Türkiye’nin ihracatının niceliği ve niteliği
Mert Can Duman
Yaklaşık 250 yıl önce iktisadın babası olarak kabul edilen Adam Smith yazdığı ‘Ulusların Zenginliği’ adlı kitabında, dış ticaretin daha fazla büyüme ve refahı beraberinde getiren bir husus olduğunun altını çizmişti ve zaman içerisinde dış ticaretin ülkelerin ve küresel ekonominin büyümesinde ve refahında katkı sağlayan dinamiklerin başında geldiğini farklı dönemler itibarıyla tecrübe ettik. Dünya ne zaman ki korumacı ticaret politikalarının hüküm sürdüğü bir döneme girdiyse büyüme yavaşlamış, aksine ticaretin kolaylaştırılması rüzgârlarının estiği dönemlerde ise büyüme ve refah artışı hızlanmıştır.
1995 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü’nün tabiri caizse demlenmesiyle birlikte 2000’li yıllarla beraber başlayan ticaretin kolaylaştırılması adımları, tüm dünyada dış ticaret ile beraber ekonomik aktivitenin de ivmelenmesini beraberinde getirdi. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) verilerine göre 2000 yılından tüm dünyayı kasıp kavuran 2009 Küresel Ekonomik Kriz’e kadar geçen dönemde küresel ihracat değer bazında yıllık ortalama %12,4 artarken aynı dönemde küresel ekonominin yıllık ortalama büyüme oranı %4,3 düzeyinde gerçekleşti. Küresel krizin hemen sonrasındaki toparlanma sürecindeki ‘patlama’ etkisinin ardından dış ticaretteki ivme düşüşüyle birlikte küresel ticaret büyümeyi desteklemekten ziyade katkı vermekte zorlanan bir unsur haline dönüştü. Öyle ki, krizden toparlanma sürecinin ardından küresel ihracat endeksindeki yıllık değişim ile yıllık büyüme oranına baktığımızda biri salgın sonrasına denk gelmek üzere yalnızca iki yıl küresel ihracattaki reel değişim küresel büyüme oranının üzerinde kalabildi.
Bahsini geçirdiğimiz bu dönemde küresel ticaret hızlı dönemlerine özlem duyarken Türkiye ihracattaki hızlı büyümesiyle dünya ihracatından daha fazla pay almayı başarmış durumda. 2002’den bu yana küresel ihracat 3,6 katına ulaşırken bu dönemde Türkiye’nin ihracatı ise 7,1 katına ulaştı. Bunun sonucu olarak UNCTAD verilerine göre 2002 yılında küresel ihracat hacminden yalnızca %0,55 pay alan ülkemiz 2023 yılının sonuna geldiğimizde bu oranı %1,07’ye yükseltti (Bu noktada Türkiye’nin küresel ticaret hacminden aldığı payın da söz konusu dönemde %0,7’den %1,3’e yükselttiğini ilave etmekte fayda var).
Türkiye ekonomisinin dış ticaret ile birlikte yüksek büyümeye ulaştığı dönemlere ilişkin getirilen eleştirilerin başında ihracatın ithalata olan bağımlılığı ve söz konusu büyümenin dış ticaret açığının derinleşmesini beraberinde getirdiği olmuştur. Bu bağlamda, ülkelerin dış ticaretteki performansları kadar söz konusu performansların kırılganlık dinamikleri çerçevesinde sürdürülebilirliğinin değerlendirilmesi de büyük önem arz ediyor. Dış ticaret açığımızın ihracatımıza oranı, %9 büyüdüğümüz 2005 yılında %58,9, %8,4 büyüdüğümüz 2010 yılında %62,9, %11,2 büyüdüğümüz 2011 yılında %78,5 ve %8,5 büyüdüğümüz 2013 yılında %61,5 oranında gerçekleşerek büyüme dönemlerimizin dış ticaret açığını derinleştirdiği savını doğruluyor.
Yüksek büyüdüğümüz kimi dönemlerde dış ticaret açığının ihracatımıza oranının görece düşük seyretmesi söz konusu dönemlerin iç talebin ivmelenmesiyle büyüdüğümüz dönemler olduğunu işaret etmekle birlikte Mayıs 2023 seçimlerinin öncesinde %48’e kadar ulaşan oranın hemen ardındaki dönemde kademeli olarak Mayıs 2024 itibarıyla yıllıklandırılmış bazda %33,5’e kadar gerilemesi, ihracata dayalı büyümemizin dış ticaret açığı yönünden ortaya çıkarabileceği kırılganlıkların bertaraf edilmesi açısından sevindirici bir gelişme.
Değer ve ivme olarak ihracatta dünyadan olumlu ayrıştığımız bir gerçek. Ancak nicelik kadar niteliğin de önemli olduğu dış ticarette katma değerli ve yüksek teknolojili ürün ihracatında hala arzu ettiğimiz seviyede değiliz maalesef. Yine UNCTAD’ın mevcut veri seti ışığında 2005 yılından bu yana değer bazında %137 artan küresel ihracattan %246’lık artış ile olumlu ayrışsak da söz konusu dönemde küresel ihracatın birim değeri %48,4 artarken bu dönemde bizim ihracatımızın birim değerinin artışı %24,7’de kaldı. İhracatımızın katma değeriyle birlikte ihracatımızın lokomotifi konumundaki imalat sanayi ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payını uzunca bir süredir atalet içinde olduğumuz %3 düzeyinin üzerine taşımak öncelikli ev ödevlerimiz arasında.