Verimlilik yazıları (1)
Sık sık duyuyorsunuzdur: “Verimliliği artırmalıyız”. ’Eğitim şart’ türünden genel geçer bir öneri. Peki de nasıl?
Milli Prodüktivite Merkezini (MPM) kuralı 59 yıl geçmiş (1965). Kurmuşken bir süre sonra elbet kapatmak gerekir. Tıpkı Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattığımız gibi. MPM’yi 2011 yılında kapatmışız. Kabaca 46 yıl yaşamış, olabilir. Sonuçta verimlilik önemli… O nedenle, mülga MPM’nin yerine bir genel müdürlük kurmuşuz: Stratejik Araştırmalar ve Verimlilik Genel Müdürlüğü. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde yer alıyor. Yazıyı yazarken kontrol ettim, henüz kapatılmamış. Altı dairesi var: Stratejik araştırmalar ve planlama, yönetim hizmetleri, girişimci bilgi sistemi, etki değerlendirme, program yönetimi ve verimlilik uygulamaları.
Japonya Verimlilik Merkezi (JPC) 1955’te kurulmuş. Henüz kapatan olmamış JPC’yi. Uluslararası Otomatik Kontrol Federasyonu’nun (IFC) dergisinde 1992 yılında yayımlanan ‘Verimlilik Nedir’ başlıklı bir yazı var. İsveç Linköping Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nden M. Björkman kaleme almış. Verimliliğin küresel ölçekte üzerinde anlaşılmış bir tanımı olmadığına dikkat çekiyor. Farklı koşullar için farklı tanımların geçerli olacağını belirtiyor. Mesela çalışılan saat başına üretim miktarı, bir ölçüme dayanıyor. Bu tür tanımlara –iktisatta kullandığımız verimlilik tanımları gibilerine- matematiksel tanımlar demiş.
Makalede, bir de ‘işin ruhunu’ yansıtması açısından sözlü tanımların önemine dikkat çekiliyor. Bu çerçevede yazının yazıldığı tarih itibariyle Japonya sanayine yol gösterici olduğunu belirttiği JPC’nin tanımına atıfta bulunuyor: “Verimlilik her şeyden önce, bir düşünce biçimidir.” Alt başlıklarda şu özlü sözler de var: “Verimlilik, mevcut durumu -ne kadar iyi görünürse görünsün, gerçekte de ne kadar iyi olursa olsun- daha iyiye götürmek isteğidir.” Ya da şu: “Verimlilik, ekonomik ve sosyal hayatı değişen koşullara sürekli uyarlamaktır”. Bir diğeri de şöyle: “Verimlilik, beşeri gelişime olan inançtır.”
JPC’nin güncel internet sayfasında, 1955’te kayda geçirilen üç kuruluş ilkesi şöyle belirtiliyor. Birincisi, istihdamın artırılması... Uzun dönemde verimlilik artışının istihdam artışına yol açması gerektiği vurgulanıyor. Bu arada, “günümüzde yapay zekânın verimliliği artırırken istihdam dostu olmayabileceğine dikkat” deyip şimdilik geçeyim. İkinci ilke, işgücü ile yönetim arasında işbirliğinin gerekliliği olarak vurgulanıyor. Verimliği artırmak için yapılacak araştırmaların ve tartışmaların birlikte yapılması gerekliliğine dikkat çekiliyor. Üçüncü ilke ise verimlilik artışından elde edilen yararların, işgücü, yönetim ve tüketiciler arasında adil paylaşımı olarak belirtiliyor.
Makine veya endüstri mühendislerinin, işletmecilerin ya da iktisatçıların verimlilik tanımları özünde aynı... Sonuçta elde edilen çıktı ile o çıktıyı elde etmek için kullanılan girdiler karşılaştırılıyor. İktisadi tanımda, üretimin çalışılan saat miktarına ya da üretimin kullanılan sermaye malına oranı gibi, birim üretim faktörüne (işgücü ve sermaye) karşı gelen üretim miktarına dayanan kısmı verimlilik ölçütleri var. Bir de ‘çoklu faktör verimliliği’ var. OECD’nin internet sayfasına başvuruyorum: “Büyüme oranının, işgücü ve sermaye (mesela makine ve teçhizat) miktarındaki artış ile açıklanamayan kısmı.” İş yapış biçimindeki, organizasyondaki ve genel bilgideki değişiklikler gibi unsurları içeriyor.
Ekonomi Nobel ödülü sahibi P. Krugman 1994’te şöyle buyurmuş: “Verimlilik her şey değildir ama uzun dönemde hemen hemen her şeydir”. Bu arada bu yazıyı yazmak için onca kaynağı karıştırdım ama aklıma hiç yapay zekâya sormak gelmedi. İyi mi? Bu da öğretim üyesi bir köşe yazarın verimliliği! Bu dizinin ikinci yazısında (ne zamansa) ondan da yaralanarak bu ayıbı örtmeye çalışayım. Ayrıca, yazının ilk paragrafındaki “iyi de nasıl?” sorusunu geçiştirmiş olduğumun farkında olduğunuzun farkındayım.