Türkiye’nin geleceği Avrupa’da

Jale ÖZGENTÜRK
Jale ÖZGENTÜRK Ekonomi Fısıltıları

Dünya yeni bir yıla daha girdi. Hızla değişen dünyanın gündeminde dijital devrim, robotlar, yapay zeka, birbiriyle konuşan makineler var.

Türkiye bu değişimin neresinde? Biliyoruz ki 165 milyar dolarlık ihracatımız içinde yüksek teknolojili sanayi ürünleri ihracatımız 1990’ların başında olduğu gibi hala yüzde üç düzeyinde.

Patent konusunda dünya sıralamasında ilk 20’ye bile giremiyoruz. Kısır siyasi tartışmalar, kutuplaşmalarla boğuluyoruz.

Peki bu olumsuz tablonun arka planında neler oluyor? Türkiye’nin sanayicileri, karar vericileri ne düşünüyor ve geleceğe nasıl hazırlanıyor?

İşte bu söyleşilerde bu sorulara yanıt aramak istiyorum. “Gelecek Konuşmaları” başlığı bu nedenle seçildi.

İlk sohbeti ise Türkiye’nin ilk sanayi kuruluşlarından Eczacıbaşı’nın ikinci kuşak patronu Bülent Eczacıbaşı ile başlatıyoruz.

--

Sizinle tanışalı 30 yıl olmuş. 1990’lardan söz ediyorum. Siz TÜSİAD Başkanı’ydınız. Türkiye’nin o yıllardaki fotoğrafı nasıldı?

Siz böyle söyleyince kulağa bir ömür gibi geliyor! Berlin Duvarı’nın yıkıldığı, tek kutuplu bir dünyaya geçmeye başladığımız, internetin yavaş yavaş hayatımıza girdiği yıllar... Dışa açılma yıllarının ardından ortaklıklarla yeni bir dönemin kapısını araladığımız; sanayi kuruluşlarının kent merkezlerini terk ettiği ve yerini hızla büyüyen hizmetler sektörünün aldığı yıllar. O yıllar, uluslararası pazarlarda rekabet edebilecek güce ulaştığımız, ancak enflasyon, finansal ve ekonomik krizler ile siyasi istikrarsızlık üçgeninde tekrar tekrar sınandığımız yıllardı.

Kritik dönemeçler nelerdi sizce?

Son 30 yılda, ülkemiz pek çok kritik dönemeçten geçti. İlk bakışta ekonomi cephesinde, 1996’da Avrupa Birliği ile yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşmasını, 1999 Marmara Depremini, 2004 ‘te yine Avrupa Birliği ile resmen başlayan üyelik müzakerelerini; 2004-2009 arasında üretimde sağlanan verimlilik artışını ekonomi tarihimizin önemli dönüm noktaları olarak sayabiliriz.

1990’ların sonunda internetle birlikte dünya yeni bir döneme girdi. Yeni kavramlar gündemimizde. İnovasyon-Ar-Ge-tasarım-Endüstri 4.0, yapay zeka. Bu kavramlar iş dünyasını nasıl etkiledi?

Değişimden kaçış yok. İş insanlarının bu kavramları bugün gündemlerinin dışarısına çıkartma lüksü yok. İhracatla işini büyüten bir iş dünyasının, yenilikçilikte ve markalaşmada geri kalmasının güç olduğunu düşünüyorum. Sürdürülebilirliğin tek yolunun yenilikçilikten geçtiğini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle, araştırmaya, geliştirmeye ve markalaşmaya da yeterince kaynak ayırıyorlar. Türkiye’de hemen her ortamda, teknoloji, yenilikçilik ve girişimcilik üzerine yıllardır konuşuyoruz, düşünüyoruz. Olumlu adımlar azımsanmayacak kadar çok. Ancak henüz toptan bir dönüşümü mümkün kılacak, gelişmiş ekonomilerle aramızdaki farkı kapatmaya yetecek katma değeri yaratacak bir seviyede değil.

EKONOMİK ATILIM GEREK

Ancak fark hızla açılıyor… Türkiye yavaş mı kalıyor?

Bu şekilde sormakta çok haklısınız. Zira akıntıya karşı yol almak hiç de kolay değil. Çok iyi anımsıyorum: 24 Ocak 1980 kararları ile dışa açılmamızın başlamasının üzerinden on yıl geçtiğinde yüksek teknolojili sanayi ihracatının toplam ihracatımızdaki payı yüzde üç düzeyindeydi. Bugün hâlâ yüzde üç-dört dar bandı içerisinde. Yüksek teknolojili ürün ihracatı sıralamasında dünyada ne yazık ki hala çok gerilerdeyiz. Türkiye’nin, dövizi değerli tutan politikalardan vazgeçerken bir yandan da ihracat yapısında dönüşümü destekleyecek politikalarla, dış borçlanma engelini kırabilecek bir ekonomik atılıma ihtiyacı var.

Bu atılım nasıl olacak?

Ekonomik tecrübemize baktığımızda, her atılım döneminde anahtar sayılabilecek politika seçimlerinin başarımızda nasıl olumlu rol oynadıklarını görebiliyoruz. Şimdi temel sorumuz şu: “İnovasyona ve ileri teknolojilere dayalı, yüksek katma değerli ürünler üreten sektörler nasıl geliştirilebilir?” Sanayi politikalarıyla kalıcı sonuçlar alabilmek uzun vadeli, istikrarlı ve tutarlı çabalara bağlı. Örneğin yeniliğe hevesli yeni kuşaklar yetiştirmek için kurgulanacak bir eğitim sisteminden sonuç almak on yıllar sürebiliyor; STEM temelli çağdaş bir eğitim başarının ön koşulu. En önemlisi ülkemizde, dış borca dayalı bir büyüme modelinden ihracata dayalı bir modele geçişi destekleyecek sanayi politikalarından etkin bir şekilde yararlanmayı hedefleyebiliriz.

Türkiye’de bu kavramların, bu değişimin yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

Ülkemizde teknolojiyi çok yakından takip eden, ürün ve hizmetlerini hızla yeni teknolojilere adapte ederek rekabette fark yaratan sektörlerimiz, firmalarımız var. Sayıları hiç de az değil. Buna karşılık, durumun böyle olmadığı sektörlerimiz de bulunuyor. Ancak genel olarak baktığımızda, üretimde verimlilik; ihracat tarafında da katma değer artışımızın, dünyanın gelişmiş ekonomilerinin gerisinde olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu yeni dünyada yapay zekâ gibi oyunun dinamiklerini değiştiren son derece güçlü unsurlar var. Bizi geleceğe taşıyan trenin lokomotifi “yenilikçilik” olacak. Yenilikçilik, kuruluşlar için özel olarak yönetilmesi gereken bir süreç haline geldi.

Yenilikçilik konusundaki gelişmeler umut verici mi?

Ülkemizde girişimcilik kısmında büyük bir heyecan gözlemliyoruz. Geçmişe kıyasla gençlerin bu alanda kendi işlerini kurmak, kendi yollarını açmak, yeni ürünler ve iş kolları kurma istekliliğini de merakla izliyorum. Ülkemizi dünya ekonomisi içinde hak ettiği yere ulaştırmanın başka bir yolu da yok. Türkiye’nin girişimcilik potansiyeline ve iyi yetişmiş insan gücüne dayanan bir atılımla, karşılaşacağı güçlükler ne olursa olsun, çok ayrıcalıklı bir konuma gelebileceğini düşünüyorum.

MUASIR MEDENİYET KUZEY YILDIZI

Nasıl bir Türkiye hayaliniz var?

Ülkemizin geleceğini, eğitimden sağlığa, kamu hizmetlerinden sanayiye ve hizmetler sektörlerine kadar çeşitli alanlarda değer üreten, sağlıklı ve çağdaş kurumların varlığında görüyorum. Dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer alan, bilim, kültür ve sanat alanındaki başarılarıyla gurur duyduğumuz bir Türkiye hayal ediyorum. “Muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefini gideceğimiz yönü gösteren kuzey yıldızı gibi görüyorum. Eğitilmiş insan kaynağımız, rekabete dayalı ekonomik düzenimiz ve sağladığımız makroekonomik istikrar ölçüsünde başarılarımızı sürdürülebilir kılacağımızı düşünüyorum.

Eczacıbaşı topluluğu olarak bu değişime siz nasıl hazırlanıyorsunuz?

Biz de Eczacıbaşı Topluluğunda, yenilikçiliği, planlı, hedefleri belirlenmiş, performans ölçüleri konmuş bir yönetim etkinliği olarak geliştirme yolunda ilerliyoruz. Bu noktada, inovasyon ve tasarım odaklı düşünmenin önemli bir rekabet avantajı yarattığına inanıyoruz. Önceliğimiz yetkinlik ve rekabetçiliğimizin yüksek olduğu seramik, tüketim ürünleri, sağlık ve doğal kaynaklar alanlarında mevcut pazarlarımızda daha da büyümek, yeni pazarlara yatırım yapmak.

Nasıl bir Eczacıbaşı hayal ediyorsunuz?

Bugün, 77 yıl önce içinde bulunmadığımız pek çok sektörün içindeyiz. Belki bugünden öngöremediğimiz alanlarda üretim yapan, pazarlarını ve üretim yaptığı ülkeleri bugüne göre daha da çeşitlendirmiş, ama her zaman Türkiye pazarına öncelik veren, temel değerlerini her zaman korumuş, kimliğini hemen tanıyacağınız bir Eczacıbaşı diyebilirim. Zamanla, her şey gibi, şirketler de değişiyor. Fabrikaları değişiyor, stratejileri değişiyor, bazen isimleri değişiyor, ortaklık yapıları değişiyor, bazen temel amaçları bile değişebiliyor. Ancak temel değerleri değişmedikçe, kimliklerini, karakterlerini koruyabiliyorlar.

EKONOMİ ZORLU BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR

Günümüze dönersek 2019 nasıl bir yıl oldu?

Ekonomimiz zorlu bir dönemden geçiyor. Türkiye ekonomisi dünyadan bağımsız bir ekonomi değil. Uluslararası dalgalanmalardan her ülke gibi biz de etkileniyoruz. Ayrıştığımız noktalar, kendimize has sorunlarımız da var. Türkiye’nin ekonomi alanındaki performansının özellikle Avrupa Birliği ile doğrudan ilişkili olduğuna inanıyorum. Bazı zorluklar ve fikir ayrılıklarına rağmen, Türkiye’yi AB ile ortak bir geleceği, değerleri ve ilkeleri kapsayan bir bütünün parçası olarak görüyorum. Son dönemde özellikle ABD ile yaşanan sorunlar, ticaret savaşları, bölgesel ve küresel belirsizlikleri arttıran gelişmeler karşısında AB üyesi ülkelerin –görece- olumlu yaklaşımları, bu ortak geleceğin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

YATIRIMLARIMIZ SÜRECEK

Eczacıbaşı için 2019 nasıl geçti?

2019’da işlerimizi dinamik bir şekilde yönettik ve yılı başarılı bir şekilde kapatıyoruz. Yurt içinde reel büyüdüğümüz, yurt dışında da gücümüzü koruduğumuz bir yılı geride bırakıyoruz. Portföyümüzün çeşitlendirilmiş yapıda olması dış kırılganlıklara karşı denge sağladı. 2019’da önümüzdeki dönem büyümemize katkıda bulunacak yatırımlara devam ettik. Gelecek yıl da bu yatırımlarımız sürecek.

Türkiye ve Eczacıbaşı Topluluğu olarak ihracatımızın yüzde 50’sinden fazlasını Avrupa’ya yapıyoruz. 2020’de ılımlı seviyelerde büyüme bekliyoruz. 2020 ve sonraki yılları kurgularken büyüme iddiası olan, ancak olası olumsuzluklara karşı da önlemler içeren bir plan hazırladık.

İSTANBUL MODERN 2021’DE YENİ BİNASINDA

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı’nın geleceği nasıl şekillenecek?

Kurucumuz Merhum Nejat Eczacıbaşı özel girişimde gerçek ölçünün, “toplumun varlığını artırmadaki başarı düzeyi” olduğuna inanırdı. Bu nedenle toplumsal yaşamın farklı alanlarında katkıda bulunmak kurumumuzun geleneğinde var. Topluluğumuzun sosyal yatırımlarında özellikle kültür ve sanatın önemli bir ağırlığı bulunuyor. Sanatın her alanda iyileştirici gücüne, bu kanı giderek daha çok paylaşıldıkça ülkemizin de daha fazla kalkınacağına, mutluluk ve refahına katkı sağlayacağına içtenlikle inanıyoruz. Genelde kurumların kamu yararına çabaları “sosyal sorumluluk” olarak tanımlanıyor, biz kendimize saygı olarak görüyoruz.. Kültür-sanat alanında yakın gelecekte atacağımız yeni adımlardan da heyecan duyuyoruz… İstanbul Modern’in yeni binası, dünyaca ünlü mimar Renzo Piano’nun tasarımıyla inşa ediliyor. İKSV, etkinlik yelpazesini ve içeriklerini sürekli olarak yeniliyor. Umuyorum, hep böyle devam edecek!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Batik’te yolun sonu mu? 04 Şubat 2020