Ukrayna krizinde diplomasi öne çıktı; kim kazandı?
Batı ile Rusya’yı karşı karşıya getiren Ukrayna krizinde ibre çatışmadan diplomasiye döndü. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un önce Rus Lider Putin’le, ardından Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky ile görüşerek yürüttüğü mekik diplomasisi sonrasında çatışma ihtimali tam olarak ortadan kalkmasa da, büyük ölçüde azalmış görünüyor. Belli ki hem Rusya, hem de Batı cephesinin büyük ülkeleri açısından “amaç hâsıl oldu”, sıra krizi yumuşatmaya geldi.
Çözüm, zaten 2014’ten bu yana ortada olan Minsk uzlaşması üzerinden inşa edilecek gibi; ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken bile “Minsk Anlaşmaları, Donbass için özel statüden bahsediyor. Uygun bir sıralama ile Ukraynalılar’ın bu konuda ilerlemeye hazır olacağına inanıyorum” açıklaması da bunun işareti.
Peki Ukrayna krizinde son birkaç ayda yaşanan, Batı cephesi ile Rusya’yı çatışmanın eşiğine getiren krizin diplomasiye evrilmesinin gerçek nedeni ne? Dönüp dolaşıp 2014 anlaşmalarına varan yolda, kim ne kazandı?
İşte ilk bilanço;
-
ABD, NATO’YU CANLANDIRMAYI BAŞARDI
ABD, Ukrayna krizi üzerinden NATO’yu yeniden canlandırdı. ABD Başkanı Biden’ın göreve gelir gelmez kullandığı slogan, “US is back-ABD geri döndü” Ukrayna üzerinden hayata geçirildi, Washington’ın Avrupa’daki müttefikleri –deyim yerindeyse- hizaya sokuldu.
Amerikan askerleri hiç sorun yaşamadan, hatta neredeyse kapılarda karşılanarak, Doğu Avrupa’ya yerleşti. 2. Irak operasyonu öncesinde ABD’nin Türkiye ile yaşadığı tezkere krizi göz önüne alındığında, Washington’un Doğu Avrupa ülkelerine bu kadar rahat yerleşmesinin önemi ortada.
-
PUTİN KONUMUNU GÜÇLENDİRDİ
Ukrayna öncesinde ABD tüm dikkatini Çin’e yöneltmiş, kendisine resmi “hasım” olarak Pekin yönetimini belirlemiş izlenimi veriyordu. Putin Rusya’sına ise “küresel güç” olmaktan ziyade, “bölgesel güç” muamelesi yapılıyordu.
Ukrayna krizi sayesinde Putin önce doğrudan ABD’yi, ardından da tüm NATO’yu kendisine muhatap hale getirmeyi başardı. Ayrıca tek kurşun atmadan, Batı ittifakı içindeki parçalanmayı da gözler önüne sermeyi başardı.
Ukrayna krizi sayesinde, Batı’da NATO’nun liderliğini üstlendiği güvenlik mimarisine, doğuda Moskova’nın büyük söz sahibi olduğu güvenlik mimarisi alternatif olarak ortaya konuldu. Kazakistan’da yaşananlar, Rusya’nın liderliğini yaptığı Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün müdahalesi, Putin’in “arka bahçesini” pek bir çaba harcamadan “düzenlemesine” yol açtı.
Ukrayna kriziyle eş zamanlı yaşanan Kazakistan olayları sayesinde Putin, Çin’in karşısına da, hem Batı’yla tek başına mücadele eden lider, hem de “Orta Asya’nın tek hakimi” konumuyla, daha güçlü çıktı. Böylece Putin, Olimpiyat oyunları çerçevesinde Pekin’e yaptığı ziyaret sırasında kurulan Rusya-Çin işbirliği masasına, Çin’in devasa gücüne karşılık “eşit ortak” sıfatıyla oturma şansı yakaladı.
-
AVRUPALILARIN SESİ YENİDEN DUYULDU
Ukrayna krizi, Avrupa’nın büyük ülkelerinin de uluslararası alanda silkinip, daha görünür hale gelmelerini sağladı.
ABD’nin büyük baskısına rağmen Almanya’nın yeni Başbakanı Olaf Scholz Rusya’dan ülkesine doğalgaz akışını sağlayacak Kuzey Akım 2 boru hattı projesi konusunda direnebildi. Alman Başbakan’ın Beyaz Saray’da Başkan Biden’a karşı Kuzey Akım’da verdiği taviz, hayata geçmesi için gün sayılan projenin kapatılmasını “Rusya Ukrayna’yı işgal ederse” şartıyla sınırlı kalması oldu. Tersten okumayla, Rusya Ukrayna’yı işgal etmediği sürece, Kuzey Akım 2’nin önü açık olduğunu söylemek mümkün.
Almanya’nın görünürlüğü ayrıca, koalisyon hükümetinin Yeşiller kanadından Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un kimsenin yapmadığını yapıp, Ukrayna krizinin esasını oluşturan Donbass bölgesine ziyaret etmesiyle iyice arttı.
AB’nin diğer büyük ülkesi Fransa’nın kazancı ise, Cumhurbaşkanı Macron’un ülkesindeki seçim öncesinde edindiği prestij oldu. Önce Rusya’yı, ardından Ukrayna’yı ziyaret ederek yaptığı “mekik diplomasisi”, Macron’un uluslararası alandaki görünürlüğünü arttırdı.
AK PARTİ YÜZÜNÜ BATI’YA DÖNDÜ
Ukrayna krizinin önce sıcak çatışmaya doğru ilerlemesi, ardından diplomasi yoluna girmesinin Türkiye’ye ciddi oranda etkisi ise tartışılmaz;
Rusya’dan S-400 alarak NATO içinde “asi” haline gelen, resmen Amerikan yaptırımlarına muhatap olan Türkiye’deki AK Parti hükümeti, krizle birlikte yüzünü Batı’ya, özellikle de NATO’ya döndü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta Ukrayna’ya yaptığı ziyaret bu açıdan okunmalı.
Putin’in Macron’a görüşmek için hızlıca verdiği randevunun, yaklaşık iki aydır Rusya ile Ukrayna arasında “arabuluculuktan” bahseden Erdoğan’a ise verilmediği ortada. Ankara’nın kimi zaman kamuoyu önünde, kimi zaman diplomatik yollardan yoğun ısrarına rağmen Kremlin’den alınabildiği ancak belirsiz tarihli bir Putin ziyareti sözü olabildi. O kadar.
Ukrayna'da çözüm için yeniden, Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna’nın masada olduğu “Normandiya formatına” dönüş umudunun artması ise, Ankara’yı –çabasının aksine- dışarda bırakacak bir gelişme.
Kısacası;
Ukrayna üzerinden AK Parti hükümetinin uluslararası etkinlik arama çabalarının şimdilik boşa çıktığını söylemek yanlış olmaz…