Viyana kuşatması

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✓ Doları belli bir düzeyde tutma uğruna milyarlarca dolar harcamış olmanın bedelini ödüyoruz.

✓ Elimizde tam otomatik silah var ama sıradan tabancaya sahip biri korkusuzca üstümüze geliyor. Çünkü biliyor ki o otomatik silahın mermisi kalmadı.

✓ Öyle görünüyor ki faizin üç-beş puan artırılması bile kur yangınını ancak hafifletebilir, tümüyle söndüremez. Sorun çok daha büyük.

Çocuklar için eğlenceli, büyükler için soğuk bir espridir:

“Viyana kuşatması niye bitti?”

Espriden haberdar değilseniz tabii ki yanıt veremezsiniz.

“Atacak kuş kalmadığı için.”

Bizim dolarla maceramız da buna benziyor.

“Doları artık niye tutamıyoruz?”

“Satacak dolar kalmadığı için.”

★★★

Tarih 19 Şubat 2001. Türkiye ekonomisi Çankaya Köşkü’nde yaşanan Anayasa kitapçığı fırlatma iddiası yüzünden bir anda alt üst olmuş. Aslında ekonomi zaten felaket durumda da, bu iddia tuz biber ekmiş. Hem ortada Cumhurbaşkanı Sezer’in Ecevit’in suratına Anayasa kitapçığı fırlattığı da yok ya; o da ayrı bir konu.

Aynı günün akşamı; yer Merkez Bankası sosyal tesisleri. G-20 toplantısı dolayısıyla Türkiye’de bulunan IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer Türk bürokratlarla sohbet ediyor. Hükümete dalgalı kura geçilmesi önerisinde bulunan ama bu önerisi sıcak karşılanmayan Fischer, aynı görüşünü sohbet sırasında bürokratlara bir kez daha aktarıyor. Bürokratlar çaresiz; “Yukarısı bizi dinlemiyor ki” diye karşılık veriyor. IMF Başkan Yardımcısı üstüne basa basa şöyle diyor:

“Bu dalgalı kura ya rezerviniz varken geçersiniz ya rezervleri yedikten sonra. Her halükarda geçeceksiniz, bari rezervler sizde kalsın. İkna edin başbakanı.”

Merkez Bankası sosyal tesislerinden ayrılan bazı bürokratlar zaten Başbakan Ecevit’in yanında. Durum ayrıntılı bir biçimde ele alınıyor; Ecevit ikna ediliyor ve birkaç gün içinde de rezervler tümüyle sıfırlanmadan dalgalı kura geçiliyor.

Ama ekonomi öyle darboğaza girmiş ki, o meşhur 2001 krizini yaşamaktan kaçınmak mümkün olmuyor.

Atacak kuş, satacak döviz!

Türkiye doları 6.85’te tutmak için çok büyük bedel ödedi. Tam tutarı hesaplamak pek kolay olmasa da milyarlarca doları kuru bu düzeyde tutabilmek uğruna harcadık. Üstelik o dövizin devamı yoktu.

Şimdi elimizde atacak kuş, satacak döviz kalmadı!

Yıllar önceyi hatırlıyorum. Merkez Bankası fazla oynaklık gözlediğinde piyasaya satıcı olarak girdiğini duyurduğu an ortalık bir anda sakinleşir, Merkez Bankası’nın önemli miktarda döviz satmasına bile gerek kalmazdı. Merkez’in müdahale tutarları gecikmeli olarak açıklandığında görülürdü ki satılan döviz aslında hiçbir şey değil. Belli ki TCMB adı yetiyordu.

Ya şimdi? Merkez Bankası kamu eliyle sattı sattı ve tükendik!

Döviz, önüne kattığı her şeyi silip süpüren sel gibi.

Dünkü tablo ibret verici. Bu satırların yazıldığı saat itibarıyla dolar ve euroda yüzde 3 dolayında artış söz konusuydu.

Kimileri son birkaç gündeki bu hızlı artışa şaşıyor.

Aslında bu duruma şaşanlara şaşmak gerek. Doların bir ayı aşkın süre boyunca 6.85’te tutulmasını normal karşılayıp bu hızlı artışa şaşanlara...

Nereye kadar gider ya da nereden döner?

Şimdi herkesin aklında aynı soru var:

“Döviz nereye kadar gider ve nereden döner?"

Dolar ve euro elbette her gün yüzde 3 yüzde 3 değer kazanmayacak. Dünün yüzde 3'ünü (bu oranın değişmediğini varsayarak) belki yarın yüzde 1 izleyecek, belki daha yüksek bir artış ya da gerileme görülecek.

Ama genel eğilim yukarı doğru olacak. Tabii ki hiçbir şey yapılmaz, hiçbir adım atılmazsa...

Şu günlerde herkes döviz almak istediğine göre yapılacak en öncelikli ve en kısa sürede sonuç verecek adım döviz almak için gereken TL'yi değerli kılmak. Bir paranın nasıl değerli ve aranır hale geleceği de belli; faizi artırmak.

13 Eylül 2018'i hatırlayalım! Rahip krizi yüzünden döviz fırlamış ve Merkez Bankası faizi 6.25 puan artırarak yüzde 17.75'ten yüzde 24'e çıkarmak zorunda kalmıştı.

Ama bugün 2018'den farklı. O dönem belli bir konu kriz yaratmış, faizi artırmak ve rahibi vermek suretiyle krizi aşmıştık.

Bugün koşullar aynı değil. Öyle üç-beş puanlık bir faiz artışıyla bu sorunu geride bırakmamız hiç kolay görünmüyor.

Hadi diyelim tüm siyasi engelleri aştık ve faizi artırdık, bu sayede kurun bir miktar geri dönmesini sağladık. Bu yetecek mi sanıyorsunuz?

Sonbahar geldiğinde ve dış borç ödemeleri yoğunlaştığında ne olacak... Hatta daha öncesinde kur biraz gerileyince özel sektör düşük gördüğü kurdan yeniden alıma geçmeyecek mi...

Dolayısıyla kurun nereye kadar gideceği ve dönüşün nereden olacağı konusunda bir tahminde bulunmak zor.

Ama şunu öngörmek pek zor değil gibi. Kur bir miktar düşüp tekrar artacağa benziyor.

Silahınız var, ama merminiz bitmiş

Elinizde dünyanın en iyi otomatik silahı var; ama sizden çok daha basit silaha sahip olanlar korkusuzca üstünüze üstünüze geliyor...

Geliyor; çünkü merminizin kalmadığını biliyor...

Rezervi tüketme ve eksiye düşme pahasına dövizi bir süre sabit tutmuşuz.

Doların 6.85'te yatay seyretmesinin bedeli işte bu...

Mermisiz kaldık ve herkes bunun farkında.

“Herkes" deyince hemen aklımıza yabancılar gelmesin. Bankalar da, şirketler de, vatandaş da ve tabii ki yabancılar da.

İki basit soru...

Bu köşede birkaç gün önce şöyle yazmıştık:

Herkes kendi kendine şu iki soruyu sorsun ve bu sorulara samimi olarak yanıt versin:

"Döviz çoğalmadan döviz kuru aşağı gider mi?"

"Döviz ihtiyacı giderek artıyorsa kurun daha da yükselmesi önlenebilir mi?"

Dövizin çoğalmasını, yani döviz arzının artmasını sağlayacak bir gelişme var mı, yok!

Döviz ihtiyacının, yani döviz talebinin artmasına yol açan gelişmeler var mı, çok!

Kur artışına karşı en temel çare belli, yüklü tutarda döviz bulmak ve yabancı yatırımcıya güven verip yeniden Türkiye'ye dönmelerini sağlamak.

Bunun yolu da belli de, siyasetçiler o köprüyü atmış gibi davranıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar