Türkiye’den Lockheed çıkar mı?
Palmey Luckey, artırılmış gerçeklik gözlükleri yapan Oculus Rift’i 21 yaşında kurup 2 milyar dolara Facebook’a satmıştı. Bu satın almanın ardından Mark Zuckerberg, artırılmış gerçeklik ile çalışan metaverse teknolojisine o kadar odaklandı ki Facebook’un ismini “Meta” olarak değiştirdi. Luckey, 2017’de Anduril isminde yeni bir şirket daha kurdu. Yeni kurulan şirket, hava, deniz ve karadaki harp platformlarının birbirine bağlanıp otonom olarak çalışmasını sağlayan çözümler üretiyor. Anduril, son yatırım turunda 8,48 milyar dolar değerlemeye ulaştı ve yılda 200 milyon dolar kâr ediyor.
Yıllarca telekom sektöründe çalışan Ryan Tseng’in 2015’te kurduğu Shield AI, yapay zekâ ile çalışan insansız hava araçları yapıyor. Bu şirket de 2,8 milyar dolarlık değerlemeye ulaşmış. Palantir, SpaceX gibi on küsür sene önce kurulan savunma teknolojisi şirketlerinin değerleri ise çok daha yüksek seviyelere ulaşmış durumda. Yakında ABD’de Lockheed Martin ve Boeing gibi geleneksel savunma şirketlerinin yerini, aldıkları yatırımlarla hızla büyüyen bu şirketler alabilir. Dünyada teknoloji yatırımlarının suyu çekilirken, yapay zekâ ve iklim teknolojileri ile birlikte, savunma teknolojilerinin yatırımın arttığı üç alandan biri olduğunu 17 Kasım’da yazmıştım. 2022’de, insansız hava aracı, sibergüvenlik, uydu ve bu işlerde kullanılan yapay zeka gibi savunma sanayii şirketlerine 34 milyar dolar girişim sermayesi yatırımı yapılmış.
Savunma sanayiinde yeni kurulan şirketlerin bu kadar yatırım çekebilmeleri, iş modellerinin ölçeklenebilir olmasına bağlı. Bunun da bazı şartları var: Her şeyden önce bu şirketler, silahlı kuvvetlere veya silahlı kuvvetlere iş yapan bir tedarikçiye proje yapma hedefiyle yola çıkmıyor. Aksine herkese satabilecek bir ürün geliştirelim diye işe başlıyorlar. Böylelikle geliştirecekleri ürünün askeri alan dışında nerelerde kullanılabileceğini ilk günden düşünüyorlar. Buna literatürde “ikili kullanım” (dual use) deniyor. Bu iş modelinde, ürünü geliştirme masrafları genelde ilk askeri müşteriye yapılan satışla karşılanıyor. Sonrasındaki satışlardan elde edilen gelir de şirketin yanına kâr kalıyor. Bunları 21 Temmuz’daki köşemde tartışmıştım.
Üçüncüsü, savunma sanayii gibi ilk yatırım miktarı yüksek sektörlerde kâr edebilmek için dünya çapında satış yapabilmek, hatta mümkünse bu ürünlere iyi para verecek müşterilere ulaşabilmek gerekiyor. Yani sadece yerel pazar yeterli değil. Batılı ülkelere satış yapabilmek için o ülkelerin savunma platformlarının geliştirilmesi sürecinde yer almak gerekiyor. F-35 projesindeki işbirliği modeli de bu şekilde dizayn edilmişti. Kuşkusuz, Ortadoğu’da, Afrika’da ve başka birçok yerde savunma sanayiimizin satış yapabileceği birçok başka müşteri de var. Son yıllarda bu ülkelerle savunma sanayii alanında önemli anlaşmalara da imza atılıyor. Ancak yine de savunma sanayiimizin beceri setlerini zengin pazarlara göre geliştirecek genel siyasi vizyonu akıldan çıkarmamak lazım.
Son olarak, savunma sanayiindeki dönüşümü orkestra etmek için başta Savunma Sanayii Başkanlığı olmak üzere, satın alma süreçlerini yöneten kurumların ve tedarikçi kamu şirketlerinin aktif rol alması gerekiyor. Ayrıca stratejik ürünlerde sırlarımızı korumak ve ikili kullanıma uygun ürünlere sahip yeni şirketler kurup bunları büyütmek arasında bir denge kurulması gerekiyor. Geleneksel bürokrasinin bu ikilemde sırları korumaya öncelik vermesi işin tabiatında var. Ancak böyle yaparsanız bir süre sonra personelinizin depresyona girip verimliliğinin düşmesini önleyemiyorsunuz. Akıllı çalışanlar hem yaratıcı olmak hem de yaratıcılığının karşılığını maddi olarak almak istiyor. Bu da ancak bağımsız ürün geliştiren yeni girişimlerle mümkün. Bunun için de savunma sanayiindeki çalışanları rekabet yasağı gibi yöntemlerle aynı şirkete mahkûm etmek yerine, yeni girişimleri fonlayarak yeni oyuncuların önünü açmalıyız.
Rusya-Ukrayna Savaşı, Gazze’de olanlar, ABD-Çin gerginliği gibi birçok faktör savunma sanayiini birden kıymete bindirdi. Baykar örneğinde de gördüğümüz gibi bu sefer tarihin doğru tarafında kalmış olabiliriz. ABD ve Avrupa şu an aktif devlet politikaları ve fonlarla, sivil işlerle uğraşan şirketlerdeki çalışanlara savunma teknolojisi alanında şirketler kurdurmaya çalışıyor. Bizim en iyi mühendislerimiz zaten savunma sanayiinde. Acaba, bu mühendislere doğru vizyon ile gerekli finansal ve siyasi ilişki altyapısı sağlayarak geleceğin Lockheedlerinin ve Boeinglerinin ülkemizden çıkmasını sağlayabilecek miyiz?