“Türkiye, teknolojiyi kullanan değil, liderlik eden olmalı”
SÜPERNOVA SÖYLEŞİ
Elon Musk gibi isimlerin sıra dışı hayat hikâyelerini merak edip araştırırken, 1971 doğumlu Musk’ın dünyadaki yerleşik düzene nasıl meydan okuduğuna tanıklık ediyoruz… Peki, ya Türkiye’de durum nedir?
Türkiye’nin de Sami’si var.
2008 yılında kurulan Kontrolmatik Teknoloji, küresel bir marka olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. Yönetim Kurulu Başkanı Sami Aslanhan’ın hikâyesi de bir o kadar enteresan. O, “Türkiye’nin Sami’si…” Geleceğin hayallerini kurarken, sisteme meydan okuyor. Fırsatları muazzam bir kıvraklıkla hayata geçirebilen Sami, geleceğin peşinde…
Risk alan, başarısızlıktan korkmayan, çalışkan bir mühendis; motivasyon kaynağı kendisi; enerji ve uzay başlıca ilgi alanları… Kendisiyle uzun ve ilham verici bir söyleşi gerçekleştirdik; içinde Türkiye’mize dair önemli ipuçları var. Aslanhan ABD’nin IRA (Inflation Reduction Act) Yasası’ndan faydalanıp, 1 milyar doların üzerinde teşvik almayı da başarmış bir iş insanı; sistem entegretörlüğünden yola çıkarak yeni ürünler ve değer zincirleri yaratma dirayetini kısa sürede gösterebilmiş… Ne yapıp edip, ülkesinin ilk; dünyanın da sayılı tesislerinden biri olan enerji depolama tesisini Ankara, Polatlı’da 2023 yılında ülkesine kazandırmış. Büyük işlerin büyük azim ve kararlılık gerektirdiği muhakkak ama kâinat da tüm güçleri ve bileşenleriyle desteğini esirgememiş kendisine.
“Türkiye’nin Sami’si”, Çin’i ülkemiz için 50 milyar dolarlık büyük bir tehdit olarak değerlendirirken, gümrük duvarlarının acilen örülmesi gerektiğini savunuyor. Hidrojeni bataryanın rakibi olarak görmezken, Türkiye’nin teknojide liderliğe oynaması gerektiğini ve dönüşümde hızlanması gerektiğinin altını çiziyor. ABD’de IRA kapsamında, 1 milyar doların üzerinde teşviğin de sahibi...
Kontrolmatik Yönetim Kurulu Başkanı Sami Aslanhan ile söyleşimizi Ankara Polatlı'da 2023 yılında açtıkları POMEGA isimli enerji depolama teknolojileri fabrikasında gerçekleştirdik.
■ Kontrolmatik Teknoloji Enerji ve Mühendislik A. Ş., 2022’de dünyanın en büyük sistem entegretörleri arasında 28. sırada yer aldı. Ekonomi anlamında enerji sektörü anlamında bu başarı bize ülkece nasıl bir ufuk çiziyor?
“İşimizin özü, sistem entegrasyonu”
İsterseniz, entegrasyon boyutundan başlayalım. Temelde yaptığımız iş mühendislik. Bunu sisteme entegre eden bir tesis olması gerekiyor. Bu bir enerji santrali olabilir, bir şehir şebekesi olabilir; bir doğalgaz boru hattı, bir rafineri, bir petrokimya, demir çelik, çimento, maden veya bir metro tesisi olabilir. Burada ihtiyaç duyulan çeşitli otomasyon sistemleri söz konusu… Enstrümantasyon, ölçü, kontrol gerek; buradaki sistemlerin otomatik çalışması gibi çeşitli alt sistemlere de ihtiyaç var... Biz aslında gidip bunları kuruyoruz. Mühendislik ve tasarımlarıyla projelendiriyoruz. Sonrasında da ilgili ekipmanları satın alıyoruz. Bunların bir kısmını da kendimiz üretmeye başladık; bu da yıllar içinde gerçekleşti. Ekipman ve donanımları ihtiyaç duyduğumuz parçaların üzerine ilave ederek ilerliyoruz. Ana ağırlığımız burada, sonra da gidip tesise kuruyoruz. O tesisteki nesnelerin, ekipmanların ve makinaların kusursuz bir biçimde çalışmalarını sağlıyoruz. Bilgisayardaki bir yönetim panelinden, bütün bir tesisi akıllı bir sistem haline getirip kumandayla açılıp kapanmasını temin ediyoruz. Bir enerji santralinde elektriğin üretilmesini sağlıyoruz; ya da demir çelikteki o prosesi tamamlıyoruz. Aslında yaptığımız sistem entegrasyonu; pek çok irili ufaklı sistemi akıllı hale getirip bir arada uyumla çalışmalarını sağlamak…
■ ‘Sistem entegrasyonu’ önemli ve Kontrolmatik’in de çıkış noktası. Endüstri 4.0 ve 5.0 için de mühim; değişimin de habercisi… Peki, yeni hedefleriniz neler?
“Artık hedef, ‘Endüstri 5.0’; globalde 28. sıradayız”
‘Endüstri 4.0’ımız var, biz bunu diğer iştirak şirketlerimizle 5.0’a götürüyoruz. Artık hedefimiz 5.0… 4.0 zaten bir zorunluluk. Haberleşmeyle; tüm nesnelerin kendi arasında haberleşmesini sağlıyor, bulut ve uydu haberleşmesiyle faaliyetlerimizi büyütüyoruz. Bu uygulamalarla bu prosesleri bir bütün içine alıyoruz. Kesintisiz iletişim de bu bütün içinde sağlanıyor. Bir sonraki aşamamız ise uydu haberleşmesi olacak. Buradaki ekipmanlarla diğer taraftaki ekipmanlar kusursuz bir şekilde uyum içinde çalışabiliyor olacak. Biz işte bu sıralamada globalde 28.’yiz. Bunun parasal büyüklüğü çok değil çünkü mühendislik işleri yapıyoruz. Siz gelip bir demir çelik, çimento işi yaparsınız, milyon ton taşı kayayı, diğerinde hurdayı öğütürsünüz ama bizim işlerde öyle değil; hizmet yoğundur ve mühendislik ön plandadır. Bu nedenle cirolarımız da o kadar yüksek değil. Diğer sektörlere göre çok daha niş bir alanda faaliyet gösteriyoruz.
■ Bu işe ne zaman başlamıştınız? Kaynağıyla, finansıyla, yaratıcılığı ve teknolojisiyle nasıl başardınız? Arka planı nedir başarılarınızın?
Erken yaşta çalışmaya başladım. Birçok işletmede çalıştım, gördüm, gözlemledim. En alt seviyede görevlerden başladım. Ortaokulda çıraklık yaptım; lisede de hep çalıştım. Üniversitede yurt dışına gittim; zorlu coğrafyalarda çalıştım. Sahra Altı Afrika’sı, Türki Cumhuriyetler… 1982 doğumluyum.
■ Peki; aldığınız yaşam dersleri neler?
Öncelikle, öğrenmeyi öğrenmek lazım… İşi nasıl öğrenebilirim, diye kafa yormalı insanlar… Sonra teknolojiye adapte olmak lazım, sürekli araştırıp kendini geliştirmek gerekiyor. Başkalarının başarı ve başarısızlıklarını bolca okumak gerekiyor. Tecrübeleri kendin de kazanabiliyorsun ama başkaları bunu bir bedel ödeyerek kazanmışlar; bunu bilmek kıymetli; yılmayıp azimle çalışmak gerekiyor. Düştüğünüz zaman da kalkabiliyor olmanız lazım. Tekrar düşmemek için aynı hatayı yapmamalısınız. Einstein’ın beğendiğim bir sözü var:
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek ahmaklığın ta kendisidir.”
■ Siz de bunu şiar edindiniz öyleyse?
Evet, bir şey olumsuz sonuç veriyorsa, yanlışsa değiştirmeniz lazım; çalışmaktan da asla yorulmamalı, yılmamalısınız. Kendi kendinizi motive edebiliyor olmanız gerek. Etraftan beklemeden… Dışarda değil içerde; sizin içinizde olmalı bu kaynak… Acı çekmeden kazanca da ulaşılamıyor ne yazık ki… Türkiye’de insanlar arasında köşeyi dönme tabiri vardır. Gerçek hayatta böyle bir şey yok, tabii bana göre…
■ Doğru zamanda doğru yerde doğru iş yapmak? Buna ne dersiniz?
Tesadüfen doğru zaman ve doğru yer tek başına yeterli değil. Sektörleri, dünyayı takip etmek önemli… Algılarınızın açık olması lazım… Bazı şeyleri okuyabiliyor olmanız gerekiyor. Bir işte ancak o zaman fark yaratabilirsiniz. Önce girerseniz bir işe, çok yıpranabilirsiniz; geç girerseniz rakipleriniz alıp başını gitmiş olabilir. Her işin zamanlamasını iyi okumak lazım… Ben sektör olarak doğru pazar olarak anlıyorum doğru yeri… İşte şu sektör önemli diyebilmelisiniz. Trendleri, piyasayı iyi takip ederek hissiyatınızla gerçekleri iyi analiz etmeniz gerekiyor. Değişimi önce zihninizde tasarlamalısınız. Henry Ford’a sormuşlar: “Niye bunları yaptınız?” diye… O da cevaplamış; “İnsanlara ben ne istediklerini sorsaydım; onlar bana daha yüksek kabiliyetli beygirler verin, atlar verin, diyeceklerdi. Bense onlara arabayı verdim.” Gelişmeleri iyi takip edip, bunu sizin yaratmanız gerekiyor.
■ Nicola Tesla’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence son yüzyılda yaşamış en büyük mucit. AC (Alternatif Akım) motorların kurucusu ama bu büyük icatlarını ticarileştirememiş bir insan…
■ Edison öyle değil ama?
Ondaki ticari zekâ, pazar ve iletişim zekâsı çok farklı. Tesla’da ise bilime ve kâşifliğe yönelik bir zekâ var. Tabii ki her ikisi de kendi alanlarında çok üstün yetenekler. Edison, General Electric (GE)’i kurdu ve bugün hala yaşıyor. 100 yıllık bir dünya devi.
■ Yurt dışında hangi ülkelerde aktif varlık gösteriyorsunuz?
Özellikle Sahra Altı Afrika’da çok aktifiz. Ortadoğu ve Türki Cumhuriyetlerde de… Balkanlarda da aktif olmaya başladık. Bir ayağımız da ABD’de; orada önemli bir tesis yatırımımız var; bu yatırımı her geçen büyütüyoruz. Türkiye’de 3 fazda ulaşacağımız kapasite orada ilk fazda 3 GW. Başladık ve yapıyoruz.
■ POMEGA fikri nasıl doğdu?
2016’da bir karar aldık; sistem entegrasyonundan kazandığımız katma değerle yeni ürünler, sistemler, yazılımlar geliştirme kararı… Bu karar doğrultusunda, bir Ar-Ge departmanı da kurduk. Bunun altında iki başlıkta çalışmaya başladık. Bunlardan bir tanesi bizim mesleğimizle alakalıydı; yani otomasyon; diğeri ise pazarımızla; yani enerji sektörü… Otomasyonun altına Ar-Ge’ye dayalı yeni ürünler koymak istedik. Bunlar yarınlara hitap eden yüksek teknolojik ürünler olmalıydı. Pomega fikri de işte bu şartlarda doğdu.
■ Endüstrilerimizde hangi zorluklar ve fırsatlar gözlemliyorsunuz?
“Teknolojik sanayi yatırımları çok önemli”
Enerji depolama bir fırsat ve dünyada çok yeni bir trend. Burada; teknolojik olarak önemli bir evrimleşme yaşanıyor. Enerji depolama hem elektrikli otomobiller, hem rüzgâr ve güneş depolaması, hem de konutlar ve fabrikalar için çok önemli. Burada know-how gerekiyor. Bunlara, sanayi yatırımından öte ‘teknolojik sanayi yatırımları’ diyebiliriz. Bu işler öyle kolay değil; ilaç endüstrisindeki gibi önce bir ilaç bulacaksınız, sonra onun fabrikasını kuracaksınız. Bir derde deva sunmanız gerekiyor. Tecrübeli personelinizin olması gerekiyor. Ancak bunlar olduktan sonra yatırım yapabilecek duruma geçebilirsiniz. Sermaye ve know-how çok önemli. Yarınlarda, bu alana herkes giremeyecek ancak büyük sermaye grupları…
■ Peki, siz bu büyük yatırımları nasıl bir ruhla bir hayata geçirdiniz?
Bizim çatı şirket Kontrolmatik, 2020’de biliyorsunuz halka arz olduk. Halka açık bir şirketiz. Pomega Türkiye ve Pomega ABD var. Robot teknolojileri, enerji depolama, IoT, elektrokimya Ar-Ge’si var. Biz çatı şirketimiz altında, alt şirketlerimizi de kurduk.
■ Elektrifikasyonda dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya şu an birlik halinde bu dönüşümü gerçekleştirmeye çalışıyor. 2030’a kadar emisyonların yüzde 40 azaltılması hedefleniyor. 2050’de de hedef, ‘sıfır emisyon’. Yenilenebilir alana çok fazla yatırım yapılması; sanayideki dönüşümün gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ulaştırma sistemlerinde de dönüşüm gerekiyor. Bütün bu elektrifikasyonlar için çok az zaman var. Topu topu 7 yıl… Dönüşümde hızlanmalıyız...
■ Lityum demir fosfat pil veya LFP pil, katot malzemesi olarak lityum demir fosfat ve anot olarak metalik destekli bir grafit olan karbon elektrot kullanılıyor. NMC ise lityum nikel manganez kobalt oksit (LiNiMnCoO2) pili temsil ediyor. NMC, katot olarak nikel, manganez ve kobalt kombinasyonunu kullanan bir lityum iyon pil. Lityum iyon pil teknolojisini seçmenizin nedenleri nedir?
Şu an enerji depolama bir trend ve lityum da bunların ortak adı. Burada plakalar var. Katot ve anot dediğimiz plakalar… Bu plakalar üzerinde de kimyasallar. Bunların bir kısmında nikel kobalt kullanılıyor; kimisinde mangan... Kimisinde ise bizim yaptığımız gibi demir fosfat tuzları... Bunların çeşitli türevleri var. Bunu seçimimizin nedeni pazarla alakalıdır. Asıl iki grup var. Bizimki LFP. Bu ikisinin toplamı pazarın yüzde 90-95’ini elinde tutuyor. Dünyada elektrikli araçlar dışındaki sektörlerde LFP kullanılıyor. NMC’de nikel, magnezyum ve kobalt karışımı söz konusu. Bu seçenek daha hafif olduğu için otomobillerde kullanılıyor. Binek otomobillerde hız önemli, menzil önemli çünkü…
■ Hidrojende çığır açan gelişmeler olursa ne olacak bu yatırımlar? Hidrojende de işler çok hızlı ilerliyor… Size nasıl görünüyor?
“HİDROJEN BATARYANIN RAKİBİ DEĞİL…”
Biz hızlı ilerlediğini zannediyoruz; aslında sebebi şu: Hidrojenin çok önemli bir engeli var. O da su… Hidrojenin en büyük üretim yöntemi elektroliz… Elektrolizle suyu hidrojen ve oksijene ayırıyorsunuz… Bunun için tatlı su lazım; oysa tatlı su kaynakları sınırlı. Alternatif olarak da tuzlu suyun tatlı suya dönüşümünden bahsediliyor. Bu işlemi yapmak için de elektrik lazım. Tatlı sudan hidrojen elde edebiliriz ve o hidrojeni de gider elektrik için arabalarda kullanırız. Zahmetli, prosesi uzun ve komplike bir iş… Suyu tatlı suya dönüştürebilecek bir enerji kaynağın varsa bu enerjiyi bedava üretebiliyorsan, o su çok kıymetli. O su arabada kullanılmayacak kadar kıymetli… Dünya su kaynaklarının yüzde 1’i ancak tatlı sudan oluşuyor. Örneğin, Afrika’da yoğun bir su sorunu yaşanıyor. Siz, böyle bir suya erişiyorsanız; onu gidip elektroliz yapıp hidrojene çevirip elektriğe dönüştürmek bana zor görünüyor. Madem elektriğin var bataryada depola! Bunu neden hidrojene çeviriyorsun?
■ Bataryaların da bir vadede çevreye zararlı etkileri olacak…
Ama hidrojende bir de basınçlı tank yapacaksınız. Onunla arabanızın arkasında gezeceksiniz. Ve çok büyük altyapı yatırımları gerektiriyor. Hidrojen bence hala uygun bir evrede değil. Hidrojenle çalışan araçlar da var ama erişimi öyle kolay değil. Bana göre, elektriğiniz varsa, bunu neden başka bir kaynağa çeviriyorsunuz? Ben hidrojenin bu kadar pompalanmasının arkasında petrol lobileri olduğunu düşünüyorum.
■ Bu kanaate hangi argümanlarla varıyorsunuz?
Bence olmayacak bir şey pompalanıyor. İnsanlar bir döngünün içine girsin 10 yıl 20 yıl uğraşsınlar; bir sonuca da varamasınlar isteniyor. Böylece fosil yakıtlar liderliğini devam ettirebilsin isteniyor... Biz sadece binek otomobiller için üretmiyoruz bu sistemleri; konutlar, rüzgâr ve güneş enerjisi santralleri için de üretiyoruz. Hidrojen, şu an bataryanın rakibi değil…
■ Hangi ülkelerin teknolojisinden faydalandınız?
Tabii işin formülü bizde; kendi know-how’ımız var. Ama belli noktalarda know how transferi yaptık. Uzakdoğu ve Çin’den yapılan teknoloji transferleri bunlar… Böylece kendi formülümüzü de iyileştirmiş olduk.
■ Lisans değil? Almanya’dan ve Çin’e uzanan bir coğrafyada böyle bir fabrika yok diyorsunuz? Nasıl olduğunu açıklar mısınız?
Dünyadaki en büyük 10 üreticinin 6’sı Çin’de, 3’ü Kore’de; 1’i de Japonya’da. Çok yeni bir piyasa bu; eski bir sektör değil.
■ Yeri gelmişken ABD’deki yatırımınızdan da söz eder misiniz? Orada bir ‘Enflasyonu Düşürme Yasası’var. IRR diye... Türkiye ile karşılaştırır mısınız?
ABD’de inanılmaz teşvikler var şu an; doğru. O teşvikleri almaya hak kazanırsak -ki bir tanesini kazandık. Yeşil dönüşüm de bu IRR’ın içinde olacak; 400 milyar dolar gibi bir para ayırdılar bu işlere. Hem federal hem eyalet teşvikleri söz konusu. O kriterleri geçip ikna ederseniz, muazzam imkanlar sunuluyor…
■ Peki, aldığınız bu teşviklerin büyüklüğü nedir?
“Bir Pomega da ABD’de kuracağız; 2032’ye kadar 1 milyar doları aşan teşvik aldık”
İlki, üretime dönük olan bir teşvik; 2032 yılına kadar 932 milyon doları kapsıyor. Diğeri de 127 milyon dolar ve bu da bir eyalet teşviki. Boyutları sahiden büyük; 1 milyar doları aşan muazzam bir paket hepsi. Bu nedenle biz de bir fabrika kuracağız orada. ABD, dışardan gelen ürünlere kapısını kapatıyor. Yani Çin’den, Türkiye’den bir şey satamayacaksınız.
■ Avrupa da bir şey satamayacak. Meydan okumaları da bundan kaynaklanıyor. Peki, Çin – Türkiye ticari ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Türkiye’nin ticari sisteminde Çin tehdidi büyük; gümrük duvarları yükseltilmeli; 50 milyar dolar gidiyor; tüketicimiz, üreticimiz korunmalı”
Türkiye, belli gümrük birliği anlaşmalarına tabi ama Çin’e verdiği cari açık çok çok yüksek… Tahminimce; Türkiye, Çin’den yaklaşık 50 milyar dolarlar seviyelerine varan bir ithalat yapmış olacak. En büyük ithalat kalemimiz… Türkiye’de bir ürünü üretmek yerine, Çin’den alıp kullanmak çok daha avantajlı. Türkiye’nin buna acilen bir çözüm bulması gerek. Eğer ki büyüme ve istihdam istiyorsan, ilk önce pazarındaki ürünleri Çin’e karşı korumak zorundasın. Kendi ülkenizin pazarını Çin’in pazarı haline getirirseniz burada hiçbir üretici ayakta kalamaz. Öyle ki bugün birçok üretici gidip arazisini satıyor üretim yapmak yerine… Bizim Çin’e karşı gümrük duvarlarını yükseltmemiz gerekiyor. Siz sadece teşvik verir, o fabrikayı kurdurtursanız aynı fabrika 1-2 yıl sonra kapanır; çünkü Çin tehdidi büyük. Adam Türkiye’de 3 TL’ye bu kalemi yapıyor; Çin’den adam gelip 2,5 TL’ye bizim pazarımıza satıyor. Çünkü ihracatçısına büyük teşvikler veriyor Çin… Elektrik, gaz, su, sigorta, kömür hepsi ucuz. Türkiye’de ise durum belli: Yeterince beyaz yakalı insan yok. Bu insanları yetiştirmek lazım… Türkiye’nin geçim standartları da pahalı. Bir yöneticiyi bugün evini tutup çalıştırmak bile oldukça maliyetli. Öncelikle Türkiye’de yapılabilecek ürünlerin gümrüğü arttırılmalıdır. Eğer siz arttırırsanız, yatırımcı ne yapar eder o ürünleri bu pazarda var eder. Bizim insanımız çok çalışkan. İnsanlarımızın artı değer üretmelerini sağlayacak bir yeni sisteme ihtiyaç var.
■ Türkiye’de kritik minerallerle ilgili nasıl bir politika oluşturulmalıdır?
Türkiye’de henüz bir üretim platformu olmadığı için elimizdeki madenler de yurt dışına satılıyor. Satmayıp ne yapacaksınız? Bence; Çin - ABD örneğini uygulayabiliriz. ABD dedi ki:
“Çin’e pazarımı kapatıyorum. Çinliye teşvik de vermiyorum. Araştırıyor her ortağı… Baktı, Çinli de var, vermiyor. Dünya başka bir yere eviriliyor. Bunu da iyi analiz etmemiz lazım.
■ Ticarette anlayış ve kuralları değiştirecek yeni bir mekanizmaya ihtiyaç var.
Kesinlikle, evet. Bu da bence Türkiye’de üretimin gelişmesiyle olur; ithal ikamesiyle sağlanabilir. Böylece istidam gücün artar, toplumsal refahın yükselir; suç oranların düşer; vergisini ödeyen ve yatırım yapan insanların çoğalır. Ama önce Çin’e karşı önlemler almalısın; bu gidişatı durdurmalısın. Bazı ürünlerde önlem alınıyor ama Çinli gidiyor Singapur’a bir tabela şirketiyle işini çözüyor. Sizin ürün orijinini de kontrol etmeniz lazım. Uzakdoğu’dan gelen bu ticari ürünlere karşı kendi esnafını, tüketicini korumak zorundasın. Koru ki, yeni üreticiler boy gösterebilsin. Çin’e karşı örülmüş bir gümrük duvarı fiyatları yükseltir diye de korkulmamalı; hayır, yükseltmez; bilakis ithalatı kısar. Memlekette yeni bir ekonomik döngü oluşturur.
■ Peki, Siz Çin ile rekabet etmekten çekiniyor musunuz?
Biz ürünlerimizi farklı pazarlara satacağız; rakibimiz Çinli değil. Avrupa ve Ortadoğu’ya satacağız. Bunlar Çin’e ambargo uyguluyorlar. Hedef pazarımız faklı. Global için fabrikamız küçük sayılır ama Türkiye için büyük. 3 GW’a ulaştığımızda, toplam üretim gücünün binde 3’üne sahip olacağız. Çinlilerin fabrikaları; kapasiteleri büyük ama bizden kaliteli değil.
■ Karbon piyasalarında da kilit konular var. Malum 2026 yaklaşıyor…
Evet, 2026’da Sınırda Karbon Yasası var. Bu yasanın getirdiği gelişmelere uyum sağlayabilenler ihracat yapabilecek.
■ Bir darboğaz olur mu?
Bu gelişmelerin hepsini fırsat olarak okumak lazım… Bangladeş’deki tekstil firmaları örneğin; bu sertifikaları öyle hemen alamayacaklar. Türkiye, Mısır’daki, Hindistan ve Pakistan’dakilerden çok daha iyi yapar bu işleri... Dönüşümle pazar payımızı artırabiliriz.
■ Nükleer enerjiye, füzyon enerjisindeki gelişmelere nasıl bakıyorsunuz?
“Füzyon enerjisi 2040’larda gelebilir”
2040-2050 gibi füzyon enerjisi olacak gibi görünüyor. Hayatımıza girecek ama herkes erişemeyecek. Çünkü çok maliyetli olacak ve çılgın yatırımlar gerektiriyor. Dönüşümlerini yapmış ülkeler tabii bu yıllarda muazzam fark yaratacaklar. Enerji olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Enerji artık ‘para’ demek… En ucuz enerji rüzgâr ve güneş kaynağından gelen… Güneş ve rüzgârdan sonra da füzyon enerjisinin geleceğini düşünüyorum.
Nükleer enerjiye olan ilgiyi ise Rusya-Ukrayna Savaşı artırdı. Bu dönüşüm tamamlanmış olsaydı bence nükleer enerjinin sonu gelmişti. Fakat gelişmekte olan ülkelerin hala nükleer enerjiye ihtiyaçları var.
■ Ya doğalgaz? Oradaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğalgaz en ucuzu ama tabii gazınız varsa… Türkiye’nin yeterince gazı yok. Yurt dışından alıp iletime veriyorsunuz çok mantıksız.
Evet; bu da bir şey ama bulunan doğalgazın ihtiyacımızın yüzde 25’ini karşılaması da yetmeyecek haliyle…
Evet, sadece umut vadediyor. Bir nükleer santral de kolay yapılmıyor ayrıca. Türkiye bu treni çok geç yakalamış; 1970’lerde işi bitirmeliydi, yapamamış. Şimdi sıfırdan yol almak kolay değil. Kendinizde değilse, her zaman riskleri var.
■ Nükleerde yeni teknolojiler söz konusu. SMR’lar (Small Modular Reactor) hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet, bu alandaki gelişmeleri de; enerji alanındaki diğerleri gibi takip ediyoruz.
■ Türkiye kendi teknolojisini geliştirmek için ne yapmalı?
“Her alanda tüketicilikten üreticiliğe geçmemiz lazım”
Bu da tamamen ekonomi ile alakalı. Her şeyden önce yetenekli gençlerimizi kaybetmememiz lazım. Onların burada çalışabilecekleri bir ekosistem yaratmamız lazım. Tamam da bu tesisler nasıl yaşayacak? Siz gidip Uzakdoğu’dan mal almaya devam ederseniz? Aslında ucuz mal en pahalı maldır. Ülkenin bütün kaynaklarını alıp gömüyorsunuz. Her alanda tüketicilikten üreticiliğe geçmemiz lazım. Bu politikalarımızı değiştirirsek, ülkemizde bu işin finansmanı da bulunur; istihdam da artar; bir sonraki nesil de yoğun Ar-Ge çalışmaları yapar. İnovatif ürünlere ihtiyaç büyük.
■ Bu noktada, hep belirtmeye çalışıyoruz; eğitim de çok önemli. Bu alanda neler yapılmalıdır Sizce?
Üniversiteler ihtisaslaşmalı; bütçeleri artmalı ve daha fazla akademik çalışma ve bilimsel üretim teşvik edilmeli. Ve bütün bunlar sanayicilerimizle birlikte yapılmalı. Hocalarımızın hayat standartları yükselmeli. Adil ve refah içinde yaşamaları, geçim derdine düşmemeleri gerek. İş dönüp dolaşıp ekonomiye geliyor…
“Biz ülkece teşvikten pek anlamıyoruz cezadan anlıyoruz”
■ Peki, ekonomi sizce nasıl düzelir?
Ekonominin düzelmesi için önce bunlar yapılmalıdır. Kısa vadeli yatırımlardan başlanıp aşama aşama süreç yönetilmelidir. Eldeki kaynaklarla başlanmalı. Uzakdoğu’nun önüne geçilmeli; bu bir ülke politikası olmalı. Ulusal strateji ve planlamanın önemi büyük… Bir ‘ÜRETİM HAMLESİ’ programı başlatılmalı. Yatırımcı teşvik var diye değil, pazarı var diye işe girmeli. Biz ülkece teşvikten pek anlamıyoruz cezadan anlıyoruz. Örneğin, gel sen 5. 6. bölgeye taşın, diyorsun kimse taşınmıyor. Ama dersen ki ekstra vergi getirdim Marmara bölgesindeki fabrikalara; sonra ekstra sigorta, atık vergisi vb. İşte o zaman herkes ikna oluyor.
■ Peki, ya uzay alanında neler yapacaksınız?
Bu alanda Türkiye’deki en iddialı firmayız. Yukarıda 3 uydusu olan tek özel sektör firmasıyız. Kasım ayında iki uydumuz daha aktif olacak.
■ Türkiye’nin Elon Musk’ı da diyelim mi Size? Nasıl düşünceleriniz?
“Ben Türkiye’nin Sami’siyim”
Ben Türkiye’nin Sami’siyim; Elon Musk, ayrı bir karakter. Birkaç yıl içinde yüzlerce uydu göndereceğiz. Küresel bir kapsama alanı oluşturacağız. Küresel bir görüntüleme alanı da… İki tip uydumuz olacak; haberleşme ve görüntüleme…
■ Peki; 5G, sonra 6G uydular evet ama insan sağlığı açısından sizce ahval nedir? Nasıl okumak gerek bu gelişmeleri?
Bu alanda çok test yapılıyor; yoğun araştırmalar var. Bunlar vektörel manyetik cihazlar. Baz istasyonları var. Sınır değerleri var. Sonuçta gidip o istasyonlarda uyumuyoruz veya kafamızı değdirmiyoruz.
■ İklime de etkisi olabilir mi bu uyduların?
“Türkiye, teknolojiyi kullanan değil, liderlik eden olmalı”
İklimi o kadar bozmuşuz ki… Bence bu etki çok düşüktür. Şöyle düşünün, Bu odanın sıcaklığını ne değiştirir? Odada bir karınca da olduğunu düşünün… O mu? Böyle düşünüyorum.
Türkiye’nin 5G’de yine üretici tarafında olması gerekiyor. Teknolojiyi kullanan değil, liderlik eden tarafta… Türkiye’nin 5G teknolojisini yüzde 80 yerlilikle gerçekleştirdiğini öğrenince çok mutlu oldum mesela. Tabii global devlerin etkilerinden uzak olmak da öyle kolay değil.
■ Türkiye, global devler çıkarabilir mi?
Neden çıkartmasın? Ekosistem oluşturabilirsek olur bu; ama lobiler var. İthalatçı lobileri… Tesisleriyle, insanlarımızla bu bir seferberlik olmalı… İthalatçı üstelik vergi bile ödemiyor. Gidip yurtdışında şirket kuruyor; 12 TL’lik bu ürünün 2 TL’lik karını da yurt dışında bırakıyor. Türkiye’ye 12,1 TL’ye de fatura ediyor; karını çok düşük tutuyor. Global kar hep yurt dışında kalıyor. Bir ithalat ülkesiyiz ne yazık ki…
■ İşte burası çok önemli… Uzlaşının olduğu bir seferberlik hali… Tabii bu işi yapanların önce ilgi ve itibar görmeleri gerekiyor. Ki bu işi sürdürebilsinler. Hep birlikte bilgiye dayalı bir toplum olma yörüngesine geçmeliyiz.
“Türkiye’nin Sami’si”: Sami Aslanhan
Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Elektronik-Bilgisayar Bölümü mezunu olan Sami Aslanhan’ın Özyeğin Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladığı görülüyor. Elektrik Elektronik Yüksek Mühendisi olan Aslanhan, Kontrolmatik Teknoloji Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapıyor. Sami Aslanhan’ın ortaklık dışında aldığı görevler arasında; Kmt International Projects Dmcc. ve Nennkraft Energie GmbH Ortaklıkları, Pomega Enerji Depolama Teknolojileri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı, Plan S Uydu ve Uzay Teknolojileri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlıkları bulunuyor.
Kontrolmatik’in, ‘Pomega’ isimli enerji depolama teknolojileri fabrikası 2023’te açıldı
Kontrolmatik Yönetim Kurulu Başkanı Aslanhan; firma iştiraklerinden Pomega Enerji Depolama Teknolojileri ile Türkiye’nin ilk giga kapasiteli özel sektör yatırımı olan lityum-iyon (LFP) pil hücresi ve enerji depolama sistemleri fabrikasının açılışını 2023 yılında gerçekleştirdi. Bu fabrikada üretilecek pil hücresi, batarya paketi, santral ve ev tipi enerji depolama sistemleriyle, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklı enerji santrallerinin ürettiği elektriğin daha verimli ve öngörülebilir şekilde kullanılması amaçlanıyor. Bir enerjici olarak bu fabrikayı görmek teknolojik olarak da heyecan vericiydi. Aslanhan’ın sözleriyle, 2024 yılı sonuna kadar çalışan insan sayısının 600 kişiye ulaşması bekleniyor ve bu sayının üçte 1’inin mühendislerden oluşması da…
YAZI HAKKINDA: Bu SÖYLEŞİ; EKONOMİ GAZETESİ Enerji Yazarı Neslihan Gökdemir Ağar tarafından, 02 EKİM 2023 tarihli gazetemizde yayınlanan TEE ‘ENERJİ DEPOLAMA TEKNOLOJİLERİ’ yayınımıza özel olarak kaleme alınmıştır.
SORU VE YORUMLARINIZ: [email protected]