Ukrayna olağanüstü zirvesinde Türkiye neden yoktu?

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Bali'de gerçekleştirilen, Türkiye adına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katıldığı G-20 zirve toplantısı sürerken, dünyanın nefesini tutmasına neden olan bir olay gerçekleşti;             

Rusya'nın Ukrayna'daki kritik hedeflere yönelik gerçekleştirdiği füze saldırısı sürerken, bir füze de NATO üyesi Polonya'ya düştü. Olayda iki kişi öldü.              

"Olağan şüpheli" elbette Rusya idi. Ve bu şüphenin gerçek olması, Rusya'nın doğrudan bir NATO ülkesine, Polonya'ya "saldırması" anlamına geliyordu.            

Halihazırda Bali'de olan dünya liderleri hemen acil bir toplantı düzenlediler. İstihbaratlar karşılaştırıldı. Neyse ki, füzenin Ukrayna tarafından ateşlenen füzelerden biri olduğu ortaya çıktı da, dünya bir NATO-Rusya doğrudan savaşı ihtimalinde kurtuldu.           

Ancak buna elbette "şimdilik" kaydı düşmek gerekiyor. Polonya'da yaşanan olay herkese yeniden NATO ile Rusya arasında, dünya medeniyetinin sonunu getirebilecek bir nükleer çatışma ihtimalinin ne kadar yakın olduğunu hatırlattı.

BİR FOTOĞRAFIN ANLATTIKLARI

Tam da burada, Türkiye'nin Ukrayna-Rusya savaşındaki kritik rolüne değinmek gerekiyor. Ankara, başından beri iki taraf arasında gerek ateşkes için, gerekse tahıl koridoru ya da esir değişimi gibi insani meselelerde arabulucuk/kolaylaştırıcılık rolü oynuyor.                    

Ancak bu kritik role rağmen, Polonya olayı nedeniyle Bali'deki dünya liderlerinin yaptıkları olağanüstü toplantıya Türkiye'nin davet edilmemesi düşündürücü.                

Bali olağanüstü toplantısında ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Kanada, Hollanda ve Japonya liderleri ile, Avrupa Birliği üst düzey yetkilileri hazır bulundu. Toplantının yapıldığı sırada Bali'de olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın o masadaki yokluğu ise pek çok soru işaretini de beraberinde getirdi elbette. Erdoğan'ın o masada bulunmamasını, halihazırda AK Parti hükümetinin tüm dünyaya dış politika ve güvenlik konusunda verdiği dağınık görüntüye bağlamak mümkün.

İÇİŞLERİ BAKANI VE CUMHURBAŞKANI'NIN ÇELİŞEN TAVIRLARI

AK parti hükümetindeki bu dağınıklık, Taksim'de meydana gelen bombalı terör saldırısıyla iyice ortaya çıktı. Saldırıdan hemen sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ABD'ye karşı çok sert bir açıklama yaptı. Taksim terör saldırısından ABD'yi sorumlu tutan Soylu, işi kameralar önünde "ABD Büyükelçiliği'nin taziyesini kabul etmiyorum" demeye kadar götürdü.           

Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tepkisi daha farklı oldu; Soylu'nun "kabul etmiyorum" dediği Amerikan taziyesini Erdoğan kabul etmekte bir sakınca görmedi. ABD Başkanı Joe Biden, Erdoğan'la Bali'de kısa bir görüşme yaparak, Taksim terör saldırısından ülkesinin duyduğu üzüntüyü aktardı ve ABD'nin taziyesinin kabul edilmesini istedi. Erdoğan da, Biden görüşmesi sonrasında sosyal medya üzerinden yayınladığı bir mesajla, Taksim saldırısından sonra Türkiye'ye taziye dileklerini ileten tüm ülkelere teşekkür etti. Bu teşekkür mesajına ABD de dahil edildi.

ANKARA'DAKİ ABD-RUSYA İSTİHBARAT ZİRVESİ VE SORU İŞARETLERİ

Soylu'nun Taksim terör eylemi sonrasında ABD'ye karşı sert çıkışıyla aynı döneme rastgelen bir başka kritik uluslararası buluşma da, Ankara'daki karmaşa açısından yeni soru işaretleri ortaya koyar nitelikte;                 

Saldırıyla aynı dönemde Ankara'da CIA Başkanı Burns ile Rusya Dış İstihbarat Servisi Başkanı Sergey Naryshkin de MİT'in evsahipliğinde bir araya geldiler. Toplantı önemliydi, çünkü Ukrayna savaşının genişlemesi, savaşta nükleer silah kullanılması ihtimali ve bunun sonuçları masaya yatırıldı.             

CIA Başkanı Ankara'da böylesine önemli bir toplantıdayken, İstanbul'da Türkiye'nin İçişleri Bakanı'nın ABD'yi "teröre destek vermekle" suçlaması, akıllara şu ikilemi getirdi; Ya Türkiye'nin güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanı'nın Ankara'daki Rus-Amerikan istihbarat zirvesinden haberi yoktu; Ya da, bizzat CIA Başkanı bizzat MİT tarafından ağırlanırken, Süleyman Soylu mensubu olduğu AK Parti hükümetinin Türkiye'nin Ukrayna savaşındaki kritik arabuluculuk rolünü olumsuz etkileyebilecek bir çıkış yapmakta sakınca görmedi. Ortaya çıkan bu ikilemin gerekçesi ne olursa olsun, AK Parti hükümetinin dış politika açısından tüm dünyaya bir "karmaşa" fotoğrafı sunduğu açık.              

Son bir not da, Bali'deki Erdoğan-Biden görüşmesi üzerine;              

G-20 zirvesinde Erdoğan ile Biden arasında görüşme planlanmış değildi. Ancak Taksim'deki terör olayının ardından Amerikan tarafının bizzat Başkan seviyesinde "taziye dileklerini iletme" isteği üzerine görüşme gerçekleşti. Görüşme süresinin, fotoğraf çekimi ve çeviri dahil toplam 15 dakikayla sınırlı olması, bunun önceden planlanmış kapsamlı bir ikili görüşme olmadığını ortaya koyuyor. Toplantı, daha çok olağanüstü durumlarda kritik mesaj alışverişi için yapılan ve diplomaside "pull aside/ kenara çekme-çekilme" denilen yöntemle gerçekleşmiş görünüyor.               

Nitekim, Ukrayna konusunda Bali'de 9 ülke ve AB temsilcileri ile gerçekleştirilen olağanüstü toplantının fotoğrafında Erdoğan'ın bulunmaması, Washington'daki Biden yönetiminin Ankara'ya karşı soğuk duruşunun sürdüğünün somut kanıtı gibi...         

Bali'deki olağanüstü toplantı masasında hazır bulunmayan diğer G-20 liderleri ise, Türkiye'nin hangi "ligde" görüldüğü ortaya koyar nitelikte.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024