Türkiye’de çeltik ve pirincin 100 yıllık serüveni

Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN

“Çeltiğin babası” olarak bilinen Dr. Halil Sürek, meslek yaşamının 45 yılını çeltikte çeşit geliştirmek için çalıştı. Bugüne kadar 80 çeşit geliştirdi. En bilineni Osmancık. Hani marketlerde satılan Osmancık pirinci var ya işte o çeşidin yaratıcısı. Devletin araştırma kurumlarında 40 yılı aşkın süre çalıştıktan sonra 2020 yılında emekli oldu. Emeklilikte de boş durmadı. Çalışmalarını sürdürdüğü Agrobest firmasında 4 yeni çeltik çeşidi tescil ettirdi.

Dr. Halil Sürek çeltik konusunda yaşayan tarih. Balıkesir Gönen’de 2-3 Eylül’de Ayer Gıda ve Tohumculuk tarafından düzenlenen Çeltik Tarla Günleri’nde Dr. Halil Sürek ile aynı panelde konuşmak bana gurur verdi. Çeltik Tarla Günleri’nde Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen çeltik üreticileri O’nu hiç yalnız bırakmadı. Her gelen çiftçi bir şeyler soruyor. Hepsine tek tek yanıt veriyor. Boşuna “çeltiğin babası” dememişler.”

İklim krizine karşı erkenci çeşitler geliştirilmeli

Dr. Halil Sürek, Çeltik Tarla Günleri’nde hem yaptığı sunumda hem de sohbetlerde iklim değişikliğine dikkat çekti. İklim krizine karşı alınması gereken önlemleri özetle şu sözlerle anlattı: “Çeltik, su içerisinde yetiştirilen bir ürün. Yazın yetiştiriliyor. Bu nedenle iklim değişikliklerinden en çok etkilenen ürünlerden birisi. Aşırı sıcaklar ürünü olumsuz etkiliyor. Ekim dönemini erkene çekerek bu etkilenmeyi azaltabiliriz. Bunun için daha erkenci çeşitler geliştirip tarlada kalma süresini kısaltırsak iklim krizine karşı önlem alınmış olur, su tasarrufu sağlanır ve üretici daha az etkileneceği için daha iyi para kazanacaktır. Çeltik ekimi bu yıl Haziran sonuna kadar sürdü. Bazı yerlerde Temmuz’da bile ekim yapıldı. Bu riskli. Çeltik ekiminin10 Haziran’ı geçmemesi gerekir. O zaman hem daha az su kullanılmış olur hem de aşırı sıcaklardan etkilenme azalır.”

Çok çeşit çiftçinin kafasını karıştırır mı?

Tarla günlerinde Çorum’dan gelen bir üretici o kadar çok çeşit var ki çiftçinin kafası karışıyor. Bu kadar çok çeşit olması ne kadar doğru? Çiftçi yeni bir çeşidi ektiğinde istediği sonucu alamazsa büyük zarara uğrar bu risk değil mi?” diye sordu. Dr. Halil Sürek, geliştirilen her çeşidin üretici için, tüketici için daha iyi ürün elde etmek ve ülkenin çeltik tarımına katkı sağlamak için geliştirildiğini söyledi. Çiftçilerin yeni çeşidi denerken ekim yaptığı alanın küçük bir bölümünde denemesini ve daha sonra istenilen başarı elde ettikten sonra yaygın olarak ekmesini önerdi.

Ayer Tohumculuk Yönetim Kurulu Başkanı Kıvanç Ayer ise “bizi bu kadar çeşit üretimine siz üreticiler zorluyorsunuz. Buraya gelen her çiftçinin ilk sorduğu soru “yeni çeşit var mı?” Bu öyle bir baskı oluşturuyor ki herkes yeni çeşit arıyor. Yeni çeşidi alırken önce bir denemek gerekiyor. Deneme üretiminden sonra asıl üretime geçmesi gerekiyor. Biz tohum üreticisi olarak bu çeşidimiz çok başarılı çok yüksek verimli yabancı ota dayanıklı diğer birçok özelliğini sıralayıp belki pazarlamak istiyoruz. Genel olarak söylüyorum kendi şirketimizle ilgili değil. Ama bunu deneyecek ona karar verecek olan çiftçidir. Çünkü hani biz sonuçta bir ürün pazarlıyoruz ama bunu eken ve bundan kazanacak olan üretim yapacak olan çiftçilerin bu konuda duyarlı olması lazım. Aldıkları bir çeşidi önce deneyerek yapmaları gerekiyor.”

100 yılda nereden nereye geldik

Dr. Halil Sürek’e göre, Türkiye’de çeltik tarımı 15. yüzyıldan beri yapılıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca çeltik üretimi hep önemli oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de ortalama 20-30 bin hektar çeltik ekim alanı var. Üretim ise yine ortalama 50 - 100 bin ton seviyelerinde. Tüketim ise 40 bin ton seviyesinde. Günümüzde ise 120 bin hektar alanda yıllık ortalama 850- 900 bin ton çeltik üretimi yapılıyor. Çeltik üretimi 550-600 bin ton, tüketim ise 750 bin ton civarında. Türkiye, her yıl, iç tüketimi karşılamak için 150-200 bin ton arasında pirinç ithal etmek zorunda.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de çeltik üretimi ağırlıklı olarak Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nde yapılırken günümüzde önemli bir bölümü Marmara Bölgesi’nde Karadeniz ve İç Anadolu’da gerçekleştiriliyor.

Tohum ihtiyacının tamamı yerli üretimle karşılanıyor

Halil Sürek’in anlattığına göre, 1980 yılına kadar, ülkemizde bir çeltik tohumluk üretim programı yoktu. Dönemin Tarım ve Orman Bakanı Sabahattin Özbek, çeltik tohumu üretim programı başlattı. 1980 yılında oluşturulan yerli bir tohumluk üretim programı sonucunda, günümüzde çeltik tohumluk ihtiyacının tamamı, yerli üretim ile karşılanır duruma gelindi. 1980 ve 2000 yılları arasında, çeltik tohumluk üretiminde kullanılan çeşitlerin tamamı ithal çeşitlerden oluşuyordu. 2000 yılından sonra, yerli geliştirilen çeşitlerde kullanılmaya başlandı. 2014 yılına gelindiğinde, üretimde kullanılan çeşitlerin tamamı, yerli çeşitlerdi, ancak, 2015 yılından sonra, bazı İtalyan çeşitleri de üretimde kullanılmaya başlandı.

Teknik ve teknolojide önemli gelişmeler oldu

Çeltik yetiştirme tekniği teknolojilerinde önemli gelişmeler sağlandı. Özellikle, arazi tesviyesinde lazer kontrollü tesviye aletinin kullanılması, önemli bir gelişme yarattı. Pirince işleme teknolojisinde de, önemli gelişmeler sağlandı. Çeltik çeşit geliştirme çalışmalarında, devlete ait enstitüler tarafından, 90’nın üzerinde çeltik çeşidi geliştirildi. Bunlardan 84’ü Dr. Halil Sürek’e ait. Ayrıca, özel sektör kuruluşları, yurt dışından getirdikleri bazı çeşitleri, yurt içi üretimde kullanılmak üzere, tescil ettirdiler. Geliştirilen yerli çeşitlerden, en popüleri Osmancık-97 çeşididir. Bu çeşidin tescil edilmesi, ülkemizde çeltik tarımında, bir devrim yarattı. Yüksek verimli çeşitlerin geliştirilip üretimde kullanılması ve yetiştirme tekniğinde modernleşmeye gidilmesi sonucu, 1990’lı yılların sonunda, dekara 500 kilo civarında olan çeltik verimi, 800 kiloya ulaştı. Çeltikteki bu verim artışı, üretiminin artması, pirinç ithalatını azalttı. Eğer, 2000 yılından sonra, çeltik sektöründen elde edilen gelişmeler sağlanmasaydı. Pirinç üretimi, 200 bin ton civarında kalacaktı ve her yıl 150-200 bin ton yerine, 500 bin tonun üzerinde pirinç ithal etmek zorunda kalacaktık ve ülkemiz yurt dışına, pirinç ithalatı için daha fazla para ödeyecekti.

Pirinç ithalatı 1950’de başladı

Son 100 yıla bakıldığında Türkiye’nin yerli pirinç üretimi 1928- 1929 döneminde 14 bin ton civarında. O dönemlerde nüfus da tüketim de az. Türkiye 1950 yılına kadar pirinç ihtiyacı tamamen yerli üretimden karşılanıyor. 1950 yılına kadar herhangi bir ithalat yok. İlk ithalat 1950 yılında başladı. Özellikle 1990’lı yıllarda ithalatta ciddi artış oldu. Öyle ki pirinç ithalatı üretimden daha fazla oldu. 1990-1994 döneminde üretim 128 bin ton seviyesinde iken ithalat 191 bin tona ulaştı. 1995-1999 döneminde ise 182 bin ton üretime karşılık ithalat 250 bin tona ulaşıyor. 2000-2004 döneminde 232 bin tonluk üretime karşılık 274 bin ton ithalat yapılıyor. Osmancık çeşidinin devreye girmesi ile denge üretim lehine değişiyor. 2005’ten sonra 413 bin ton üretim yapılırken ithalat 209 bin tona geriliyor. 2021’e geldiğimizde 600 bin ton üretime karşılık 150 bin ton ithalat var.

Osmancık çeşidi ile ülkenin kaderi değişti

Osmancık çeşidi ile Türkiye’nin adeta kaderi değişti. Pirinçte çok büyük bir atılım yapıldı. O zamana kadar piyasaya yabancı tohumlar egemendi. İthalat ağırlıktaydı. Osmancık ile üretimde dekara 200- 300 kilo ilave verim artışı sağlandı.

En önemlisi de ithal pirinçlerle damak tadı değiştirilen Türk tüketicisinin yeniden damak tadına uygun bir pirinç olduğu için benimsendi ve marka oldu.

Tüketim 40 bin tondan 750 bin tona yükseldi

Geçen 100 yılda tüketimde de çok önemli gelişmeler oldu. 1930’lu yıllarda 40 bin ton olan pirinç tüketimi 1960’larda 100 bin tona,1980’lerde 200 bin tona ulaştı. 2000 yılında da 500 bin tonu aştı. Tükettim bugün 750 bin ton civarında. Kişi başına pirinç tüketimimiz de yine cumhuriyetin ilk yıllarında 2-3 kilo iken şimdilerde 8-9 kilo civarında.

Özetle, çeltik ve buna bağlı olarak pirinç üretiminde geçen 100 yılda önemli başarılar elde edildi. Ancak günün değişen koşullarına uygun olarak iklim krizine karşı yeni çeşitler geliştirerek daha büyük başarılar elde edilebilir. Bunun için tohumculuğa, araştırma- geliştirme çalışmalarına önem vermek yani bilimin yolundan gitmek gerekiyor. Ayrıca yapılan bütün çalışmaların temelinde çiftçi yani üreten olduğu unutulmamalı. Dünyanın en verimli tohumunu üretseniz de bunu uygulayacak olan çiftçidir. Çiftçinin ürününü değerinde satması ve para kazanması gerekir. Çiftçi üretmezse tohumun da sanayinin de bir anlamı olmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar