Türkiye’nin yöneticilere mi ihtiyacı var, liderlere mi?

D. Ferhat DEMİR
D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Sorunun yanıtı bağlama ve tarihsel koşullara göre değişebilir kuşkusuz. Yöneticiler, başında oldukları organizasyonların (işletme, STK, kamu kurumu, siyasi parti vb.) süreçlerini ve insan dahil tüm kaynaklarını hedefler doğrultusunda sevk ve idare eden kişilerdir. Liderlerden sadece mevcut kaynakları yönetmeleri beklenmez, aynı zamanda geleceği tasarlamaları istenir. Yani bir vizyon çizerek o vizyonunun başarılması için stratejiler geliştirmeleri ve insanlara ilham vermeleri gerekir. Büyük kalabalıklar kimlerden ilham alır? Bu soruya önceki yazılarda kısmen değindim. İnsanları harekete geçirmek için iletişim becerileri hayati önem taşıyor. Frankfurt okulu ve yeni Hegelcilerin özellikle vurguladığı gibi aynılaşmadan bütünleşebilme için müzakereci demokrasi ve iletişim süreçleri son derece kritik. Dolayısıyla liderlerde olması gereken yetkinlikler arasında vücut dili dahil iletişimi en başta sayabiliriz. Ayrıca yöneticilere göre liderlerde özellikle olması gereken beceriler arasında karizmayı vurgulamamız şart. Yığınlar kendileri ile iletişime geçebilen, kendilerinden bir şeyler buldukları ama kendilerinden üstün olduğunu hissettikleri karizmatik liderleri takip ederler. Her yönetici lider olmak zorunda değildir. Esasında işletmelerde liderlere ihtiyaç yoktur, çünkü donanımlı yöneticiler işletmelerin hedeflerine ulaşması için yeterli yetkinliklere sahiptir. Yönetim ve ekonomi literatüründe liderliğe bu kadar vurgu yapılmasını doğru bulmuyor, arkasında konuyu fetişe dönüştüren bir pazar yaratma çabası olduğunu düşünüyorum. Bürokrasi ve otomasyon gibi dinamiklerin işlemediği düzlemlerde ve özellikle kaotik dönemlerde milletlerin, toplumların ve toplulukların liderlere ihtiyacı vardır. Varoluş savaşı verildiği zamanlarda bu ihtiyaç daha da belirginleşir. Merkez Bankası’nın başında lidere ihtiyacımız yok, ehliyetli bir yöneticinin atanması kâfi. Yöneticilerde liderlik kumaşı olup olmadığı gösteren kırılma noktalarından birisi krizlerdir. Bazı yöneticiler krizlerde lidere dönüşür, bazıları ise silinir.

Eğer Türkiye’nin tarihi bir kavşaktan geçtiğini iddia ediyorsanız, liderlik vasıflarını sergilemeniz gerekir. Bunları tekrar edelim: yeni bir vizyon ortaya koymak, buna ulaşmak için stratejiler geliştirmek, bu vizyonu büyük kitlelere anlatabilmek ve insanları harekete geçirmek. Buna bir de dönüm noktalarında cesur kararlar alabilmeyi eklememiz gerekir. Tüm konuştuklarımızı somut bir vaka üzerinden örneklendirelim şimdi: seçim süreçlerinde muhalefet büyük bir liderlik zafiyeti sergiledi. Projelerini basit ve insanları heyecanlandıracak şekilde anlatamadı. Sevgi dili gibi kampanya konsepti tek başına bizim gibi kalkınmaya hasret, geri kalmış ülkelerde yeterli olamaz. Daha da önemlisi, insanları heyecanlandıracak karizmatik bir lider eksikliği temel belirleyiciydi. CHP ısrarla yıllardır teknik bir tonda, bürokrasi kokan rasyonel cümleler kuruyor. Daha önceki yazılarımda vurguladığım gibi bizim insanımız duygularına dokunulmasını ister. Bu hem karakteristik bir özelliğimiz hem de bilişsel gelişim süreçleri ile ilgili. Biz Danimarka ya da Alman halkına sahip değiliz. Muhalefetin doğru kurgulanmış stratejileri olmadığını da net olarak gördük. Süreçlere CHP’nin öncülük etmesi gerekirdi ama CHP maalesef B planı olmayan bir görünümde. 2. tura kaldığında iktidar hemen yeni kampanyasını/reklamlarını yayına sokarken muhalefet “lideri” panik içinde masaya yumruk attı. Yani seçimlerin 2. tura kalması durumunda ne yapılacağını kimse bilmiyordu. Liderlerin bu tip ölümcül öngörüsüzlükler yapma lüksü olamaz. Her detayın düşünülmesi ve planlanması şart. Zaten ilk turun sonuçlarının açıklandığı geceden itibaren muhalefet psikolojik üstünlüğü kaybetti.

Liderler bir illüzyon yaratıp onun içinde yaşayamazlar. Tatbikat planları yapılırken masada akılları ile cephede duyguları ile savaşmak zorundalar. Ana muhalefet, herkesi ilk turda kazanacağı illüzyonuna inandırdı. Gerçeklerden kopukluk, beklentilileri yükselti ve o beklentiler karşılanmayınca büyük bir çöküş yaşandı. Halbuki teşkilatlar ve kamuoyu 2. tur ihtimaline hazırlansaydı, bu moral bozukluğu olmayacaktı. CHP lideri İmamoğlu’nun mahkeme kararının açıklandığı sırada Almanya’daydı ve beyanatı “bunu beklemiyorduk” şeklinde oldu. Buradan öngörüsüzlüğün boyutlarını anlıyoruz. Bu örnek ile sadece kendisinin değil ekibinin de büyük yetersizliği ortaya çıkmış oluyor. 2. Tura giderken verilen bir mülakatta tartışmalı videoların gösterileceğini beklemediklerini söyledi. Bu örnek de geleceği okuyamamanın ve rakibi yeterince tanımamanın göstergesi. Strateji, temenniler ya da sadece mevcut kaynaklar üzerine değil koşulları şekillendiren rakip üzerine kurulur. Bazen tarihi fırsatlar hayatta sadece bir kez gelir. Bana göre Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı olma şansını kendisine yapılan çağrıyı havada bırakarak kaybetti. Liderliğin aynı zamanda bir cesaret meselesi olduğunu tekrar tekrar vurgulamamız gerekir. Mustafa Kemal Atatürk askeri okuldan hocasını ve çoğu silah arkadaşlarını karşısına alarak taarruz planlarını hayata geçirdi. Liderlikten çok uzak bir görüntü sergileyen diğer siyasi parti başkanlarını fırsat olursa zamanla analiz ederiz. İmamoğlu eğer cesaretini kaybetmez ve cepheyi büyütebilirse yaşından ve performansından dolayı bir lidere dönüşebilir. İyi bir ekip kurması ve stratejik hareket etmesi gerekiyor. Strateji bazen en doğru zamanı beklemektir, bazen hiç beklenmeyen anda ortaya çıkmaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutluluk ekonomisi 11 Eylül 2024