Türkiye’nin eğitim strateji ve politikalarında köklü dönüşüm şart
Çok parametreli ‘eğitim’ konusunun tam kalbinde, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maslak yerleşkedeyiz. 250 yıllık bu bilim yuvasının Türkiye için anlam ve derinliği büyük. Ülkemiz için önemli çözüm ve açılımlar getirmeye çalışarak, Türkiye’nin eğitim stratejilerini multidisipliner bir bakışla DİPFRİZ’den çıkarıyoruz. Kampüsünde nice politikacılar, mühendisler ve bilim insanları yetiştirmiş bu kutsal bilim yuvasında, İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları (GVO) Murahhas Azası Prof. Dr. N. Lerzan ÖZKALE ve İTÜGVO Yönetim Kurulu Üyesi Lütfi YENEL ile beraberiz.
■ Türkiye ve dünya eğitimde son derece zorlu süreçlerden geçerken, hepimizin daha duyarlı olduğu bir alan olmaya devam ediyor eğitim... Eğitimde çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor? Türkiye’nin yeni stratejileri nasıl olmalıdır?
ÖZKALE: BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ‘Nitelikli Eğitim’ stratejik bir başlık olarak kondu, biliyorsunuz. Sadece ülkemizde değil, dünyada da hararetle tartışılan bir konu oldu. Eğitim nitelikli olmak zorunda çünkü yeni endüstri çağında nitelikli emeğe olan ihtiyaç hızla büyüyor. Makineler daha basit işleri yapar hale geliyor. O makineleri de daha nitelikli hale getirecek olanlar daha nitelikli emek sahipleridir. Bu kişiler yazılımcılar, araştırmacılardır…
Yeni ve daha kapsayıcı bir ekonomi olma hedefi, dünyada yeni bir ekonomik sistem inşaatı hepimizi bu yeni kavramlar üzerinde düşünmeye zorluyor. Niye kapsayıcı çünkü bir toplumda tüm fertler kapsanmadığı zaman toplumda kaçınılmaz bir atalet oluşuyor. Çalışanlar ya da nitelikli emeğin üretildiği katma değer herkes için mutluluk ve refah sağlayamıyor. Geride kalanların geride bırakılmaması anlamında ‘kapsayıcılık’ boyutuna bir vurgu getiriyoruz.
Bu iki noktadan hareketle, 20. yüzyılda beklenen yaşam sürelerinin uzadığını ve mutlak yoksulluğun azaldığını söyleyebilecekken; iki, iki buçuk yıl pandemi yaşanınca bunların tekrar artış gösterdiği ülkelerle karşılaşıyoruz. Ne yazık ki bunlar alt ve orta gelir grubundaki ülkeler… Burada dikkatimi çeken en önemli gösterge öğrenme yoksulluğundaki artıştır… Ne yazık ki ülkemiz üst orta gelir grubundayken, alt orta gelir grubuna kayıyor. Bu gidiş durdurulmalı.
YENEL: “İnsan yaşamının kalitesini arttıran bir büyüme değilse hiçbir anlamı yok” diyor Yeni Zelanda Başbakanı. Bu dünyamızdaki 1. trend… Bir şekilde büyüyebilirsiniz ama insan yaşamının kalitesini arttırarak gelişmektir, kalkınma… Tüm sektörleri dönüştürecek olan güç ise eğitimdedir. İTÜ Maslak yerleşkesinde olmakla çok şanslıyız. Üniversitemiz, okullarımız ve Teknokent hepsi bir arada. Biz bu kurumlar arasındaki sinerjiyi artırdıkça hedeflerimize daha kolay ulaşabiliyoruz.
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları (GVO) Murahhas Azası Prof. Dr. N. Lerzan Özkale ile Dünyada yeni bir ekonomik sistem inşa edilirken, iş ve endüstri yaşamı üzerine etkileri konusunda, keyifli bir 'Dipfriz Sohbeti' gerçekleştirdik.
■ Peki, Lerzan Hocam okuyucularımıza öğrenme yoksulluğunu açabilir miyiz?
ÖZKALE: Öğrenme yoksulluğu, 10 yaşındaki bir çocuğun basit bir metni okuyup anlayabilme oranıdır. Bu oranın yüzde 70’e ulaştığı tahmin ediliyor. Oysa öğrenme yoksulluğu oranı pandemi öncesinde yüzde 54’e kadar indirilebilmişti. 2,5 yılda eşitsizlikler yüzde 14 eğitimi vurdu. Buradan hareketle nitelikli eğitim çok büyük önem kazanıyor. Peki, nedir bu nitelikli eğitim? Nitelikli bir eğitim, tabii ki nitelikli öğretmen ve nitelikli bir eğitim sistemiyle gerçekleşir. Bilim temelli programlar, mühendislik ve teknik beceriler ve bilgi iletişim teknolojileri alanındaki varlık biçimleriyle gerçekleşir. Nitekim bu altyapısı sağlam olan dijital dönüşümünü tamamlamış ülkeler bu başarıda en ön sıralarda yer alıyorlar. Güney Kore, Finlandiya, Hollanda, Yeni Zelanda ve İsviçre gibi ülkeler ilk sıralarda.
■ Finlandiya örneği beni biraz nüfus açısından düşündürüyor. İktisadi kalkınma nasıl olmalı?
ÖZKALE: Ben iktisat alanında çalışan biri olarak 2000’li yılların başından itibaren iktisadi kalkınmanın başarılmasında en önemli faktörün eğitim olduğunu göz önünde bulundurarak bu alana yoğunlaştım.
■ Ben de bir iktisatçı olarak sizinle tamamen aynı fikirdeyim. Avrupa bunu nasıl başardı?
ÖZKALE: Avrupa, eğitimde ulusal değil küresel davranarak başardı tabii ulusal hedeflerini göz ardı etmeden. Küresel yetiştireceğiniz insanların ‘küresel’ aktörler olarak geleceğe katkı sağlayacaklarını öngörmemiz lazım.
■ Peki, ya beyin göçü? Uçup gitmelerine göz mü yumacağız?
ÖZKALE: Türkiye’de çocuklarımıza yabancı dil edindirme konusunda başarılı olduğumuz söylenemez. Ayrıca üniversite açtım demekle de iş bitmiyor. Önce fiilen, o üniversiteye ihtiyaç var mı, diye sormamız gerekiyor. Ulusal kaygılar tabii bir tarafta duracak. Ama ücretleri daha çekici ise gençlerimiz gidip deneyecekler tabii. Önemli olan ülkeleri için düşünüp, çözüm üretmeyi bırakmamaları olmalıdır.
■Eğitim ve ekonomi ilişkisinde temel trendler neler? Kalkınmada insan odaklı yaklaşım ve mesleklerde multidisipliner yaklaşım dışında hangi majör trendlerden söz edebiliriz?
YENEL: Bildiğiniz üzere, ‘dijital transformasyon’ dediğimiz bir konu var. 1970’lerde, 1980’lerde bazı verilerin sinyallerle işlenerek aktarılması, saklanması ve paylaşılması söz konusu oluyordu. Bunlar dijital transformasyon diyebileceğimiz bir boyut kazandı. 1991’de Tim BurnersLee’nin World Wide Web’i bulmasıyla süreç büyük hız kazandı. 2013-14’lere kadar dijital transformasyondan söz etmiyorduk ama artık böyle değil… Artık her şeyin değişmesi ve iş süreçlerinin yeniden tasarlanması gerekiyor… Bu da holistik bir yaklaşımı gerektiriyor. Bütün dünya artık bu alanda bir çalışma arzusuna girdi. Dijital transformasyon, stratejik bir plan çerçevesinde dijital teknolojik gelişmelerin ve fırsatların iş yapış şekillerine, süreçlerine, yetkinliklerine ve modellerine onları hızlandıracak şekilde dahil edilmesidir. Aslında dijital transformasyonun uygulamaya konulması şirketler için bir tercihten çok bir zorunluluktur; çünkü aksi durumda şirketlerin devamlı değişen ve gelişen rekabet ortamında barınmaları imkânsızdır.
■ Uzayan yaşam süreleri eğitimi nasıl etkileyecek?
YENEL: Artık gençlerimiz 20’li yaşlarda iş yaşamına başladıklarında 50-60 senelik bir iş yaşamı ile karşı karşıya olabilecekler. Bu nedenle, eğitimin yeniden tasarlanması gerekiyor. Ömür boyu öğrenme ve değişimlere ayak uydurma niteliğinin öğrencilere kazandırılması şart.
■ Gençler, geleceğimiz. Dijital süreçler iş ve toplumsal hayatımızı nasıl etkileyecektir?
YENEL: Gençlerimiz ‘evet’ geleceğimiz; gelecek için fırsatımız ama onları iyi eğitebilirsek ülke için büyük bir fırsata dönüştürebiliriz. Ancak belirtmeliyim ki, bütün dünyada bu dijitalleşme sürecine en uzak kalanlar organizasyonların en tepesinde olanlar. Tabii kendisini iyi geliştiren şirketler de var; durmadan brifler alıyorlar… Evet, bu dönüşümü iyi yönetebilmek için ipuçları gençlerimizde.
■ Doğu Anadolu’daki çocuk ve gençlerimiz için kent yaşamının getirdiği olanakları ve küresel öğrenme ve kaliteli öğretmen olanaklarını dijitalleşme yoluyla onlarla neden paylaşmıyoruz? Örneğin, bu tür dijital kampüsler kurulamaz mı?
ÖZKALE: Bence harika bir fikir. Böyle bir çözüm dijital eşitsizlikleri de ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır. Ülkemizde eğitim meselelerinin mutlaka öncelikle çözümlenmesi gerekiyor. Eğitimde yeni dijital eşitsizlikler ve uçurumlar yaratmamalıyız. Doğru ulusal tercihler belirlemeliyiz. Sadece eğitimde değil, eğitimle iş ve endüstri hayatı ve yeni yatırımları birbirine paralel olarak düşünmeliyiz.
İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları (GVO) Yönetim Kurulu Üyesi Lütfi Yenel, 2013- 14 itibarıyla, 'dijital transformasyon' dediğimiz yeni bir gündemle karşı karşıya olduğumuzu, bu sürece uyum sağlayamayan eğitim kurumlarının da ayakta duramayacağını vurguladı.
■ Eğitim, aslında tüm sektörlerin ana girdisi. Günümüz dünyasında nitelikli eğitim olmazsa sektörlerin bir ufka sahip olabilmeleri mümkün görünmüyor. Merakı olan, değişimi ve dönüşümü kavramış, yüksek bilince sahip gençlere ihtiyacımız var.
ÖZKALE: Yaşam boyu öğrenme becerileri kazandırmak zorundayız gençlerimize… Avrupa 1990’lardan itibaren 21. yüzyıla bu mantıkla yaklaştı. Biz de bunun farkındalığı içinde hareket etmeliyiz. MEB’in bilgi, beceri ve yetkinlikler çerçevesinde eğitim sisteminin okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise için bu dönüşümlerin şimdiye kadar yapılmış olması gerekirdi. Yeterliliklerimizin neler olduğunu iyi belirlememiz gerekir; hala geç olmadığını düşünüyorum. Öğrenme kazanımları diye bir çalışmayı MEB yaptı ama ne yazık ki fazla detaylı; pek işe yaramıyor. O işi ne yazık ki yaptığımız anlamına gelmiyor. 'Benim eğitimim iyidir' demekle de olmuyor. Bunun kanıtlama yöntemleri var ve bu yöntemler bütün düzeylerde kullanılıyor. O zaman bir an önce daha net olarak ulusal yeterliliklerimizi ortaya koymalıyız. Kazanımlarımızı olması gereken yetkinliklerle hızla eşleştirmeliyiz.
■ Sadece akademik başarılardan mı söz edeceğiz? Ya mutluluk?
ÖZKALE: Biz niye yaşıyoruz? Mutlu olabilmek için… Ama mutluluk endeksi giderek düşüyor. Mutlu olmak tabii ki çok önemli… Mutluluk kişi başı milli gelir ile beraber anılır hale geldi. Oysa, milli gelir olarak aşağılarda olan bazı ülkeler, mutlulukta yukarılarda olabiliyorlar… Bu da başka bir boyutu işin... Çocuklarımızı yetiştirirken mutlaka bir spor dalında, sanat ta, müzikte de var olmalarına yardımcı olmalıyız.
■ Türkiye’nin ekonomik açıdan gelişmesi gençlerimizin teknolojik konulara yönlendirilmeleri ve inovasyona dayalı stratejilerle geliştirilmesinden geçiyor.
YENEL: Gençlerimizi yanlış yönlendirmekten vazgeçmeliyiz. Bizim ille ‘herkes kod yazsın’ gibi bir iddiamız olmamalı. Gençlerin hayal güçlerine bırakmalıyız. Biz onların yönlendirilmemeleri gerektiğine inanıyoruz. Onların trendleri takip etmeleri sağlanarak gelmekte olan çağı öngörmelerini ve düşünmelerini sağlıyoruz. Onları spor, sanat ve müziğe yönlendiriyoruz. Mesleki gözlem ve görüşlerini geliştirmeleri için uygun fırsatlar yaratmaya çalışıyoruz. Mesleki tecrübe ve gözlemlerini arttırıyoruz. İş dünyası ve eğitim dünyası arasındaki alışverişe güç katıyoruz. Öğretim üyeleriyle olan işbirliklerini arttırıyoruz. İş o zaman iş hayatına daha iyi hazırlanabiliyorlar.
■ Yeni bir dijital yaşam kültürünün beraberinde getirdiği zorluklar ve stresle; toksinlerle nasıl mücadele edeceğiz? En iyi harmanlanmış paket sizce hangisidir eğitimde?
ÖZKALE: Çocuklarımıza Türkiye’nin eğitim sisteminin çevre bilinci, gıda bilinci ve atık bilinci vermesi gerekir. Küresel eylemlerde paydaş olma bilinci aktarması gerekir. Örneğin, okullarımızdan bir örnek vereyim: Yaşar Kemal romanı okuyorlar; yetmiyor onun köyüne gidiyorlar; hatta atık bilincine de onun ‘Teneke’ romanı üzerinden eleştirel bir okuma ile ulaşıyorlar. İşte kanıt…
■ Dönüşümün yönetişimindeki zorlukları Türkiye eğitimde nasıl aşabilir?
ÖZKALE: Türkiye’nin son derece nitelikli eğitime ihtiyacı var. Ama ille bunun yolunun üniversite olması gerekmiyor. Sanayi ile hangi alanlarda teknik eğitim, hangi alanlarda üniversite eğitimi gerektiğinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Kurulu kapasitenin daha etkin kullanımı için bu şart… Mezun kişilerin mutlaka istihdam edilebilir niteliklere kavuşturulması gerekiyor. İşsizlik üniversite mezunları arasında da arttı. Bu büyük bir israfın yaşandığının da göstergesi… Bugün 22 yaşında mezun ettiklerimiz 30 yıl sonra da çalışıyor olacaklar ve değişim büyük bir hızla devam edecek. 30 yıl sonrasına dair bilgi ve beceri kazandıramayız ama kendilerini yenileme becerisi kazandırabiliriz.
■ Bunun için önce kaliteli öğretmen yetiştirilmesi gerekecektir. Yeni değerlere ihtiyacımız olsa gerek.
ÖZKALE: İşlerini severek bilgi ile yapan mutlu insanlara ihtiyaç var.
■ İnsanları beklentiler çağı mı mutsuz ediyor? Aşırı uçlar da sorunlu; aşırı varlık, aşırı yokluk?
ÖZKALE: Üretken ve sorumlu bir toplum istiyorsak. Mutluluğu daha fazla tüketmekte değil, daha fazla üretmekte bulabiliriz. Vakit, büyük bir hazine tabii…
■ Eğitimle sadece çocuklarımızın geleceklerini dönüştürebilme gücünü elimizde bulundurabiliriz. Mesleklere bakış nasıl değişti çağımızda?
ÖZKALE: 20. yüzyıl ile 21. yüzyılı mühendislikler açısından karşılaştırdığımızda görüyoruz ki, 20. yüzyıl tanımların çok net olduğu bir yüzyıldı. ABD’nin Bilimler Akademisi de örneğin 19. Yüzyılın sonuna doğru üç farklı alanda bir akademi iken üçünü birleştirdi. Mühendislik, Tıp ve Sosyal Bilimler birleşti. Örneğin, 21. yüzyılda ‘biyomedikal’ biyoloji ile medikal karışımı ya da ‘mekatronik’ mekanik ile elektronik karışımı.
■ Artık multidisipliner bir çağa ilerliyoruz. Çocuklarımızı bu bilimler karması içinde küresel uyumla yetiştirmek zorundayız. Yeterliliklerini arttırmak ve kazanımlarını en iyi şekilde ölçümlemek zorundayız.
ÖZKALE: Türkiye’de değişken hedeflerle eğitim dönüştürülemez. Hareketli hedeflerimiz olmamalı… Acilen yüksek nitelikli öğretmenler yetiştirilmesine öncelik verilmeli. Eğitim dünyası ile iş dünyasının bir araya geleceği ortamların önemi büyük. Bu iki kesim birlikte hareket ederek eğitimde yeni çözüm hamleleri planlayabilirler. Örneğin Fransa en iyi mesleki eğitim veren ülkelerden biri. Ticaret odaları vasıtasıyla kurulmuş okullar bunlar. Öğrenci staj yapıyor, kredi olanakları sağlanıyor ama oteller ödüyor. Tam çalışmaya başlayınca da iade ediyor. Çeşitli pratik yollar var.
Biz de geleceğin insan kaynaklarını rezerve ederek, gençlerimize bugünden yatırım yapılabileceğimiz, eğitimde dönüşüme dayalı yeni bir iktisadi model kurabiliriz.
EĞİTİMİN ÖZÜNDE
'Her seçim bir vazgeçiş aslında…'
J. Paul Sartre… Türkiye’nin en önemli yapısal sorun alanlarından bir tanesi eğitimde kümelenmiş bulunuyor. Bilimsel, araştırıcı ve analitik yöntemlerle eğitim sisteminin çağın gereklerine göre acilen yeniden yapılandırılması büyük önem arz ediyor. Böylesi bir karar, Türkiye’nin endüstriyel gelişimine de büyük bir ivme kazandıracaktır. İhtiyaçlarla imkânlar arasında rasyonel bir bağ kurmak, yeni bir ekonomi politika seti tasarlamakla mümkün olacaktır.
TÜRKİYE'NİN EĞİTİMİNDE BÜYÜK DÖNÜŞÜMÜN ŞİFRELERİ
■ Eğitim ‘nitelikli’ olmak zorunda yeni endüstri çağında nitelikli emeğe olan ihtiyaç hızla büyüyor.
■ Yeni ve daha ‘kapsayıcı’ bir ekonomi olma hedefinde yeni ve stratejik kararlar almalıyız. Dünyada yeni bir ekonomik sistem inşaatı hepimizi bu yeni kavramlar üzerinde düşünmeye zorluyor.
■ Ne yazık ki Türkiye üst orta gelir grubundayken alt orta gelir grubuna doğru kayıyor.
■ Dünyada öğrenme yoksulluğu oranı pandemi öncesinde yüzde 54’e kadar indirilebilmişti, şimdi yüzde 70. İktisadi kalkınmanın başarılmasında kilit faktör eğitimde…
■ Türkiye’de çocuklarımıza yabancı dil edindirme konusunda başarılı olduğumuz söylenemez.
■ Sadece eğitimde değil, eğitimle iş ve endüstri hayatını ve yeni yatırımları birbirine paralel olarak düşünmeliyiz.
■ Tüm süreçlerde, dijital transformasyonu hızla tamamlamalıyız. Aksi taktirde, başarısız olan eğitim kurumları hızla piyasa dışında kalacaklardır.
■ Eğitim, aslında tüm sektörlerin ana girdisi. Merakı olan, değişim ve dönüşümü kavramış, yüksek bilince sahip gençlere ihtiyacımız var. Yaşam boyu öğrenme becerileri kazandırmak zorundayız bu gençlerimize…
■ Kazanımlarımızı olması gereken yetkinliklerle eşleştirmeliyiz.
■ Çocuklarımızı yetiştirirken mutlaka bir spor dalı, mutlaka bir sanat kolu ve müzikte de var olma alanları yaratmalıyız.
■ Çocuklarımıza eğitim sistemimizin çevre bilinci, gıda bilinci, enerji ve atık bilinci vermesi gerekir.
■ Sanayi ile hangi alanlarda teknik eğitim, hangi alanlarda üniversite eğitimi gerektiğinin gözden geçirilmesi gerekiyor.
■ Gençlerimize kendilerini yaşam boyu yenileyebilecekleri bir eğitim verilmesi şart. 21. yüzyılda mühendislik, tıp ve sosyal bilimler birleşti.
■ Türkiye’de değişken hedeflerle eğitim dönüştürülemez. Hareketli hedeflerimiz olmamalı…
■ Eğitim dünyası ile iş dünyasının bir araya geleceği ortamların önemi büyük. Bu iki kesimi birlikte hareket ederek eğitimde acilen yeni çözüm hamleleri planlayabilmelidir.