Veriye dayalı teşvik sistemi şart
İçinde bulunduğumuz ekonomik darboğazdan çıkabilmenin yollarını arıyoruz.
Ancak arayışlarımızın çoğu, finansal yollarda ilerliyor. “Faiz ne olacak, dövizi nasıl tutarız, KKM nereye varır, DTH’lar vergilendirilmeli mi?” gibi… Ancak sadece finans penceresinden bakınca, kapsayıcı çözüm olmuyor.
Bizim derdimiz enflasyon… Çaresi: üretim, üretim, üretim… Oysa yapageldiğimiz bütçe açığını azaltmak, cari açığa söylenmek, diyar diyar dolaşıp para aramak, bulunca da bunu tüketim üzerinden büyümeyi arttırmaya yöneltip çarçur etmek, enflasyon değirmenine el birliğiyle su taşımak…
TEŞVİK VER AMA TAKİP ET…
Aslında dünya teşvik mozayiğinde Türkiye, teşvikleri kıt bir ülke değil… Neredeyse her alanda teşvik var. İyi de bu kadar teşvike rağmen neden patinaj yapıyor ve enflasyon üretiyoruz? Çünkü verdiğimiz teşviki takip etmiyor, dövize, tüketime gitmesine göz yumuyor, yandaşa, candaşa trilyon aktarıyoruz.
Elimizde doğru dürüst bir sanayi envanteri olsa, kimin hangi proje ile ne ürettiğine dair veri tabanı olsa, kimin ne kadarlık finansmana erişim ihtiyacında olduğunu bilsek ve bunlar TÜİK’in resmi ama gayriciddi verileri değil, gerçekle örtüşse… Hem teşviki izlersin hem de üreterek büyümüş olursun.
İKİ SORU İKİ CEVAP
Selektif kredi dedikleri bu işe yaramıyor mu zaten?
Sözde öyle ama pratikte değil. Eğer selektif (seçici) kredi derken, cari açığı azaltıcı, üretimi arttırıcı, betona değil teknolojiye akacak ve neticesi kötüyse misliyle geri alınabilecekse eyvallah… Fakat heterodokstan kalma yandaşın, lobicinin, siyasi destekçinin projelerini seçiyorsak, vay halimize…
Teşvikte öncelik kimlere verilmeli?
İhracatçıya, turizmciye, kısaca öncelik; döviz kazandırıcı alanlara… İhraç edilecek malı üretsin diye sanayiciye… Finans erişiminde yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmiş ve yatırımı yarım kalmış girişimciye… Ama asla betona, lükse, makam aracına, uçağa, kaçağa, köşe bucağa, siyasi destekçiye değil…
not
TÜKETEREK BÜYÜME YERİNE ÜRETEREK BÜYÜME
Son 5 yılın büyüme kalitesine bakın… Göreceğiniz: tüketerek büyüdüğümüzdür. Seçim ortamında “bize yüksek büyüme lâzım, her ne pahasına olursa olsun büyüyelim” yaklaşımı bizi; bu yüksek ve yapışkan enflasyon platosuna taşıdı. Plato diyorum zira daha ufukta enflasyon zirveleri var.
İyi de elden gelen kaynağı, tüketimi hızlandırsın diye ortalığa saçarsan ne olur? Olacağı şudur: tüketerek büyürsün ta ki kaynağın tükenene dek… Sonra? Elin Körfez’ine gider; “para ver” dersin ve onlar da “para yerine ortak proje versek?” derse, “başarılı temas” avuntusuna duçar olursun.
İlginçtir; her birimiz tüketim üzerinden büyümeye çalışıyoruz. Olan, üreticiye oluyor. Şu finans odaklı halaskarlarımız (kurtarıcı) Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan’ın gayretlerine bakın… Aslında birincil görevleri, ekonomiyi seçime kadar taşıyabilmek…
Kendilerinden istenen; “git döviz bul getir” ve onu ben “seçim için” seçmenime dağıtayım… İyi de bundan önce aldığımız dış kaynakları nerelere harcadık ve üretimi ne kadar arttırabildik? Kaç Ar-Ge projesini tamamlayabildik? Çip yapabildik mi? Teknolojiyi üretime katabildik mi? Eh, kısmen…
Ama yetmez; bize tüketerek büyüme yerine üreterek büyüme gerek… Ancak bu gayretle oluşan enflasyona katlanabiliriz. Yoksa yönetim hercaice harcasın diye bu “ vergi ve zam zulmü” niye?