Wordle’dan ne öğrendim?
Wordle bir kelime oyunu. Günde 2 milyon kişinin ücretsiz oynadığı oyunu New York Times 1 milyon dolar civarında bir fiyata satın aldı. Hızla yaygınlaşan Wordle, Türkçe dahil farklı dillerde bulunuyor. Peki, bir kelime oyunu işimize nasıl bir ilham verebilir?
Önce Wordle’ın kurallarından bahsedeyim. Her gün, herkesin, beş harfli bir kelimeyi, en fazla altı denemede bulması isteniyor. Her tahmin yaptığınızda, yazdığınız harflerin hedef kelimede doğru yere isabet ettiğini, farklı bir konumda olduğunu veya hiç geçmediğini ipucu olarak görüyorsunuz. Türkiye’den katılımcılar kelimeyi ortalama 4.07 denemede buluyormuş (sıralaması yapılan 49 ülkeden 41.; birinci 3.72 deneme ile İsveç).
Bir yıldan kısa sürede hızla yayılan bu oyundan benim iş hayatına dair çıkardığım dersler şöyle:
SADE GÜZELDİR. Leonardo da Vinci’ye atfedilen ‘sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir’ sözü günümüzde de geçerli. Zira mesaj ve seçenek bombardımanı altındaki tüketiciler olarak netliğe hasretiz. Dünyanın en başarılı şirketlerini düşünelim: Apple’ın ürün tasarımları, Google’ın ana sayfası, Nike’ın logo kullanımı ne kadar yalın. Wordle da bu prensibi başarıyla uygulamış. Basit bir web sayfası, altı satırda beş boş kutu, sadece üç renkle verilen ipuçları ve birkaç satırda özetlenebilen kurallar. Öte yandan, bu yaklaşım bazı özelliklerin olmamasını da beraberinde getiriyor. Örneğin bir hesabınız yok (eski skorlarınızı göremiyorsunuz), oyunu sadece web sitesi üzerinden oynuyorsunuz (cep telefonu uygulaması yok). Ürün ve hizmetlerimizi, bulunması şart olan şeyleri içerecek kadar kapsamlı ama karmaşıklığa yol açabilecek ‘olsa iyi olur’ özellikleri dışarıda bırakacak kadar sade sunmayı hedeflemeliyiz.
KULLANICI TECRÜBESİ KRİTİKTİR. Wordle’ın herkes için aynı kelime (adil rekabet), her gün yeni bir kelime (alışkanlık), günde sadece bir kelime (hızla ‘tüketilmeyi’ engelleme) ve kullanıcıların skorlarını duyurması (tüketicinin propagandası) gibi özellikleri çok iyi düşünülmüş. Bunların çok çeşitli ürün ve hizmetlere ilham olabileceğini düşünüyorum. Şirketlerimize rakiplerinin arasından sıyrılabilmek için kullanıcı tecrübesini (‘user experience’ – UX) çok ciddiye almalarını tavsiye ediyorum.
YENİLİK BİTMEZ: İcat deyince akla deney tüpleri, roketler, süper bilgisayarlar gelebilir. Halbuki ‘kelime’ ya da ‘bulmaca’ gibi asırlardır insanlığın hayatında olan konularda dahi yenilik yapmak mümkün. Nitekim kadim bir oyun gibi gözüken modern Sudoku’nun mucidi geçen yıl vefat etti. Renkleri denk getirmeye çalıştığımız Rubik Kübü’nün mucidinin ise hala hayatta. Wordle ‘geleneksel bir sektördeyiz, inovasyon yapamayız’ bahanesine sığınmak isteyenlere iyi bir yanıt.
Tüm okurlarımıza zihni çalıştıran ve keyifli bir hafta diliyorum.