Türkiye tarım devrimini böyle yapmalı

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Rıza Seyyar

Yonca Gıda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Son günlerde en popüler konulardan biri gıda enflasyonu. Hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da konunun uzmanı olmayan pek çok kişi ahkâm kesmeye başladı. Oysa ki; üretmeyen ya da yeterince üretemeyen ekonomiler her alanda enflasyonu yaşamaya mahkûmdur

“Tarımsal üretim” ifadesi sadece bitkisel üretim değil, bitkisel ve hayvansal üretimi kapsar. Bitkisel üretimin insani gıdalar kısmını aldıktan sonra kalan kısmı, hayvansal üretimin gıdası olarak kullanılmaktadır. Yani bitkisel üretiminiz ne kadar yeterliyse hayvansal üretim için kullanılacak gıdanız da o kadar yeterli olur.

Türkiye gerçeğine bakalım: 38 milyon hektar tarım alanına sahip ülkemiz bu varlığıyla nüfusunun 4-5 katını besleyecek tarımsal alanına sahip demektir. Bu tarımsal alana baktığımızda 14 milyon hektar çayır ve mera, 20 milyon hektar net tarım alanı ve 4 milyon hektar da bağ, çeşitli meyveler ve zeytin alanı olarak görülmektedir.

Türkiye dünyanın önemli meyve üreticilerinden ve ihtiyacından fazlasını üreten bir ülke olduğu için onu bir kenara bırakıyoruz. Asıl anlatmamız gereken 20 milyon hektarlık alan. Bu alanın 7,5 milyon hektarını sulanabilir alan, geri kalan 12,5 milyon hektarını ise kuru tarım yapılan alan olarak görmekteyiz. Temel problem bu 20 milyon hektarlık alanın planlanarak kullanılamamasından kaynaklanmaktadır. Konuşulan gıda enflasyonu pahalı kırmızı ve beyaz et, pahalı sebze ve meyve. Bazılarınızı şaşırtacak olsa da; bunun sebeplerinden biri yeterince pamuk ve yağlı tohum üretemiyor olmamız. Örneğin, Türkiye 4 milyon ton pamuk üretmediği için 1,2 milyar dolarlık palmyağı ve türevi ithal ediyor. Eğer 4 milyon ton pamuk üretebilseydi yaklaşık 1,5 milyon ton büyük baş hayvan yemi çıktısı olacaktı. Ayrıca elimizden kayıp giden tekstil endüstrisini de elde tutmaya devam edecektik. 4 milyon ton pamuk üretemediğimiz için sadece palm ithalatı ve yağlı tohum türevi ithalatı için 2 milyar dolarlık bedel ödemek durumunda kalıyoruz çünkü pamuk yağı palm yağının ikamesidir. Ayrıca ülkemiz ayçiçek, kanola vb. yağlı tohum türevleri için de yaklaşık 6 milyar dolarlık ithalat yaparak hem ülkemizin yenilebilir yağ ihtiyacını karşılamaya çalışıyor hem de sahip olduğu hayvan varlığını ithal girdiyle doyurma çabasını sürdürüyor. Kısaca Türkiye’nin 6 milyon ton yağlı tohum üretebiliyor olması lazım ki ülkenin 2,5 milyon ton olan sıvı yağ ihtiyacını karşılayabilsin. Üretmeyip ithal ettiğimiz için ithal edilen ürünlerle elde edilen mamuller doğal olarak pahalı oluyor ya da gıda enflasyonu kanalıyla gündelik hayatımıza yansıyor.

Ne acıdır ki; ülkemizdeki 20 milyon hektar alanın 4 milyon hektarı nadasa bırakılmakta ya da girdi maliyetleri gerekçesiyle ekilip dikilememektedir. Oysa ki; sadece bu 4 milyon hektar alanda bahar bitkisi olan kanola ekilse, bırakın dünya ortalaması 300-350 kiloyu, sadece 100 kilo tohum elde edilse buradan 4 milyon ton kanola tohumu elde etmiş oluruz. Bu mamulden, 1,6 milyon ton sıvı yağ, 1,4 milyon ton da büyük baş hayvan yemi elde edilir ve yaklaşık 2,5 milyar dolarlık ithalattan da kurtulmuş oluruz.

Kendi topraklarımızda üretmediğiniz her ürün için ithalat kolaylığına kaçarak diğer ülkelerin çiftçilerini ve onların tarım ekonomilerini destekliyoruz. Türkiye’nin yaklaşık 19 milyar dolar civarında olan tarımsal ürün ithalatının 15 milyar dolarlık kısmıyla sahip olduğu tarım alanlarında iyi bir planlamayla sorunsuz üretilip devasa bir tarım ekonomisi yaratılabilir. Bunun olmazsa olmazı 100 yıldır Türk çiftçisinin ve köylüsünün diline pelesenk olmuş “girdi maliyetleri yüksek onun için üretemiyorum ya da üretmek istemiyorum” gerçekliğini kırmaktır. Bu girdiler mazot, gübre, ilaç ve elektrik enerjisidir ve parasal değeri 20 milyar dolardır. Eğer Türkiye bitkisel ve hayvansal üretim seferberliği yapacaksa bunu planlayan ve başlatacak olan kurumların planlarını ortaya koyup, Türk çiftçisinin karşısına çıkıp “üreteceğiniz her bir ürün için kullanacağınız bu dört ana girdiyi bilabedel karşılıyorum” demelidir. Bu destekle birlikte ülkemizin metropollerine yığılan genç veya orta yaşlı nüfus tekrar tarımsal üretimi para kazanabileceği ve geleceği olan sürdürülebilir bir iş olarak görüp, yavaş yavaş tarım alanlarına ve kırsala yönelecektir. Tabi tarımsal alan ve planlar aynı zamanda sosyal ve yaşanılabilir kırsalın gereklerini de ortaya çıkaracaktır. Yani internet altyapısı, ulaşım, sağlık ve eğitim gibi. Burada yapılacak modellemeler insanların kırsala ve tarıma bakışını kısa sürede değiştirecektir. Yani ben devlet olarak girdi maliyetlerini karşılıyorum demek problemin tamamını çözmekte yetersiz kalır. Bunun yanında günün ya da çağın koşullarına uygun yaşanılabilir altyapının da hızla oluşturulması gerekmektedir. Bu koşullar ve gelecek kaygısından dolayı Anadolu köyleri tamamen boşalmış durumda, kalan nüfusun da yaş ortalaması 70’lerin üzerinde. Bütün nüfus günümüzün acı gerçeği olarak şehir merkezlerinde yoğunlaşmış durumdadır. Uygulanacak bu ve benzeri bir program sayesinde oluşacak kaldıraç etkisiyle Türkiye’nin bitkisel ve hayvansal üretiminin değeri 3 yıl gibi kısa bir süre sonunda 100 milyar doların üzerine çıkacak ve bugün konuşulan Hollanda’nın başarısı kısa sürede yakalanıp hatta önüne geçilebilecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni yılda yeni zamlar 23 Kasım 2024