Üçgenin alanı; taban ile yüksekliğin çarpımının yarısıdır
Ne kadar bildik bir ifade değil mi? Söz konusu geometri olunca okuldaki kadim ezberlerimizden biri, bu ifadedir. Üstelik dilimizde yerleşik; üçgen, alan, taban, yükseklik, çarpma gibi ifadeleri belletir bize.
Peki, bize ana sütü gibi helal anadilimizde bu ve benzeri kelimeleri, üçgeni, alanının tanımını; nasıl kazandırdık? Elimde şu anda Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkmış; GEOMETRİ adlı bir kitap var. Yazarı? Mustafa Kemal Atatürk.
Atatürk, Türkçeyi güçlendirme ve dili sadeleştirme sürecinde, geometri kitabı yazımını bizzat üzerine aldı ve bugün kullandığımız tanımları geliştirdi. Başlıktaki üçgenin alanının GEOMETRİ kitabı öncesinde Riyaziye kitabındaki tanımını hatırlıyorum; “Yek müsellesin mesahı sathiyyesi, kaide vü irtifaanın darbının nıfsına müsavidir.”
Peki, Atatürk’ün dile kazandırdığı diğer kelimeler? “boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, kesit, yay, çember, teğet, açı, açıortay, iç ters açı, dış ters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayı, gerekçe…”
56 sayfalık GEOMETRİ kitabını alınız, inceleyiniz ve evreni okuyabilmedeki önemine, Atatürk’ün icat ettiği kelimeler üzerinden bir kez daha tanık olunuz.
GEOMETRİ BİLMEYEN UYGARLIĞA GİREMEZ
Platon; böyle diyor... Evreni kavramada ve soyut düşünmeyi kurmada, geometrinin üstünlüğü tartışılamaz. Matematik dünyasının baş tacı geometri kitabını bizzat Atatürk yazdı ve 1937’de basıldı.
Bugün kullandığımız pek çok kelimeyi, eğitime ve bilime değer veren bir liderin üretmesi, Cumhuriyetimizin kazanımları arasındadır.