Türkiye ve ABD’den Suriye’de kritik uzlaşma

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

ABD ile Türkiye arasında geçen hafta sessiz sedasız kritik bir uzlaşma gerçekleşti; ABD yönetimi ilk kez, Suriye'de bir PKK varlığını ve bunun Türkiye açısından güvenlik riski oluşturduğunu kabul etti.
Ankara'da temaslarda bulunan ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass, bir adım daha ileri giderek, Suriye'de Fırat'ın doğusunu kontrol eden PYD-YPG'nin zaman içinde kendisini feshederek, silahlı güçlerinin Suriye ulusal ordusuna katılması gerektiğini de söyledi.


ABD’den bir ilk

Ankara'da gerçekleştirdiği bir dizi görüşmenin ardından zoom üzerinden Türkiye ve komşu ülkelerdeki gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bass'a toplantıda en çok PYD-YPG'nin geleceği soruldu. Amerikalı yetkilinin verdiği yanıtlar, Washington'daki Biden yönetiminin giderayak Türkiye'nin Suriye'deki PKK varlığına ilişkin bakışına oldukça yaklaştığını gösterdi.
Bass basın toplantısında, ABD hükümetinin, PKK'nın Suriye içindeki durumdan yararlandığına ilişkin Türkiye'de oluşan endişelere "ciddi şekilde odaklandığını" söyledi ve Türkiye'nin bu yöndeki endişelerini "gerçek güvenlik endişeleri" olarak nitelendirdi.
Bass'ın bu söylemi ABD açısından bir ilk; Amerikalı yetkililer daha önce Suriye'deki bir "PKK varlığından" hiç bahsetmezler, PYD-YPG güçlerini ise "müttefik" olarak ifade ederlerdi. Türkiye, Suriye'de Fırat'ın doğusunu kontrol eden PYD-YPG'yi "PKK terör örgütünün Suriye kolu" olarak nitelerken, ABD yönetimi PYD-YPG'yi "IŞİD'le mücadelede müttefik" konumunda tutuyor, PYD-YPG ile PKK'yı birbirinden ayırıyordu.

“ABD askeri varlığı tehdit olarak kullanılamaz”

Amerikalı yetkili John Bass'ın basın toplantısında Ankara'yı memnun edecek ikinci çıkışı ise Suriye'de mevcut tüm silahlı grupların Suriye ordusuna entegre edilmesi gerekliliği üzerine oldu. Bass, Suriye'deki geçici hükümetin oluşturacağı ulusal güvenlik güçlerine, PYD-YPG'nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin de asker ya da polis gücü olarak entegre edilebileceğinin işaretini de verdi. Bass, bu konuda Türkiye ile birlikte çalışmaya devam edeceklerini de söyledi.

Bass'ın bir başka önemli çıkışı ise, Suriye'deki ABD askerlerinin "sadece IŞİD ile mücadele için" bu ülkede bulunduğunun altını çizmesiydi. Amerikalı yetkili, bazı grup ya da kişilerin Suriye'deki ABD askeri varlığını, aralarında Türkiye'nin de olduğu komşu ülkelerin güvenliğini bozacak faaliyetlere girişmek için "avantaj gibi görme" eğiliminde olduğunun farkında olduklarını belirterek, "Suriye'de bulunan askeri varlığımızın bu yönde sonuçlar yaratmasını istemiyoruz" mesajı verdi.
Bass'ın bu çıkışı da ABD'nin yakın vadede Suriye'deki askerlerini çekmeyi planlamadığını, ancak bu varlığın IŞİD'le mücadeleden başka amaçlar için "korunma garantisi" olarak görülmemesi gerektiğini ortaya koyması açısından kritik önemde.


ABD ikna edilince barış süreci ne olur?

Amerikalı yetkilinin bu kritik açıklamaları, halen İmralı'da hapiste bulunan PKK elebaşı Öcalan ile yürütülen görüşme sürecini de etkileyecek önemde.
Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın da Öcalan'la yürüyen temas süreci hakkındaki şüpheli denilebilecek yaklaşımını ve bunu açıkça ifade etmekten kaçınmamasını da ABD-Türkiye hattında yürüyen ve ilerleme kaydedilen Suriye görüşmeleri üzerinden okumak mümkün. Fidan, Bass'la yapılan görüşmelerle aynı saatlerde yaptığı açıklamada, MHP Lideri Bahçeli'nin başlattığı ve DEM Parti yetkililerinin Öcalan'la temasını içeren sürecin "etkili olamayabileceğine" işaret eden cümleler sarf etti.
Öcalan'dan gelecek bir çağrı ile PKK terör örgütünün silahları bırakması meselesine ilişkin "Biz konuyu geçmişte de tecrübe ettik" diyen Fidan, sürecin başarıya ulaşıp ulaşmayacağına ilişkin şüphesini şu sözlerle ifade etti;
"Geçmişte de örgüt liderliği talimat verdi, 'silahları bırakın ve çıkın' diye, bu yönde bir çıkış başladı. Daha sonra Suriye meselesi bahane edilerek bunu durdurdular. Şimdi yaklaşık 11 yıl sonra aynı senaryoyla karşı karşıyayız. Dinlerler mi? Kendi tercihleri."
Fidan'ın bir sonraki cümlesi de kritik önemde; "Tehdit ya kendini bize düşman etmekten çıkartacak ve biz bunu doğrulayabileceğiz, ya da başka bir boyuta evrilecek ya da ortadan kaybolacak."
Buradaki "tehdit" ifadesinin hem PKK'yı, hem de PYD-YPG'yi kapsadığı açık.

 

“Yabancı savaşçılar geri dönsün" çıkışı…

Tüm bunlara, ABD, İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya Dışişleri Bakanları'nın Roma'da düzenlenen Suriye konulu toplantının ardından gelen "Suriye'deki tüm yabancı savaşçılar ülkelerine geri dönsün" mesajını da eklemek gerek elbette. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass da Ankara'daki zoom basın toplantısında gazetecilere aynı mesajı üzerine bir kaç kez çizerek verdi.
Bu mesaj, HTŞ içindeki Özbek, Uygur ya da Batı'dan gelen savaşçıları içerdiği kadar, PYD-YPG saflarında yer alan Türkiye ya da Batı kökenlileri de kapsadığı açık.
Hem Bass'ın, hem de Fidan'ın açıklamaları, Ankara-Washington hattında Esad sonrası Suriye için planların giderek daha çok örtüşmeye başladığını gösteriyor.
Bu durum da Öcalan ile yürüyen süreci bir "pazarlık" olmaktan çıkarıp, sadece bir "temas" süreci haline getirir nitelikte. Sonuçlarının da bu açıdan oldukça sınırlı olacağını tahmin etmek güç değil; Ankara'dan -gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan, gerekse Dışişleri Bakanı Fidan'dan- gelen mesajlar bu süreçte, kısmi bir af gibi bir adımın ötesine geçilmeyeceği izlenimi veriliyor.
Suriye ile bağlantılı tüm süreçler çok hızlı ilerliyor. Kendilerini bu hıza ve değişime uyduramayan tarafların silineceği çok açık...

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Pakistan'a dikkat! 02 Ocak 2025
Laiklik meselesi 30 Aralık 2024