kışının çoğunu karantinada geçirmek zorunda kaldı. 20 yıldır otoriter rejimleri yöneten her erkek gibi Putin’in de 65 yaşına geldiğinde eski arkadaşlarının çoğu ya ondan bir şey bekleyen marabası ya da düşmanı olmuştu. Görünen o ki, bizim gibi geceleri whatsapp’ta geyip yapacak arkadaşı pek olmayan Putin, yalnız zamanlarının çoğunu kendi başına Kremlin’deki Çarlık Rusyası arşivinde harcamış. Çalışmalarının sonuçlarını 2021 yazında yayınladığı eski büyük Rusya’nın kurulmasına dair makalesinde tüm dünyaya ilan etti. COVID-19 hafifleyince de planını uygulamaya başlayarak Ukrayna’yı işgal etti. Putin de dünyayı kendi beyninde oluşturduğu kendi hayatını uzatacak bir çerçeveden algılıyor.
Wuhan’daki hayvan pazarları hala kuruluyor mu bilmiyorum. Ancak Çin “sıfır COVID” politikasını sürdürüyor. Çin’e giden yabancılar veya yurtdışına çıkan Çinliler haftalarca karantinaya alınıyor. Çin Komünist Partisi Lideri Xi Jinping iki senedir ülkesinin dışına çıkmadı. Bu durumun iki nedeni var: Birincisi, bizim de iyi bildiğimiz üzere, Çin’in icat ettiği aşılar yeni COVID-19 varyantlarına karşı işe yaramadı. İkincisi, anlaşılan o ki, Çin’in global ekonomiden ayrışıp kendi kendine yeter bir sistem haline gelmesinde COVID-19 izolasyonu hoş bir deney haline geldi. Çin’de yaşayan yabancılar da memleket hasretiyle ülkeyi terk ediyor. Rusya’ya kıyasla global ekonomiye hem tedarik zincirleri hem finansal anlamda entegre olan Çin’in bu sistemden kopmasının getireceği riskler ortada.
Çin’in içine kapanması, COVID-19 ile istikrarsızlaşan talebe cevap veremeyen tedarik zincirlerini iyice kırılgan hale getirip enflasyonu tetiklemişti. Şimdi bir de Rusya savaşı ile buna enerji ve emtia fiyatlarındaki astronomik yükseliş eklendi. Gayrimenkul fiyatlarının 2008’den beri gelişmiş ülkelerdeki merkez bankası bilançolarının büyümesi sonucu hızla arttığını, bu artışın yarıdan çoğunun da son iki yılda geldiğini unutmayalım. Demek ki, tıbben olmasa da ekonomik ve psikolojik olarak en çok etkilenen diğer kesim gençler oldu. Düşünün üniversiteyi bitirmişsiniz, ev tutmuşsunuz ama şimdi kirayı, benzin parasını ödeyemiyorsunuz. Tüm dünyada gençlerin hoşnutsuzluğuna, bu seneki seçimleri iktidar partilerinin kaybetmesine (örnek: Bu hafta Kore’deki seçimler), işçi hareketlerinin 1980 öncesindeki gibi güçlenmesine şaşmamak lazım.
Wuhan’daki yarasadan nerelere geldik. Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl Davos’ta açıkladığı Global Riskler Raporu’nda bu Ocak ayında Rusya-Ukrayna savaşı gibi jeoekonomik riskleri 10 büyük global risk içinde 10. sırada göstermişti. 2020’den önceki 10 sene aynı raporda global salgın hastalıklar risk olarak yer almamıştı. Dünyadaki bağlantılar artıp bir olay diğerini hızla tetikledikçe öngörülemeyen risklerin sayısı ve ciddiyeti gittikçe artıyor. Bakalım önümüzdeki iki sene neler olacak?