Türkiye’nin inandırıcılık sorununu aşması lazım
Cumhurbaşkanımız son zamanlarda yaptığı muhtelif açıklamalarla Suriye ile barış müzakereleri yapmaya hazır olduğunu açıklamış bulunuyor. Beyanına göre, aile olarak Esad ailesiyle araları geçmişte iyi olmuş, hatta onlara tatil için ev sahipliği bile yapmışlardır; bugün de aynı ilişkinin kurulmaması için bir neden yoktur. Sayın Erdoğan’ın düşüncelerini diğer kabine üyelerinin de paylaştığı anlaşılıyor. Nitekim, Milli Savunma Bakanı demeçleriyle Cumhurbaşkanının heyecanını paylaştığını açıkladı. İlginçtir ki, aynı bakan kısa bir süre önce Esad ile müzakerelerin başlaması için önce Esad’ın ülkesinde serbest seçim yapması ve temsil gücü daha yüksek bir hükümete sahip olması gerektiğini ifade etmişti. Suriye ile çatışmanın başlangıcı da bu soruna dayandığından, konuşması adeta müzakerelerin başlamaması için söylenmişti ama Sayın Bakan’ın Cumhurbaşkanından esinlenerek görüşlerini değiştirdiği anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanımız bölgenin diğer liderleriyle arasındaki ilişkiyi kişisel ilişkiler olarak kavramsallaştırıyor. Böyle olunca da, Suriye başkanı ile derhal buluşarak aralarındaki sorunları görüşmek ve ihtilafları çözmek için görüşmeleri başlamakta herhangi bir engel görmüyor. Kısa süre içinde buluşup görüşmelere başlamayı beklediğini de ifade etmiş bulunuyor. Türk hükümeti ve hükümeti destekleyen basın da, Suriye liderinin Türk askerinin Kuzey Suriye’den çekilmesinin müzakerenin önşartı olmadığını açıklamasını Esad’ın en kısa sürede müzakere yapmaya hazır olduğu biçiminde yorumluyorlar.
Suriye parlamentosunda yaptığı konuşmaya baktığımızda, Türk askerinin Suriye’den çekilmesinin müzakere konularından birini oluşturacağı açık olmakla beraber, Bay Esad’ın müzakerelere başlamadan önce Türkiye’den başka bekleyişleri olduğu da görülüyor. Eğer bendeniz Bay Esad’ın bekleyişlerini doğru anladıysam, kendisi ortaya ana sorunları ve müzakere konularını belirleyen bir çerçeveyi içeren daha sistemli bir yaklaşımın konmasını benimsiyor. Ben şahsen Esat’ın Türkiye’nin barış isteğinin samimiyetinden kuşku duyduğunu da tahmin ediyorum çünkü Türkiye Esad’a karşı kullandığı Sünni Müslüman gruplarına desteğini tamamen sonlandırmışa benzemiyor. Türkiye’nin taahhütlerine ne kadar güvenebileceği sorusu da Esat’ın zihnini kemiriyor olabilir.
Türkiye’nin Suriye ilişkilerini yeniden barış zeminine oturtmayı istemesinin anlaşılabilir nedenleri bulunuyor. İlk ve önemli olarak, ABD, bilhassa ülkede petrol üretilen bölgeleri kapsayacak şekilde Suriye’ye daimi yerleşmeyi öngörüyormuş gibi davranıyor. Kendisine ortak olarak da Suriyeli Kürtleri seçmiş durumda. Suriye’deki varlığını örtecek mazeret olarak İslam Devleti yandaşlarına karşı mücadele ettiğini ileri sürüyor. Amerikalılara göre, Türkiye dahil bölgedeki ülkeler İŞİD ile mücadeleden uzak dururken, YPG/PYD mücadeleyi şartsız desteklemeyi benimsemiştir. Türkiye ise buradaki Amerikan mevcudiyetini bir sorun olarak görmekte ve varlığını Amerika’ya dayandıracak bir Kürt devletinin kurulmak istendiğinden kuşkulanmaktadır. Bu ülke Arap-İsrail çatışmalarında başta Suriye olmak üzere Arap ülkelerine cephe alacaktır. Türkiye ayrıca Amerikalıların Kuzey Suriye’nin etnik yapısını değiştirme çabasında Kürtlere yardımcı olduklarını, böylece kurmak istedikleri Kürt devletinin Akdeniz’e kadar uzanmasına çalıştıklarından endişe etmektedir.
İkinci olarak, Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır. Eğer Suriye’de sınırların değiştirilebileceği fikri uygulanırsa, bu yaklaşım bölgede diğer sınırların da değişmesinin kapısını aralayacak, daha büyük çatışmaların yolu açılmış olacaktır. Bu nedenle doğacak çatışmalardan kimin kazançlı çıkacağı, cevabı önceden kestirilemeyecek bir sorudur. Üçüncü olarak, Türkiye Suriye ile birlikte hareket ederek bu ülkeden (belki de Irak’tan) toprak almayı öngören Kürt planlarını engellemek istemekte, yoksa bir sonraki aşamada toprak taleplerinin Türkiye’ye yöneleceğinden çekinmektedir. Dördüncü olarak, Suriye’ye müdahale Türkiye’ye büyük maliyet yüklemiştir. Her ne kadar açıkça söylenmese de, Türk ekonomisinin tedaviye muhtaç haline yol açan nedenlerden biri de bu eylemdir. Ekonominin istikrarının yeniden inşası için Suriye’deki harcamaların azaltılması önem taşımaktadır. Son olarak Türkiye, Suriye’ye müdahalesinden kaynaklanan göçü kabul ederken, bunun ulaşacağı boyutu öngörememiş, gerek ülkenin iç barışı ve huzurunun gerek Avrupa Birliği ile ilişkilerinin büyük zorluklarla karşılaşacağını kestirememiştir.
Rusya ve İran kendi çıkarları açısından Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin iyileşmesini istemektedirler. Onların cesaretlendirmesi, geçmişte Türkiye ile görüşmekten uzak duran Esad’ın da müzakereye yanaşmasını kolaylaştırabilir. Fakat, yukarda göstermeye çalıştığım gibi, bu ülkelerin çabası olmasa bile, Türkiye ve Suriye’nin görüşerek anlaşmazlıklarını gidermeleri için yeterli neden bulunmaktadır. Ancak Türk lider kadrosu, bir inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya olduğunu kabul ederek, bunu düzeltmek için gerekli önlemleri almak zorundadır.