Türkiye’nin ibretlik enflasyon macerası
Türkiye’nin enflasyon serüveni ders kitaplarında vaka çalışması olarak rahatlıkla yer alabilecek nitelikte bir hikâyedir. Ekonomi kitaplarında anlatılanların doğruluğunu destekleyecek bir örnektir. Kitabın aksine davranıldığında enflasyonun nasıl yükseldiğini açıkça ortaya koyan bir deneyimdir.
Merkez Bankası 2021 ortasından itibaren beklentilerin ve ekonominin, hatta geçmişte kendisinin defalarca söylediğinin aksine davrandı ve yüzde 15-20 aralığında seyreden enflasyonu yüzde 80’lere kadar taşıdı. Enflasyonun katılaşmasına ve ciddi bir atalet oluşmasına göz yumdu.
Özellikle sabit gelirliler ve düşük gelir grupları bu süreçte büyük yaralar aldı. Gelir dağılımı bozuldu. Reel ücretler enflasyonun işçi ücretlerini aşındırması nedeniyle keskin bir şekilde düştü. Yoksulluk arttı. Düşük reel ücret faturası, şirketlerin negatif borçlanma maliyetleri ve teşvik kaynaklı büyüme özel sektör karlarını ise çoğalttı. Sonucunda işgücünün refahtan aldığı pay azaldı; sermayenin payı ise arttı.
Seçimlerin ardından Banka’da yönetim ve ekonomi yönetiminde ise yaklaşım değişti. TCMB karar organı olan Para Politikası Kurulu’na yeni üyeler geldi. Bankanın duruşu 180 derece değişti. Artan enflasyonun peşinden koşturan Merkez Bankası, o gün bugündür soluksuz bir şekilde faiz arttırıp duruyor.
Önceki yönetimin gevşek para politikaları nedeniyle şimdi olması gerekenden daha bozuk bir görünümle karşı karşıya kaldığı için de olması gerekenden daha sıkı adımlar atmak zorunda kalıyor. Toplam 133 gün görevde kalabilen Naci Ağbal bu sürede faizi 8,75 puan arttırarak 19’a çıkarttığı için eleştirilmiş, yerine gelen yönetim ise faizi yüzde 19’dan alıp 8,50 ‘ye kadar indirmişti. Şimdiki başkan göreve geldiğinden bu yana faizlerde toplam artış ise 21,5 puanı buldu.
Merkez Bankası bu ay da piyasaları şaşırtmadı, beklentilere uygun olarak politika faizini 500 baz puan arttırdı. Geçen toplantıda olduğu gibi 750 puan arttırması gerektiğini düşünenler de vardı ama neredeyse kimse 500 puanın altını beklemiyordu. Bence de 750 puanlık arttırım daha etkili ve güçlü olabilirdi.
Merkez Bankası kararını açıklarken, önceki toplantıda olduğu gibi “dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için” parasal sıkılaştırma sürecinin devamına karar verildiğini vurguladı.
Bir durum tespitini yaparken enflasyonun “temmuz ve ağustos aylarında öngörülenin üzerinde” gerçekleştiği hatırlatarak “Yurt içi talepteki güçlü seyir ve hizmet fiyatlarındaki katılık devam ederken, petrol fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinde süregelen bozulma enflasyonda ilave yukarı yönlü baskı oluşturmaktadır” dedi. Ve bu noktada enflasyonun yılsonunda Enflasyon Raporu’ndaki tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredeceği öngörüsünü paylaştı. Bu değerlendirmeler PPK’nın neden aralıksız bir şekilde politika faizini yükselttiğini açıklıyor. Aynı zamanda durumun ciddiyetini de ortaya koyuyor.
Bu sıkılaşmaya rağmen üç aydır enflasyon artmaya devam ediyor ama bu atılan adımların yanlış olduğunu göstermez; bekleyişlerin ne kadar bozulduğunu ve enflasyonun ne kadar katılaştığını gösterir. Merkez Bankası faiz oranında yapılan değişiklik enflasyon üzerindeki etkisini faiz, varlık fiyatları, döviz kuru ve beklentiler olmak üzere dört kanaldan gösterir. “Ekonomide faiz oranlarında yapılan değişikliğe uyumun sağlanması zaman alır.” Dolayısıyla “faiz artıyor ama enflasyon düşmüyor aksine artıyor” demek doğru değildir, erken varılmış bir yargıdır. Şimdi yapılan sıkılaşmanın etkisini hemen şimdi değil ama önümüzdeki aylarda göreceğiz.
İstikametin doğruluğu konusunda neredeyse piyasalarda oluşmuş bir görüş birliği var. Merkez Bankası da “Enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar parasal sıkılaştırma gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirilecektir” diyor. Burada tartışılması gereken zamanlama ve artışların ölçüsüdür. Görünen o ki; Merkez Bankası’nın faiz artırımları önümüzdeki aylarda da devam edecek. Tehlike Merkez Bankası’nın çeşitli nedenlerle daha çekingen davranıp, “olması gerekenden” daha yavaş hareket etmesidir.