Ukrayna savaşının küresel ekonomiye etkisi
Kriz çok hızlı ilerliyor;
Rusya ile karmaşık ekonomik ilişkileri nedeniyle birleşemez denilen Batı cephesi birleşti; Putin yönetimi çok ağır yaptırımlarla karşı karşıya.
Rus ordusu Ukrayna’daki hedeflere beklenildiği ölçüde hızlı varamadı; Ukrayna ile Rusya arasındaki akrabalık ilişkileri, Putin’in başlangıçta “temiz bir harekat” olarak koyduğu sınırlar, Batı’nın Ukrayna’ya büyük silah ve mühimmat desteği bunun görünen nedenleri.
Bugünden bakınca, daha az görünen ise, Putin yönetiminin önümüzdeki yıllarda yaşayacağı “parya devlet” muamelesinin hem Rus halkına, hem dünya ticaret ve enerji politikalarına etkisi.
KÜRESEL ŞİRKETLER RUSYA’DAN ÇEKİLİYOR
Bu alanda en kritik adım, küresel enerji şirketlerinin Rus pazarından birer birer çekilmesi;
ABD ve Avrupa ülkeleri Rusya’ya daha önce de, gerek Gürcistan savaşı, gerekse Kırım’ın ilhakı nedeniyle yaptırım uygulamaya koymuştu. Ama bu yaptırımlarda enerji sektörü hep kapsam dışı kaldı.
Şimdi durum değişik; BP Rus petrol şirketi Rosneft ile ortaklığına son verdi. Shell Rusya’daki Sakhalin Adası’ndaki doğalgaz çıkarma ve işleme sürecindeki hisseleri ile, Salym ve Gyudan enerji girişimlerindeki hisselerini elden çıkarma kararı aldı. Bunu Norveç petrol ve doğalgaz şirketi Equinor ve Amerikan ExxonMobil izledi. İtalyan ENİ şirketi de Rusya’yı Türkiye’ye bağlayan Mavi Akım boru hattındaki yüzde 50 hissesini satışa çıkardığını açıkladı.
Enerji şirketlerinin Rusya’dan çıkmasının Putin yönetimine iki olumsuz etkisi olacak.
İlki diplomatik etki; ABD ve Avrupa merkezli dev şirketlerle ortaklığı Putin Batı cephesiyle yaptığı müzakerelerde “pazarlık unsuru” olarak kullanabiliyordu. Şimdi bu elinden gitti.
İkincisi ise, ABD ve Çin gibi “küresel ekonomik güç” olmaktan çok, petrol ve doğalgaz ihracatına dayalı “bölgesel bir ekonomik güç” olan Rusya’nın yeraltı varlıklarını çıkarmada önümüzdeki dönemde yaşayabileceği güçlükler. Rusya, petrol ve doğalgazı çıkartmak için ortaklık yaptığı Batı merkezli küresel şirketlerden teknoloji desteği alıyordu. Yaptırımlar hem doğalgaz/petrolün çıkarılması, hem işlenmesi, hem de eskiyen/bozulan Rus makine ve tesislerin yenilenmesi açısından Rusya için ciddi sıkıntı yaratacak.
Rus ekonomisinin petrol ve doğalgaz ihracatına bağımlılığı düşünüldüğünde, bunun yakın vadede halka yansımalarının çok ağır olacağını öngörmek yanlış olmaz. Putin’in savaşa girerken güvendiği Varlık Fonu ise, hem Batı’nın koyduğu çok ağır finansal yaptırımların Rus para birimine etkisi, hem de ihtiyaçlar için –hem savaş, hem günlük ihtiyaçlar- harcanmasıyla, yakın zamanda bitmeye yüz tutacak.
Belli ki Batı cephesinin aklında, Rusya’nın yaptırımlar sonucunda gireceği sıkıntının Putin yönetiminin de halk nezdinde sorgulanmasının önünü açabileceği hesabı var.
ÇİN’İN OYNAYACAĞI ROL KRİTİK ÖNEMDE
Batı’nın bu hesabı tutar mı? Burada Çin’in atacağı adımlar kritik önemde olacak.
Çin’in Ukrayna savaşındaki ilk tepkileri, Putin’in topyekün işgal planından çok da hoşlanmadığını ortaya koyuyor.
Yönetim sistemi Batı ile tamamen farklı da olsa, Çin ekonomisi küresel ekonomiyle bütünüyle entegre olmuş durumda. Ukrayna savaşının uzamasıyla küresel tedarik zincirinde yaşanacak aksamalar kısa vadede Çin ekonomisi açısından da olumsuz sonuç doğuracak gibi görünüyor. Nitekim bu hesapla olsa gerek, Çin BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın kınanması konusunda yapılan oylamada “çekimser” kalarak tavrını gösterdi.
Aynı şekilde Çin hükümetinin Ukrayna ile Rusya arasında “arabulucuk” teklifi yapması da, Pekin yönetiminin “bitirin şu savaşı da işimize bakalım” tavrını ortaya koyan bir başka somut gelişme.
Ancak savaşın uzaması halinde, Batı’nın yoğun yaptırımı altında kalacak Rusya’nın, Çin için “ucuz pazar” haline geleceği de aşikar; Batı şirketlerinin boşalttığı Rus ekonomisini Çin’in, hem de şirketleri oldukça ucuza kapatarak, doldurmaya çalışması büyük ihtimal. Bölgesel Rus ekonomisinin Çin’in dev ekonomisinin içinde erimesine Batı’nın tepkisi ne olur? Bu da uzun vadede üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken sorulardan biri olacak gibi.
TÜRKİYE İÇİN FIRSAT OLUR MU?
Türkiye açısından bakıldığında ise ilk görünen, ülkenin yaşadığı ekonomik krizin Batı’dan gelecek “Rusya yaptırımlarına katıl” baskısına karşı –şimdilik- bir kalkan görevi görmesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ne Ukrayna’dan vazgeçeriz, ne Rusya’dan” açıklaması –yine şimdilik- Batı nezdinde anlayışla karşılanmış durumda. Ancak Ukrayna savaşının uzaması, Türkiye üzerindeki “yaptırımlara katıl” baskısının artmasına da yol açabilir.
Ukrayna’da yaşanan Rus saldırısı, Türkiye’nin NATO içindeki önemini de arttırmış görünüyor. Ankara açısından bu durum, AB’ye tam üyeliği zorlamak için yeni bir fırsat kapısı da aralayabilir.
Bu fırsatın önündeki en büyük engelin ise, AK Parti hükümetinin iç politika saikleriyle oluşturduğu Batı karşıtı retorik olduğunu söylemek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izlediği politikalarda yaptığı keskin dönüşler iç kamuoyunda, özellikle de AK Parti seçmenleri açısından “anlayışla karşılanıyor” olabilir. Ancak iş dış politikaya geldiğinde, keskin dönüş ve yeni söylemlerin ABD ve Avrupa ile AK Parti hükümeti arasında oluşmuş güvensizliği kısa sürede ortadan kaldırılması zor.
İSRAİL CUMHURBAŞKANI ZİYARETİ ÖNEMLİ
Küresel enerji oyunu açısından, Ukrayna krizinin Türkiye’nin önünde yeni fırsatlar yaratabilmesi mümkün; İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un önümüzdeki hafta Türkiye’ye yapacağı ziyaretin hemen ardından, İsrail ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de enerji konusunda müzakerelere başladığını görmek, herhalde kimseyi şaşırtmaz.
Rusya’nın boşluğunda, Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılamak adına başta ABD yönetimi olmak üzere Batı cephesinin mümkün olan her yola başvuracağını tahmin etmek güç değil; Türkiye’nin yeniden enerji koridorunun kesiştiği ülke konumuna gelmesi mümkün.
Bu çerçevede, Kıbrıs sorununun çözümü açısından çok yakın gelecekte yeni hareketlenmeler görülmesi de kimseyi şaşırtmamalı…