Türkiye ve İsveç’in görüş farklarını makul çerçevede ele almaları gerekiyor
Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye kabul edilmelerine ilişkin tartışmalar devam ediyor. Türkiye, bu ülkelerin, sonuçları itibariyle, Irak ve daha az oranda da Suriye üzerinden Türkiye’de terör eylemleri yürüten PKK’ya destek sağlayan politikalarını değiştirmelerinde ısrar ediyor. Türkiye’nin şikayetlerinin yönü değerlendirildiğinde, bunlar haklı görünüyor. Finlandiya ve özellikle İsveç, bir yandan PKK’yı destekleyici faaliyetler yürütürken, diğer yandan da Kürt taleplerini (bunu aslında Kürt çoğunluğunu temsil ettiği çok tartışmalı olan PeKaKa diye okuyabilirsiniz) olumlu karşılamayan Türkiye’yi de mahrumiyetlere uğratmaya çalışıyor. Eğer müttefiki olacaklarsa, Türkiye’nin güvenlik endişeleri konusunda şu ana kadar olduklarından daha duyarlı olacaklarını göstermeleri gerekiyor. Türkiye, diğer üyeleri şaşkınlığa uğratarak, bu iki ülkenin üyeliğine itirazını açıkladığında, İsveç’in ilk tepkisi Türkiye’nin tutumunu değiştirmeye kolayca ikna edilebileceği merkezindeydi. Zaman içinde Türkiye’nin ciddi endişelerini dile getirdiği ve ilerleme kaydedilecekse, bunlara cevap verilmesi gerektiği anlaşılmaya başlandı. Hatta, İsveç hükümeti başvurusunun ABD ve diğer önde gelen NATO üyeleri tarafından desteklenmesinden yola çıkarak Türkiye’ye küstahça davranabileceğini düşündüyse de, sonunda Türkiye’nin bekleyişlerinin tamamen görmezden gelemeyeceğini gördü.
Türkiye farklı alanlarda karşılanmasını istediği bir takım şartlar ileri sürmüş bulunuyor. PKK’ya hükümetlerin verdiği desteğin sonlandırılmasını isterken, PKK’nın sadece bir terör örgütü olarak nitelendirilmesi türünden sembolik bir eylemi kendi başına tatmin edici bulmadığını da ifade ediyor. PKK ve onunla bağlantılı kuruluşların İsveç’te (ve Finlandiya’da) serbest hareket ediyor, bürolar açıyor, politikayı belirleyen çevrelere kolaylıkla ulaşarak hüsnü kabul görüyorlar. Bazen de haraç gibi zorba yollar dahil para toplayıp, fonları terör örgütlerine gönderebiliyorlar. Hükümet, Türkiye’de suç işlemiş kişilerin İsveç’e sığınmalarına izin verirken, Türkiye’nin suçluların iadesi taleplerine kayıtsız kalıyor. Bazı devlet görevlileri alenen PKK’yı destekleyip, faaliyetini kolaylaştırıyor. İsveç hükümetinin Suriye’ye gönderdiği silahlar PKK tarafından Türkiye’ye karşı kullanılıyor buna karşılık Türkiye’ye askeri malzeme satışı yasaklanıyor.
Türkiye’nin taleplerine şu veya bu şekilde bir cevap verilmesinin gerektiği aşikar. Aynı derecede aşikar olan bir diğer husus da, İsveç hükümetinin güven oyu alarak iktidarda kalmasının, desteğini hükümetin PYD/YPG’yi (ve kanaatimce PKK’yı) desteklemesi şartına bağlayan bağımsız bir milletvekilinin oyuna bağlı olduğudur. İsveç hükümetinin bir yandan Türkiye’nin isteklerine cevap vermeye çalışırken, diğer yandan kendi davasına İsveç’in güvenliğini güçlendirme isteğinden daha fazla ağırlık tanıyan bir milletvekilini tatmin etme çabaları, herhalde siyasa araştırmacıları için özellikle incelenmeye değer bir olgu teşkil ediyor.
İsveç hükümeti terörle ilgili yasaları sertleştirdiğini açıklamıştır. Türkiye’ye silah satışına ilişkin yasakları kaldırabileceğini ima etmiştir. Diğer bazı konular ise sorun yaratacağa benziyor. Örneğin Türkiye sadece PKK ile bağlantılı olanları değil, 2016 Temmuzunda askeri bir darbe girişiminde yer alan Gülencilerin de iadesini istemektedir. Anlaşıldığı kadarıyla, suçluların iadesi ile ilgili dosyalarda muhtelif sorunlar bulunuyor. Bir kere, iadesi istenilen bireylerin suç işlediklerine ilişkin kanıtlar yetersiz görülüyor. Kanaat üzerine bina edilmiş kararları Türk yargısı şayanı kabul bulsa da, bu kişilerin suç işlediği konusunda İsveç yargısı ikna edilememektedir. Sonra, Türkiye’de suç teşkil eden bazı eylemlerin İsveç hukukuna göre suç oluşturmadığı görülmektedir. Sözgelimi, iadesi istenen kişilerden biri yayıncıdır. İadesi istenen kişilerden diğer birinin yedi yıl önce vefat etmiş olması ise Türk taleplerinin inandırıcılığına gölge düşürmektedir. Son olarak, Türkiye’nin PKK’ya yakın olduğunu düşündüğü bir kamu görevlisinin görevden alınmasına ilişkin talebi, başka bir ülkenin iç işlerine karışılmak istendiği izlenimi yaratmaktadır. Uluslararası ilişkilerde her zaman bir başka ülkenin kamu görevlisi hakkında olumsuz düşünce ifade etmek mümkündür ama bunun sessizce yapılması, aleni bir koşula dönüştürülmemesi lazımdır.
Türkiye ve İsveç karşılaştıkları güçlükleri aşmak, ilişkilerini ileriye götürmek zorundadırlar. İsveç’in üyeliği NATO’yu güçlendirecek ve bu Türkiye’nin de yararına olacaktır. Buna karşılık, NATO üyeliği sonucunda İsveç’in güvenliği de güçlenmiş olacaktır. Bu süreç ilerlerken, İsveç hükümetinin izlediği politikalar sonucunda Türkiye’nin meşru bazı güvenlik endişelerinin arttığını teslim etmesi ve bunları değiştirmeye hazır olması gerekmektedir. Buna karşılık Türkiye de, bir kısmı devletler hukuku ve uygulamaları ile uyumlu olduğu dahi kuşkulu olan tüm taleplerinin karşılanamayacağını kabullenmek durumundadır. Türkiye ve İsveç’in aralarındaki görüş farklarını makul bir çerçevede ele almaları ve çözmeleri gerekiyor.