Vergileri indirelim, enflasyonu düşürelim!
Hükümetin son dönemde enflasyon ile savaşma yolu tüketici sepetinde ağırlığı yüksek olan bazı yönetilen/yönlendirilen kalemlerin üzerindeki vergilerin oranlarının düşürülmesi şeklinde. Genel TÜFE ve özel kapsamlı TÜFE göstergelerinden “F” endeksine (yönetilen-yönlendirilen fiyatlar hariç TÜFE) baktığımızda geçen senenin Ağustos ayından beri bu endeksin genel TÜFE’nin üzerinde seyrettiğini görüyoruz. Bu da devlet tarafından yönetilen fiyatların özellikle enflasyonun altında tutulduğu anlamına geliyor. Şaşırtıcı bir durum değil. Özellikle akaryakıtta eşel mobil sisteminin devreye girmesi bu ürün grubundaki fiyat artışlarının düşük kalmasını sağlamakta. En son olarak da motor hacimlerine göre otomobillerden alınan ÖTV oranlarının değiştirilmesi söz konusu. Böylece Ağustos ayı enflasyon oranlarında yüzde 0.3-0.4 arasında bir düşüş sağlanabileceği hesaplanıyor.
Yönetilen/yönlendirilen malların fiyat artışlarının düşük tutulması zaman zaman yapılan bir uygulama. Son 10 yıla baktığımızda 2011, 2014 ve 2018 yıllarında da benzer uygulamalar yapıldığını görüyoruz. Bu noktada denilebilir ki, “işte ne güzel, devlet gelirlerinin bir kısmından feragat ederek enflasyonun kontrolden çıkmasını engelliyor” (Tabii, bugünkü yüzde 18.95 oranını “kontrol altında bir enflasyon” sayarsak!) Ancak, bu tabi ki maliyetsiz bir müdahele değil. Kaçınılmaz olarak bütçe vergi gelirlerinin bir kısmından feragat edilmesini gerektiriyor.
Bu noktada bütçenin gidişatına bakmakta da fayda var. Bu sene, biraz da sürpriz bir şekilde, bütçe ilk 5 ayda oldukça iyi bir performans gösterdi. İlk 5 ay sonunda bütçe açığı sadece 7.5 milyar TL oldu. Ancak Haziran ve özellikle de Temmuz ayında yüksek açık rakamları gördük. Haziranda 25 milyar TL olan aylık açık Temmuzda 46 milyar TL’ye yaklaştı. İlk 7 ay sonunda kümülatif açık 78 milyar TL ile bu sene hedeflenen 245 milyar TL’lik açığın henüz çok altında. Ayrıca Temmuz açığının 25 milyar TL kadar bir kısmı o ayki KDV tahsilatlarının 1 Ağustosta hesaplara girmesinden kaynaklanıyor. Şu noktada finansman açısından ciddi bir sorun görünmemekle birlikte ilerleyen aylarda açıkların artması devletin borçlanma ihtiyacının da artması anlamına gelecektir. Hal böyle iken politika faizlerini düşürmek ister istemez verim eğrisinin de tekrar kafasını kaldırmasına sebep olacaktır.
Vergi düzenlemeleriyle 12 aylık manşet enflasyonun gerileyeceği beklentisine giren piyasalar bence 2 konuda yanılıyor. Öncelikle kurlarda az buçuk stabilizasyon sağlansa bile, gerek pandemi kısıtlamalarının özellikle hizmet sektörü gelirlerine ağır darbe vurmuş olması, gerekse de yi-ÜFE’den de takip ettiğimiz gibi artan üretici fiyatlarının henüz nihai tüketim fiyatlarına yansıtılamamış olması nedeniyle piyasalardaki enflasyon baskısı için için devam etmekte. Bu da, talebi gördüğü an satıcıların fiyatlarını (haklı olarak) yukarı doğru revize etmesine sebep olmakta. Enflasyonda düşüş görülüyor bahanesiyle faizlerde erken bir düşüş ve kamu bankalarında erken bir kredi kampanyası olması durumunda, bu bekletilmiş zamların devreye girmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
İkinci nokta ise otomobil vergilerinde yapılan düzenleme ile enflasyonda elde edilecek aritmetik düşüşün sadece tek bir mal grubunda bir ayın enflasyonunu etkileyecek olması. Otomobil fiyatlarında oluşacak indirim mesela enerji fiyatlarındaki indirim gibi zaman içinde diğer sektörlere yansıyacak bir indirim değil. Aksine, eğer bu dönemde bir de taşıt kredilerinde artış yaşanırsa, bu durum cari açığı artırarak döviz kuru üzerinden enflasyon üzerinde yeni bir baskıya sebep olabilecektir.
Sonuç olarak, bu ÖTV indirimi sonrasında şahsen yüzde 17.50 civarında beklediğim yıl sonu enflasyonu tahminimde bir değişiklik yapmayı düşünmüyorum. Enflasyonda otomobil ÖTV oranları ile elde edilecek sınırlı düşüş sonrasında yapılacak erken bir faiz indirimi ve kredi ivmelenmesi 3-4 aylık bir periyotta düşüşten daha fazla bir artışa bile sebep olabilir.