Ülkemizin belki de en büyük sorunu: Kurumsallaşma ya da “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”

Hasan ARDIÇ
Hasan ARDIÇ Dünyada Ekonomi

Bu konuda defalarca yazdım, anlatmaya çalıştım. 

Gerekirse ki, gerekiyor, bin defa daha yazarım, anlatırım…

Konu başlıkta yazılı.

Çok net…

Kurumsallaşma.

Ya da…

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”

Gelişmemiş toplumların, ya da gelişmekte olan toplumların, esasen Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın çok beğendiğim anlatımıyla gelişmeye niyeti olmayan toplulukların başındaki en büyük dertlerden biridir kurumsallaşamama…

Yani;

”Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” durumu…

Esasen şimdilerde de, ama eskiden beri bana çok komik gelen bir cümledir ; “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” cümlesi. Halâ duydukça en az on beş dakika sesli gülmek gelir içimden…

Yanıtlanmasına hiç mi hiç gerek olmayan bir soru, ya da soru formatında…

Herhalde en çok trafik polisleri bu sözün muhatabı olmuşlardır.

Neyse, şaka bir yana, bu konuyu önemsemek gerekli…

Kurumsallaşma ya da kurumsallaşamama…

Hafta sonu, gazetede veya sosyal medyada okudum; bir akademisyenimiz, Stanford Üniversitesi tarafından düzenlenen bir çalışmada kurumsallaşamama konusunda Merkez Bankası örneğinden hareketle bir sunum yapacaktı.

Sunum yapıldı mı, yoksa henüz tarihi gelmedi mi, şimdi hatırlayamadım.

Türk akademisyenlerin ileri batı ülkelerinde, özellikle Ivy League Üniversitelerinde ders vermeleri, konuşmalar yapmaları oldum olası hayranlık duyduğum ve takdir ettiğim bir nitelik.

Diyorum ki; keşke kurumsallaşamama konusunda örnek bizden olmasaydı…

Ama oldu.

Çünkü…

Bilimsel anlamda konu seçimi ve örnek net olarak buydu…

İnsan haklarına, evrensel hukuka, ülkeler hukuklarına inanıyor ve hepsine saygı duyuyorum. 

Bu kapsamın hemen devamında da bence kurumsal olabilmeyi başarabilmek geliyor.

Hukuk ve kurumsal olabilen bir toplum yaşamının birbirini çok iyi tamamladıklarını düşünüyorum.

Tamam…

Ortada mükemmel yazılmış bir anayasa ve yasalar ve özetle hukuk var. Anayasadan, kanun hükmünde kararnamelere kadar, yasalardan yönetmeliklere kadar, diyelim ki her şey çok ince düşünülerek kaleme alınmış, yayınlanmış, hattâ gerektikçe güncelleştirilerek sürdürülebilirlik de sağlanmış… 

“Daha ne istiyorsun?” demeyin.

Uygulamanın tarzı, hukukun yazılı hale getirilmesi kadar, belki de daha fazlasıyla uygulama çok, ama çok önemli.

Herkese adil, eşit, caydırıcı nitelikli ve daha birçok özelliği ile uygulama; işte burası çok önemli…

Trafik kuralları ve bu örnekten hareketle…

  1. Hiçbir trafik görevlisi olmasa da, CCTV Sistemi / Mobese gözetimi de bulunmasa, hattâ daha da ileri gidelim, ortada hiçbir risk olmasa da trafik işaretini ihlâl etmemek önemli bir kurumsallaşma ve tabii bir de etik bir davranış.
  2. Diyelim ki yukarıdaki trafik işaretine, ya da hız sınırlamasına ve bildiğiniz birçok trafik kuralından enaz birini ihlâl ettiğinizde, trafik polisi tarafından durdurulduğunuzda; o ünlü “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” cümlesini kurmamak, başkaca gereksiz bir mazeret üretmemek kurumsal bir davranış, etik ve nazik insanî bir duruş.

Bu işler; Norveç’te böyle, İsveç’te de, Danimarka’da da…

İnsanlar kuralları benimsemişler. Bu kuralların doğruluğunu kabul etmişler. En önemlisi de tartışmayı gereksiz görüp kurallara riayet zorunluluğuna inanmışlar. Kurnazlık, uyanıklık yok yani… Torpil arayışı hele, o hiç yok… 

Başta ABD olmak üzere, yaptırımların ağır cezalarla uygulandığı ülkelerde de insanlar; artık uygar olduklarından mı, yoksa cezaların bedelinin ağır olmasından mı bilemem, kurumsallaşma konusu çözümlenmiştir.

Hindistan, Pakistan gibi ülkelerdeki trafik uygulamalarına bakarak kurumsallaşmanın ne derece realize edilebildiğine karar verin. Oradan da diğer alanlardaki kurumsallaşma farklılığını uluslararası platformlarda siz değerlendirin.

Trafik örneğinden hareketle sanıyorum anlatmak istediğim konuyu anlatabildim.

Ama tabii tek veya en başta anlatılmasına, örneklenmesine gerek olan konu, çok önemli de olsa trafik değil, sadece trafik değil.

Trafik yaşamsal bir konu olsa da eşdeğer birçok konu daha var…

Kurumsallaşma ya da kurumsallaşamama kapsamında…

Örneğin liyakât konusunda ne kadar kurumsallaşabildik?

Meselâ ABD Maliye Bakanı Janet L. Yellen, Yale Üniversitesi mezunu, Brown Üniversitesi’nden en iyi derece ile mezun. FED Başkanlığı, Divan Başkanlığı görevlerinin ilk kadın başkanlığını yapmış. Dünyanın sayılı üniversitelerinin başlarında gelen Yale ve Harvard Üniversitelerinde yardımcı doçent olarak yıllarca iktisat dersleri verdi. İktisadın efsane üniversitelerinden London School of Economics’te, sonra tekrar Berkeley, CA iktisat dersleri verdi. Makroekonomi çalışmaları yaptı. OECD Politikaları Başkanlığı, ABD Başkan Danışmanlıkları yaptı. Birçok uluslararası ödülleri var.

Benzer şekilde ECB Başkanı C. Lagarde, IMF Başkanı K. Georgieva mükemmel eğitim ve çalışma geçmişleri olan liyakât sahibi kimlikler.

Biraz pozitif ayrımcılık olsun diye, ama daha da fazlasıyla herhangi bir kıyaslama ya da yanlış anlaşılma olmasın diye kadın yöneticilerle örnekler vermeyi tercih ettim.

Tabii sadece liyakât değil…

Bir başka kurumsallaşma alanı, kurumların işleyişlerinde karşımıza çıkmalı.

Örneğin ülkenin çok önemli kurumları; TCMB, TÜİK, vd…

Sadece ABD’de değil, gelişmiş pek çok ekonomide MB çalışmalarında bağımsızlık prensibine tam uyum içinde faaliyet gösterirler. MB Başkan seçimi, bankanın ülke ekonomisinde fiyat istikrarını sağlamaya yönelik faaliyetleri siyasetten uzak, politik gelişmelerden her anlamda bağımsız olarak gerçekleştirilir. MB başkanlarının katılacakları toplantılar bellidir, MB Başkanının Maliye Bakanı ile kurumsal iletişim kuralları da önceden belirlenmiş olduğu gibidir. TCMB için de TÜİK için de kurumsal kurallar bellidir. Ayrıca kurumlar başkaca kurumların işlerine de müdahale etmedikleri gibi kendi konularının dışında başka kurumların çalışma alanında beyanatlar da vermezler.

Üniversitelere rektör atamaları meselâ… Bu da seçimle olduğu, adil ve doğru bir seçimle kurumsallaşmanın gereklerine uygun seçimle üniversite yönetimine seçilen bir rektörle yükseköğrenimin her alandaki; bilimsel, uluslararası platformlardaki konum, vb… kalitesi farklı gelişecektir. Bu farklılık ülke açısından olduğu kadar üniversiteler arası ilişkilerde de son derece önemli ayrımsallıkların yaratılmasını sağlayacaktır.

Özetle kurumsallaşma, ya da kurumsallaşamamanın değerlendirmesi, daha birçok alanda ve çokça örneklerle yapılabilir ve yapılmalıdır da… Ama sadece yapmak, yazmak değil; uygulamak ve inanmak, takip etmek de eşdeğer ölçüde hem önemli, hem de gereklidir.

Yazılarından daima feyz aldığım değerli iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez hocamızın dünkü yazısında son derece isabetli olarak belirttiği gibi, önce sorunları yaratmak ve sonra da bu sorunları çözmeye çalışırken bunalmak, böyle bir görüntü vermek gereksiz, yorucu, maliyetli ve yıpratıcıdır.

Bilhassa ekonomide, kurumsallaşmayı başaran ülkelerin refah düzeyleri kadar, makroekonomik değerlerinin de farklı olduğu net olarak bilinmekte ve bu görülmektedir.

Şöyle de düşünsek; sorunun çözümü kurumsal olabilecek nitelikte ise mutlaka kurumsallığın gerekleri içinde aranmalı ve yapılmalıdır ki aynı ya da benzer sorun, zaman içinde daha az karşılaşabileceğimiz sorunların dışında olmasın.

Örneğin ekonomide; sürekli sorun, sürekli politik yaklaşım yanlışlıkları ve çözümsüzlük…

Beklemekle ve aynı şeyleri yapmakla farklı bir sonuç almak olanaklı değildir. Ancak kurumsal yaklaşımların kapsamında getirilecek çözümlerle sonuç alınmasına çalışmak en uygunudur.

Bir sonraki yazım, önemli bir değişiklik olmazsa Pazar günü için, “Pazar Yazısı” olacak…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Muhalefet 13 Kasım 2023
Ortadaki Doğu 23 Ekim 2023
Ekonomide 29 Ekim 18 Ekim 2023
… Bundan sonra ? 28 Ağustos 2023
KKM, gelişmeler 25 Ağustos 2023