Türkiye kömüre mahkum değil

Didem Eryar ÜNLÜ
Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Akbelen Ormanı’nın, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine linyit sağlamak üzere kesilmeye başlanması, kömürün Türkiye için bir zorunluluk olup olmadığına dair tartışmaları da beraberinde getirdi. Yakın zamanda akademisyenler tarafından yapılan çalışmalar, kömürün yenilenebilir enerji ile ikame edilebileceğini ve Türkiye’nin en geç 2035’e kadar tüm elektrik ihtiyacını kömür dışı kaynaklardan karşılayabileceğini ortaya koyuyor.         

Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi tarafından 2021 yılında yayınlanan ve bu sene Fransa’da düzenlenen 26. Küresel Ekonomik Analiz Konferansı’nda sunulan çalışmaya göre, Türkiye’deki mevcut yenilenebilir enerji kapasitesi ve potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda, en geç 2035 yılında, elektrik ihtiyacının tamamını kömür dışı kaynaklardan karşılamak mümkün. Ancak tabi ki bunun için, bugünden harekete geçmek gerekiyor. 2018-2030 yılları için yapılan model projeksiyonlarına göre, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) ve elektrik talebi yüzde 50’nin üzerinde arttığında bile, kömürde kurulu güç yüzde 62, kömürden elektrik üretimi ise yüzde 70 azaltılabilir. Takip eden beş sene içerisinde ise, yani 2035’te Türkiye, enerji üretiminde kömürü tamamen terk edebilir.          

Böyle bir hedef benimsemesi durumunda Türkiye’nin, rüzgar enerjisinde kurulu gücünü üç kat, güneş enerjisinde ise beş kat artırması gerekiyor. Bu da 2030 yılına gelindiğinde, rüzgar ve güneşten elektrik üretiminin, 2018 yılına kıyasla dört kat fazla olması anlamına geliyor. Araştırmanın yazarlarından Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın yorumları şöyle:           

Türkiye, Kore ile birlikte dünyada en hızlı emisyon artış sergileyen ülke "Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları 2021 itibariyle 564.4 milyon ton CO2 eş değerine ulaştı. Bu 1990’a görece yüzde 156’lık bir artış demek. Türkiye, toplam küresel emisyonların ise yüzde 1.1’inden sorumlu; bu, düşük bir rakam olarak ifade ediliyor ve Türkiye’nin iklim krizindeki sorumluluğunun az olduğu vurgulanıyor. Ne var ki, kişi başına (5.2 ton) ve çalışan işçi başına (18 ton) CO2 emisyonların seyrine baktığımızda Türkiye, Kore ile birlikte dünyada en hızlı emisyon artış sergileyen ülke ve bu artış hızıyla dünya iklim krizi mücadelesinde yeterli mücadele vermediği gerekçesiyle itibarsızlaşıyor.”           

Elektrik üretiminin yüzde 65’i fosilden

“Türkiye’nin 326 TwH olan yıllık elektrik üretiminin yüzde 65’i fosil yakıtlardan karşılanıyor. Elimizdeki senaryolar, tarihsel gelişimi koruyan 'baz senaryo’ eğilimi altında elektrik üretiminin, 2030’da 460 TwH’a, 2050’de ise 769 Twh’a çıkacağını gösteriyor. Fosil yakıtlara dayalı elektrik üretiminden kaynaklanan CO2 emisyonlarının ise 149 milyon ton’dan 2030’da 184 tona, 2050’de de 280 milyon tona ulaşacağını gösteriyor. Oysa Türkiye, yılda 3 GW güneş ve rüzgara dayalı yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulum hedefi ile söz konusu üretim rakamlarını koruyabilir. Elektrik üretiminden kaynaklanan CO2 emisyonları ise 2050’de 15 milyon tona değin gerileyebilir. Net sıfır patikası diye adlandırdığımız bu patikanın ana vurgusu, 2035 itibariyle kömürden elektrik üretim teknolojisinin tamamen terk edilmesidir. Modelleme çalışmalarımız elektrik sektöründe bu dönüşümün 2030’a değin toplam yatırım, işletim ve yakıt maliyetini 29 milyar dolar olacağını gösteriyor. Ancak bu hedefl erin gerçekleşmesi için bugünden tasarımların tamamlanması ve ivedilikle uygulanmaya başlanması gerekiyor.”

Türkiye ekonomik fırsatları kaçırıyor

"Türkiye gerçekçi bir iklim kriziyle mücadele programı oluşturmadığı için uluslararası iklim diplomasisi sahasında itibar kaybediyor ve yalnızlaşıyor. Gene iktisatçının anladığı dilden vurgulayalım; söz konusu itibarsızlaşma ve yalnızlaşmanın ekonomik fırsat maliyetleri çok büyük. Dünya finans piyasalarında artık 'yeşil’ dönüşümün finansmanında kullanılacak proje kredileri, yeşil kalkınma fonları, yeşil merkez bankacılık tedbirleri, yeşil ihtiyati fonlar gibi adlar altında, yeni yatırımların finansmanında öne çıkıyor. Dünya Bankasının verileri, yılda 90 trilyon dolara ulaşan küresel tahvil hacminin, 694 milyar dolarının iklim değişikliği ile ilintili yeşil tahviller olduğunu ve bu rakamın 2015 Paris Anlaşması’ndan bu yana yüzde 370 artış gösterdiğini belirtiyor… İthal enerji bağımlısı ve kronik döviz açığı bulunan Türkiye için bu fonlardan uzak kalmanın maliyeti çok büyük.”

Isı stresinin ekonomik bedeli yılda 2.5 trilyon dolar     

“Özenle vurgulamak durumundayız: iklim krizi sadece buzulların erimesi sonucunda deniz seviyesinin yükselmesi, küresel ısının artması gibi basit bir felaket filmi senaryosundan ibaret değil. İktisatçıların anlayacağı dilden konuşmak gerekirse, örneğin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2019 yılında yaptığı bir çalışmada tüm dünya için sadece ısı stresinden kaynaklanacak olası istihdam kayıplarını yılda 80 milyon kişi, üretim kayıplarını ise 2.5 trilyon dolar olarak tahmin etmekteydi. Bu kayıpların ardında aşırı ısıya bağlı ortamda çalışmanın getireceği salgın hastalıklar, fizyolojik yorgunluklar ve yakında yaşadığınız COVID benzeri virüslerin yaratacağı salgın hastalıklardır. Türkiye ise coğrafi konumu bakımından, söz konusu kayıpların en yoğun olarak yaşanacağı bir bölgede yer almaktadır."

Kömür teşviklerinden kolayca vazgeçilebilir

“2016 yılında yenilenebilir enerji teşvikleri, fosil yakıt teşviklerinin oldukça gerisindeydi - ki bugün de farklı bir noktada değiliz. Bu bağlamda, Türkiye ekonomisinin 2015’ten 2030’a baz patikasını dikkate alarak, kömür teşviklerine son vermenin ekonomik ve çevresel etkilerini araştırdık. Araştırmamızın sonuçları, kömür teşviklerini sonlandırmanın GSYİH üzerinde oldukça küçük bir etki yapacağını, 2030 yılında yüzde 0,5’lik bir azalmaya sebep olacağını ortaya koydu. Teşviklerin ortadan kaldırılmasının Türkiye’nin karbon emisyonları üzerinde önemli etkisi olacağını tespit ettik. Buna göre, üretim teşviklerini kesmek, karbondioksit emisyonlarında yüzde 2,5’luk bir azalma sağlayabiliyordu. Bölgesel yatırım teşviklerinden de vazgeçmenin sağlayacağı azaltım ise yüzde 5,4 seviyesinde olacaktı. Bu teşviklerden vazgeçilmesi, bir yandan karbondioksit emisyonlarını azaltırken, aynı zamanda yenilenebilir enerji dönüşümünün de önünü açacaktır. Nitekim kömür teşvikleri, yenilenebilir enerjinin rekabetçiliğine de ket vurma işlevi görüyor. Kömürün Türkiye için vazgeçilmez bir yakıt olmadığının daha net ortaya çıkması için arz ve talep projeksiyonlarının gerçekçi yapılması, vergi ve teşvik gibi önemli politika araçlarının özenli kullanılması gerekiyor. Ayrıca yerel ekonomilerin başka bir seçeneği olamazmış gibi kömüre dayalı bir geleceği tüm nesiller için perçinlemek, sağlıktan ve insan refahından ödün vermek anlamına geliyor."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar