Vergi hukukumuzda terkin ve alacaktan vazgeçme
Devletin, kamu hizmetlerinin finansmanı için, kendi yarattığı gelirleri bulunmadığından yada çok az miktarda olduğundan, vergi toplamak zorundadır. Borçlanmak suretiyle de kaynak temin ederse de vergi gelirleri kamu harcamalarının finanse edilmesinin asıl kaynağını teşkil eder. Vergi mükelleflerinin vergilerini yasalarla belirlenen zamanda ödemeleri gerekir. Ödemekle vergi borcu sona erer. Ödemenin yanında zaman aşımı ve çıkarılan af kanunları ile de vergi ve ceza borcu sona erebilir.
Bazı hallerde devletin kendisi vergi ve cezaları almaktan vaz geçer. Sosyal ve ekonomik gereklilikler devlet yetkililerini bu kararı almaya sevk eder. Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da hüküm altına alınan terkin müessesesi bu amaçla oluşturulmuştur.
Vergi Usul Kanunu’nda terkin
Kanunun terkin esaslarını düzenleyen 115.nci maddesi hükmü şöyledir.
Yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, muzır hayvan ve haşerat istilası ve bunlara benzer âfetler yüzünden:
1 Varlıklarının en az üçte birini kaybeden mükelleflerin bu âfetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili bulunan vergi borçları ve vergi cezaları;
2. Mahsullerinin en az üçte birini kaybeden mükelleflerin, âfete mâruz arazi için zararın tahakkuk ettiği hasat ve devşirme zamanına tesadüf eden yıla ait olarak tahakkuk ettirilen arazi vergisi borçları ve vergi cezaları;
Maliye Bakanlığı’nca zararla mütenasip olmak üzere, kısmen veya tamamen terkin olunur. Maliye Bakanlığı terkin yetkisini mahalline devredebilir.
Zarar derecesini ve ilgili bulunduğu gelir kaynağını mahallî idare heyetleri yaptıracağı tahkikat üzerine tespit eder.
Terkin, şartları ve yapılacaklar
Yukarıda görüleceği üzere, VUK’un 115’inci maddesinde terkin kelimesi, tahakkuk etmiş bir borcun silinmesi için kullanılmaktadır. Dolayısıyla tahakkuk etmemiş vergi borçları için terkin söz konusu olmaz. Bu durumda hesap dönemi bitmemiş vergiler için terkin yapılamaz. Çünkü daha sonra beyan edilen matrahın, afet sonucu meydana gelen zarar dikkate alınarak hesaplanmış olması gerekir.
115’inci maddede terkin yapılmasını gerektiren afetler örnek verilmek suretiyle sayılmıştır. Bununla beraber, terkin kapsamına giren afetler Kanunda sayılan afetlerle sınırlı değildir. Terkine ilişkin önemli hususlar aşağıda kısaca değerlendirilmiştir.
- Zarar afetler nedeniyle meydana gelmiş olmalıdır.
Yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, muzır hayvan veya haşerat istilası veya bunlara benzeyen afetler nedeniyle gelir kaynağının ilgili olduğu varlık zarar uğramış olmalıdır.
Terkin yapılabilmesi için Kanunda afetin doğal afet olup olmaması konusunda bir açıklık yoktur. Elektrik şebekesinden kaynaklanan veya sabotaj nedeniyle çıkan yangın nedeniyle bir işyeri yanmışsa da gelir kaybı nedeniyle terkin imkanı vardır.
- Toplam varlığın üçte biri afet nedeniyle kaybedilmiş olmalıdır.
Afete uğramış olmakla birlikte toplam varlığın üçte biri kayba uğramamışsa bu mükellefin vergi ve cezalarının terkini mümkün olmaz.
Zararın hangi varlığın üçte birini aşması gerektiği sorusu akla gelebilir. Hesaplama afet nedeniyle zarar gören varlığa göre mi toplam varlığa göre mi yapılacaktır? Zararın hesabı toplam varlığa göre yapılacaktır. İdarenin görüşü bu yöndedir.
Toplam varlığın hesaplanmasında, servetlerin değerlenmesine ilişkin hükümlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ayrıca zarar için sigortadan tazminat alınmışsa bunun da zarar miktarından düşülmesi gerekir. Vergi idaresinin sigortadan alınan tazminatlarla ilgili görüşü bu yöndedir. Bu konuda farklı görüşle alınan yargı kararları da mevcuttur.
- Terkin afetin zarar verdiği gelir kaynağı ile ilgili vergi borcu ve cezaları için yapılabilir
Terkin, afetin zarar verdiği gelir kaynağı ile ilgili vergi borcu ve cezalar için yapılır. Terkin yapılacak vergi borcu ve cezalar ile afetin zarar verdiği gelir kaynağı arasında bir illiyet bulunması gerekir. Örneğin, Taşımacılıkla iştigal eden bir mükellefin aracının yanması bu araçtan elde edilen gelir üzerinden tahakkuk etmiş vergilerin terkinini mümkün kılar. Ancak aynı mükellefin aktifine kayıtlı olmayan mesela oturduğu dairesinin yanması halinde terkin söz konusu olmaz. Çünkü afetle terkin edilecek verginin ilgili olduğu gelir kaynağı arasında bir bağ bulunmamaktadır. Terkin imkânı genel olarak, ticari mal varlığı zarara uğrayan mükellefler için geçerlidir denilebilir.
Kanun terkin edilecek borçlar kapsamına sadece vergi ve cezaları almış olmakla birlikte idare gecikme faizi, gecikme zammı, fon payı gibi unsurları da terkin kapsamında değerlendirmektedir. Böyle bir yorum hem hakkaniyete hem kanunun amacına uygundur.
Terkin kapsamında, genellikle gelir vergisi ve kurumlar vergisi varsa bunlara bağlı fon payı, gecikme faizi, gecikme zammı, damga vergisi ve bunlara bağlı cezalar terkin edilmiştir.
Ancak, afetin zarar verdiği gelir kaynağı ile ilgisi bulunmadığı veya üçüncü kişilerden hazine adına alındığı gerekçesi ile katma değer vergisi, gelir stopaj vergisi ve bunun üzerinden tarh edilen fon payı, geçici vergi (gelecek yıllara ilişkin olduğu gerekçesi ile) , banka ve sigorta muameleleri vergisi ile vergi olarak kabul edilmediği için idarece terkin kapsamında değerlendirilmemiştir. Ancak geçici verginin beyannamede tahakkuk eden yıllık gelir vergisi veya kurumlar vergisi üzerinden tahakkuk eder olması bu gerekçeye uymamaktadır. Bununla birlikte geçici verginin üçer aylık bilançolar üzerinden tahakkuk ettirilmesi şeklindeki değişiklikten sonra, bu yoruma gerek kalmadan geçici vergiler de terkin kapsamında kabul edilmiştir. Danıştay’ın bu görüşü benimsemeyen, aksi yönde kararları mevcuttur.
- Terkin toplam varlıkta meydana gelen zarar oranında yapılır.
Terkin edilecek verginin tutarı zararın toplam varlığa oranını geçemez. Bir başka ifade ile terkin edilecek vergi borcu ve cezasının toplam vergi borcu ve cezasına oranı ile zararın toplam varlığa oranı aynı olmak zorundadır.
Terkinin yapıldığı dönemin incelenmesi sonucunda daha sonra ikmalen ve/veya re’sen tarhiyat yapılması halinde daha önce yapılan terkin oranında ilave tarhiyat da terkin edilir. İncelemede toplam varlıkta bir değişiklik olduğu takdirde terkin edilecek vergi ve ceza oranının yeniden hesaplanması söz konusu olacaktır.
Terkin talebi
Gelir kaynağı tabii afete maruz kalan ve varlığının en az üçte birini kaybeden mükellefler terkin beyannamesi-terkin formu nu vergi dairesinden temin ederek söz konusu formda tabloları doldurduktan sonra bağlı oldukları vergi dairesine terkin talebinde bulunurlar. Zarara uğrayan varlıkla vergi dairesinin farklı yerlerde olmasının önemi yoktur. İstanbul’da merkezi olan bir mükellefin Bolu’da meydana gelen deprem nedeniyle fabrikası yıkılmışsa bu mükellef terkin talebini İstanbul’da bağlı olduğu vergi dairesine iletecektir.
Zirai faaliyette terkin
VUK’un115’inci maddesinin 2 numaralı fıkrası, mahsulleri afete uğrayan hasat ve devşirme zamanının ilgili olduğu döneme ilişkin arazi vergisi ile bunun cezasının terkinini düzenlemektedir.
Zirai faaliyete ilişkin terkinin farkı; zarar derecesinin, varlığının üçte biri değil mahsulün üçte biri oranında olmasıdır. Dolayısıyla ürününün üçte birini kaybeden bir mükellef malvarlığı içinde bu zarar önemsiz bir yer tutsa dahi aynı oranda arazi vergisi ve cezasından kurtulur. Ancak burada da sadece arazi vergisi terkin edilmektedir.
Zarara uğrayan mahsulden ne anlaşılması gerektiği açık olmamakla birlikte arazi vergisiyle ilgili bir terkin yapılacağı için terkin yapılacak arazide yetişen ürün şeklinde değerlendirilebilir. Terkin edilecek arazi vergisinin ilgili olduğu dönem, mahsulün toplanacağı devreyle ilgili olan dönemin vergisidir. Bu nedenle mahsulün tohumunun atıldığı yılın değil toplanacağı yılın arazi vergisi terkin edilir.
Afete uğrayan mahsulün değeri zirai kazanç ölçülerine göre tespit edilir. Arazi vergilerine ilişkin terkin taleplerinin arazinin bulunduğu yerin belediyesine yapılması ve belediyelerce yukarıda anlatılan prosedürün tamamlanarak, belgelerin terkin için Hazine ve Maliye Bakanlığına gönderilmesi gerekir. Zira arazi vergisi Emlak Vergisi Kanununa göre belediyelerce alınmaktadır.
Vergi Usul Kanunu’nda yer alan terkin hükümleri daha çok bireysel afetlerde uygulanmakta, genel hayatı etkileyen afetlerde özel terkin kanunları çıkarılmaktadır.
Tahakkuktan vazgeçme
Vergi Usul Kanunu’nun Mükerrer 115’inci maddesine göre; “İkmalen, re'sen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin cezaların toplam miktarı 1.000.000 lirayı (1.000.000 lira dahil) (534 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği ile 1.1.2022'dan itibaren 58 TL) aşmaması ve tahakkukları için yapılacak giderlerin bu miktardan fazla olacağının tespiti halinde, Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nca belirlenecek usul ve esaslar dahilinde tahakkuklarından vazgeçilebilir.”
Kanun koyucu bazen vergi tahsilatı maliyetinin söz konusu alacağın değerinin üstünde olabileceğini göz önüne alarak belli tutarın altında kalan vergi alacakları için idarenin tahakkuktan vazgeçebilmesine imkân sağlamıştır.
AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE TERKİN
- Tabii afetler sebebiyle vergi alacaklarında terkin
Kanunun 105’inci maddesinde terkin esasları düzenlenmiştir. Buna göre;0
Yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, zararlı hayvan ve haşarat istilası ve bunlara benzeyen afetler yüzünden zarara maruz kalan varlıklarının ve mahsullerinin en az üçte birini kaybedenler adına tahakkuk ettirilmiş ve afetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili amme alacakları Cumhurbaşkanı kararıyla kısmen veya tamamen terkin olunur.
Bu madde hükmünden faydalanmak için afetin vukuu tarihinden itibaren 6 ay içinde ilgili amme idaresine yazı ile müracaat edilmesi şarttır.
Bu madde şümulüne giren bir zararın mevcut olup olmadığı mahalli il veya ilçe idare kurullarınca, zararın derecesi, Maliye Vekaletince genel olarak belirtilecek esaslar dahilinde ilgili amme idarelerince tespit olunur.
Vergi Usul Kanunu mevzuuna giren amme alacakları hakkında mezkür kanunun 105 inci maddesi hükümleri tatbik olunur.
- Tahsil imkansızlığı sebebiyle terkin
Kanunun 106’ncı maddesine göre; Yapılacak takip sonunda tahsili imkansız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacaklarında 10 Türk Lirasına (10 Türk Lirası dahil), diğer amme alacaklarında(gümrük vergisi gibi) 20 Türk Lirası’na (20 Türk Lirası dahil) kadar amme alacakları, amme idarelerinde terkin yetkisini haiz olanlar tarafından tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin terkin olunabilir. Cumhurbaşkanı, bu tutarları topluca veya ayrı ayrı on katına kadar artırmaya yetkilidir.
Maliye ve Gümrük Bakanı, yukarıdaki fıkra hükmüne göre terkin edilecek amme alacağının miktarını belirlemeye yetkilidir.
Terkin salahiyetini haiz olanlar bu salahiyetlerinin tamamını veya bir kısmını mahalli makamlara bırakabilirler.