Türkiye tecrit mi ediliyor?
Son günlerde Türkiye, peş peşe hakkettiği ilgiyi görmediğini düşündüğü olaylar yaşadı. Bazı gözlemciler, acaba küresel sistemin yeniden oluşumunda Türkiye bilinçli olarak saf dışı bırakılmak mı isteniyor diye merak ediyorlar. İlkin, Türkiye BRICS kulübüne alınmadı. Ardından Türk Cumhurbaşkanının Amerikan başkanı ile görüşmeyi ümit ettiği fakat sadece ayakta karşılıklı birkaç cümle teati edebildiği G-20 Zirvesi gerçekleşti. Son olarak da, Amerika ortaya Asya’nın bir bölümünü Orta Doğu üzerinden demiryolu ve denizyolu üzerinden Avrupa ile birleştirecek bir büyük plan sürdü. Planda Türkiye’den hiç söz edilmiyordu. Kendisini stratejik bir merkezde konumlanmış olarak gören ve içinde yer aldığı muhtelif bölgelerle ilgili her planda vazgeçilmez olduğunu düşünen bir ülkede bu gelişmeler tam bir soğuk duş etkisi yarattı. Gelişmeler karşısında memnuniyetsizliğini ifade eden Sayın Erdoğan, Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasındaki tabii bağlantı olduğunu, etrafından dolanmanın mümkün olmadığını vurguladı.
Sözü edilen gelişmelere bakarak, Türkiye’nin endişe etmesine mahal var mı diye sormak yararlı olabilir. BRICS İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan kurumların egemen olduğu ve başta Amerikan çıkarlarına hizmet ettiği düşünülen küresel iktisadi sisteme meydan okumak isteyen ülkelerin oluşturduğu bir grup. İlk defa ciddi bir genişleme yaşadı. Her ne kadar grubun tüm üyeleri Çin ve Rus çıkarlarına olumlu yaklaşmıyorlarsa da, Çin’in gruba Amerika’nın dünya iktisadi sistemine egemen olmasına meydan okuyan bir araç olarak baktığı açık. Türkiye’nin üye alınmamasını iki faktör etkilemiş olabilir. İlkin, Türkiye mevcut yapıdan ne kadar yakınırsa yakınsın, aynı zamanda o yapının bir parçası. Dış ticaretinin büyük bir bölümü Avrupa Birliği ile; Amerika ile dış ticareti de büyüme çizgisi yakalamış durumda. Görünüşe göre, Türkiye önemli gördüğü hiçbir gruplaşmanın dışında kalmak istemiyor. Güçlü iktisadi bağları ise onun BRICS grubunun hedeflerine tamamen bağlı şekilde davranmasını engelleyebilir. Farklı bir ifade ile, Türkiye dış siyasetinde izlediği “hep kazanayım, hiç kaybım olmasın” siyasetiyle bir inandırıcılık sorunu yaratmış olabilir. İkinci olarak, son dönem gruba katılan bazı üyeler de dahil olmak üzere bir kısım üye nezdinde Türkiye’nin üyeliği fazla heyecan da uyandırmayabilir. Acaba Mısırlı ve İranlılar, Tükiye’nin üye olma olasılığına çok heyecanla yaklaşıyorlar mı?
G-20 toplantısına bakacak olursak, bazı gözlemciler bu grubun BRICS’in adeta karşıtı olduğunu düşünüyorlar. Her ne kadar üyeleri arasında BRICS’e mensup olanlar da var ise, Çin ve Rus başkanları toplantıya katılmayarak esas tercihlerinin nerede olduğunu bir bakıma göstermiş oldular. Toplantının Hindistan’da yapılmış olması Çin liderinin katılmaması için ek bir neden de yaratmış olabilir. Hindistan sadece BRICS’de ve diğer bağlamlarda Çin’e rakip değil. Aynı zamanda hem Amerika’ya hem de Çin’e köklü biçimde bağlanmaktan uzak duran bir siyaset izliyor. Dünyayı “liderler arasında ilişkiler“ olarak gören Türk Cumhurbaşkanı, Başkan Biden ile özel bir görüşme yapabilmeyi ümit etmişti. Bu gerçekleşmedi. Toplantı esnasında karşılaştıklarında Sayın Erdoğan Sayın Biden’dan F-16 satışı konusunda olumlu mesaj beklediğini ifade etmiş; ABD Başkanı cevaben İsveç’in NATO üyesi olmak için Türkiye’nin onayını beklediğini belirtmiş. Sohbetten memnun kalmadığı anlaşılan Türk Cumhurbaşkanı, iki konu arasında bir bağlantı bulunmadığını, eğer Türk parlamentosunun NATO üyeliğini onaylamasını istiyorsa, İsveç’in Türkiye’nin şikayetlerini gidermesi gerektiğine işaret etmiş. Görebildiğim kadarıyla, Türkiye diğer taraflar verdikleri sözleri yerine getirmeden kendisi taahhütlerini yerine getirirse, diğerlerinin sözlerini tutmayacağından endişe ediyor. Dolayısıyla karşımızdaki sorun çok daha kapsamlı. Türkiye ile “müttefikleri” arasında karşılıklı güven tamamen ortadan kalkmış görünüyor. Taraflardan hiçbiri, karşı taraf bir adım atmadan, kendisi adım atmak istemiyor. Durum kilitleniyor.
Pekiyi, Türkiye’nin etrafından dolanacak İpek yoluna rakip ulaşım sistemine ne demeli? Bu yeni ve ayrıntıları iyi düşünülmemiş bir projedir. Hindistan’ın projeye ne kadar ilgi duyduğu ve gerçekleşmesi için ne tür gayret göstereceği belli değildir. Arap ülkelerinin Asya’daki terminal nokta olarak İsrail’in Hayfa limanını onaylayacakları da şüphelidir. Anlaşıldığına göre, projeye İsrail içinden de ciddi muhalefet var. Siyasi mülahazaları bir yana bırakacak olursak, ulaşımda müteaddit boşaltma-yükleme işlemlerinin büyük bir maliyet unsuru olduğu biliniyor. Projenin mali açıdan yapılabilirliği dahi olmayabilir. Tartışmanın en önemli yönü, Türkiye’nin projenin dışında tutulmuş olmasıdır. Böylece Türkiye’nin ABD yanında yolun geçeceği diğer bazı ülkeler tarafından da güvenilir bulunmadığı ortaya çıkmıştır.
Acaba Türkiye tecrit mi ediliyor? Sayın Erdoğan’ın Türkiye’nin küresel ve bölgesel projelerde vazgeçilmez olduğunu ifade etmesine rağmen, gelişmeler Türk dış siyasetinin gözden geçirilmesini ve bazı yönlerinin yeniden düşünülmesini ve belirginleşen yeni gerçeklerle uyumlulaştırılmasını gerektiğini gösteriyor.