Virüsün ilacı merkez bankalarında
Dünyanın en büyük fabrikası haline gelmiş olan Çin’de başlayan virüs salgını bir anda küresel gündemi değiştirdi. Dünyanın dört bir yanındaki şirketler için üretim yapan küresel arz zincirlerinin en önemli halkasını oluşturan bölgenin virüs salgınının başladığı yer olması ve koronavirüs krizinin dünya ekonomisine vereceği zararın boyutlarını kestirmenin zorlaşması gözlerin bir kez daha Çin’e çevrilmesine yol açtı.
Salgının olası etkileri tartışılırken özellikle 2019’dan beri rekorlar kırmaya devam eden hisse senedi borsalarının bu gelişmeye nasıl tepki vereceği merak ediliyordu. Borsalar ilk aşamada bu gelişmelerden fazla etkilenmedi çünkü rekorlar kırmalarını sağlayan mucize ilacın bir kez daha onlara yardımcı olacağına güveniyorlardı. Bu mucize ilaç virüsün dünyaya yayılmasını ve hasta sayısının artmasını önlemeyecekti ama can derdine düşen insanlarla alay edercesine tırmanışını sürdüren dünya borsalarının yeni rekorlar kırmasına yardımcı olacaktı.
Merkez bankaları borsaları besliyor
2008’de uluslararası finans sistemini çöküşün eşiğine getiren küresel krizden bu yana finans sisteminin ve dünya ekonomisinin ayakta kalmasını sağlayan bu mucize ilaç, merkez bankaları tarafından yaratılan likidite, yani paraydı. Dünya ekonomisinde bir yavaşlama belirtisi olunca ve borsalar yalpalayınca gözler hemen merkez bankalarına çevriliyor ve faizleri aşağı çekerek borsalardaki rekor tınmanışı besleyen likiditeyi yeniden artırmaları bekleniyordu. 2019 yılında 49 ülkenin merkez bankaları 71 kez faiz indirdi ve bu eğlenceli oyunun sürmesini sağladı. Başta ABD Başkanı Trump olmak üzere bazı ülkelerin buyurgan devlet başkanları da merkez bankalarını faizleri düşürmeye zorlayarak bu sürece katkıda bulundu.
Çin’de ortaya çıkan virüsten kaynaklanan salgının dünya ekonomisini ve ticaretini ciddi biçimde vurma ihtimalinin artması üzerine gözler bir kez daha merkez bankalarına çevrildi. Dünyanın önde gelen araştırma kuruluşlarından T.S.Lombard’ın direktörü Dario Perkins, Financial Times gazetesinde yayınlanan yazısında “Merkez bankalarının piyasalarda ortaya çıkan her probleme çare bulacağı inancı tehlikeli olmanın ötesinde komik de olmaya başladı” diyor.
Borsalardaki tırmanış kime yarıyor?
Perkins’e göre son yıllarda yapılan araştırmalar, merkez bankalarının yarattığı likiditenin reel ekonomiyi canlandırma etkisinin çok sınırlı kaldığını ve sistemi ayakta tutmak için yaratılan paranın öncelikle borsaların tırmanışına yaradığını gösteriyor. Faizleri düşürmenin reel sektör yatırımlarını ve hanehalkının tüketimini önemli ölçüde artırmadığı, bu uygulamadan kazançlı çıkanların dev şirketlerin ortakları ve büyük hisse senedi portföyü sahipleri olduğu anlaşılıyor. OECD’nin verileri dünya borsalarında işlem gören hisse senetlerinin büyük bölümünün küçük bir azınlığın elinde toplandığını ve 2016’dan bu yana dünya ekonomisi yüzde 14 büyürken borsada işlem gören şirketlerin piyasa değerinin yüzde 34 artmış olduğunu gösteriyor. 2019’de rekor tırmanış gösteren ABD’nin S&P 500 endeksinin yüzde 18’ini yalnızca 5 şirketin, Microsoft, Apple, Amazon, Facebok ve Google’ın ana şirketi Alphabet’in hisseleri oluşturuyor.
Öte yandan başta Almanya olmak üzere faizlerin zaman zaman sıfırın altına inecek kadar düştüğü ülkelerde bu uygulamanın hanehalkının tasarruf eğilimini azaltmakla kalmayıp faiz geliri düşen insanların tüketim eğilimini de olumsuz etkilediği belirtiliyor.
Gözler gene Fed’de olacak
Borsalar şimdi umudunu bir kez daha mucize ilaca ve başta ABD Merkez Bankası (Fed) olmak üzere merkez bankalarına bağlamış durumda. Fed’in son toplantısının tutanakları bugün açıklanacak ve bundan sonra atacağı adımlar konusunda spekülasyon yapılmaya başlanacak. Fed’in bu yıl faiz indirmek zorunda kalacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor ve ilk indirimin tarihi üzerinde farklı tahminler yapılıyor. İlk indirimin mart ayında yapılacağını ileri sürenler olduğu gibi ilk indirimin temmuzda yapılacağını hatta eylül ya da aralık ayına kalacağını düşünenler de var. Ancak ABD ekonomisinde gözlenen yavaşlama sürerse ve borsalarda bir düşüş eğilimi başlarsa kasımda yapılacak olan başkanlık seçimini düşünen Trump’ın Fed üzerinde nasıl bir baskı kuracağı merak ediliyor.
Bu arada ABD ekonomisi yavaşlarken ve Çin çok ciddi bir sarsıntı yaşarken Almanya ve Japonya’nın resesyon tehlikesiyle karşı karşıya bulunması, dünya ekonomisinin bugünkü görünümüyle dört motoru da tekleyen bir uçağa benzetilebileceğini düşündürüyor.