“Türkiye kendine susuzluğu yakıştıramadı”
Tüketilebilir, içilebilir yer üstü su kaynakları yeryüzündeki tüm su kaynaklarının sadece yüzde 1’ini temsil ediyor. Bu kaynakların da çeşitli tarım ve sanayi faaliyetleriyle kirletilmesi, ciddi bir su sorununa yol açıyor.
Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değil, hatta tam tersine yılda kişi başına düşen bin 519 m3'lük su miktarı ile “su sıkıntısı çeken” bir ülke. COVID-19 salgını nedeniyle su kullanımının daha da arttığı 2020 yılında, İstanbul’da 2018’de yüzde 57 olan su seviyesi, yüzde 23’e geriledi.
Deniz suyundan tuzun ayrıştırılması anlamına gelen desalinasyon, dünya genelinde susuzluğa çare olarak hayata geçirilen alternatif bir uygulama.
Londra merkezli yatırım ve proje yönetimi şirketi TTT Global Group Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akın Arslan, “Uluslararası Desalinasyon Birliği’ne göre dünyada şu an 20 binden fazla desalinasyon tesisi var ve bunlar her gün 150’den fazla ülkede 450 milyon insana 1 milyar litreden fazla su sağlıyor” bilgisini veriyor.
Sorunun ciddiyeti anlaşılamadı
Arslan, “Özellikle ABD, Suudi Arabistan, İsrail, BAE, Avustralya’da yüzlerce desalinasyon tesisi var. Türkiye’de bugüne kadar olamayışının sebebini, bu konudaki stratejik politika eksikliği, ‘susuzluk’un Türkiye’ye yakıştırılamaması olarak görüyorum. Bence sorunun ne kadar ciddi olduğu anlaşılamadı” diye ekliyor.
Dr. Akın Arslan, “Türkiye’de yıllık ortalama yağış miktarı 624 mm olarak hesaplanıyor. Bu miktar dünya ortalamasının altında. 2023 yılında Türkiye’deki mevcut içilebilir su kapasitesinin tamamının kullanılması söz konusu. Türkiye’de onlarca su havzası kurudu. Türkiye’deki yağışlar yılda ortalama 501 milyar m3 su toplayabiliyor. Bunun yaklaşık 160 milyar m3 ’ü yüzey suyu olarak akarsulara ve göllere katılıyor. Ekonomik ve teknik şartlar dikkate alındığında ise kullanılabilir su miktarı yıllık 100 milyar m3 civarında. Bu durum gelecek 10 yılda büyük sıkıntıların kapıda olacağının göstergesi, çünkü İstanbul’un günlük su ihtiyacı 10 yılda 2.5 milyon m3’ten, 3 milyon m3’e çıktı. Hatalı sulamalar ve şebeke kayıpları ise yüzde 30’lar seviyesinde” diyerek özetiyor mevcut durumu.
Projemiz ilgi görmedi
TTT Global 2013 yılına Terkos için bir desalinasyon projesi önermiş, fakat bu proje kabul görmemiş. Şöyle anlatıyor süreci Dr. Arslan: “Terkos’a, Yap-İşlet- Devret Modeliyle desalinasyon tesisi yapmayı ve 2013 fiyatlamalarıyla yaklaşık m3 maliyeti 60 cent’e üreteceğimiz içilebilir temiz suyu, devlete 1 dolara satmayı önerdik. Ekonomik ömrü 25yıl olan tesisi, yatırım geri dönüşünden sonra İBB’ye bırakmayı teklif etmiştik. Maalesef yeterli ilgiyi göremedik. Terkos civarında planlanan günlük 250 bin m3 kapasiteli desalinasyon tesisi ile kesintisiz üretilebilecek ve şebekeye verilebilecek temiz suyu, doğal yollarla sağlayabilmek için en az 3-4 barajın inşası gerekiyor. İsrail’de Tel Aviv’de 2013 Ekim’inde devreye alınan Sorek Desalination Plant, dünyanın en büyük tesisi. Günlük su üretim kapasitesi 624 bin m3. Bu hacim, İstanbul’un su ihtiyacının neredeyse, yüzde 25’ine denk geliyor.”
Baraj maliyetlerinin çok daha altında
Peki desalinasyon Türkiye’de susuzluğa karşı sürdürülebilir bir çözüm olabilir mi? Bu sorunun cevabını şöyle veriyor Dr. Akın Arslan: “250 bin m3 bir desalinasyon tesisisin maliyeti yaklaşık 240 milyon dolar civarında. Ürettiği suyu 1 dolara sattığında yılda 80 milyon doların üzerinde gelir üretebilir. Bu çapta bir toplumsal hizmet amaçlı kamu yatırımı için, yatırım geri dönüş süresi oldukça kısa sayılabilir. Eğer yatırım, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynağı ile desteklenirse suyun üretim maliyeti yüzde 30 civarında düşebilir. Metreküp başı 60 cent’in altında gerçekleşecek üretim maliyetinin üçte biri enerji giderlerinden oluşuyor. Eğer iyi bir maliyet analizi yapılırsa, Melen’den 140-180 km.’den gelen, İstanbul’a pompalanan suyun sadece pompaj maliyetinin 1.5 doların üzerinde gerçekleştiği görülebilir. Hat ve terfi istasyon yatırımları, işletme ve amortisman maliyetleri, Melen’de yapılan baraj maliyetleri düşünüldüğünde arada büyük bir ön yatırım ve işletme maliyet farkı olduğu görülecektir. Yağmur sularını su toplama havzalarına toplamak için yapılacak barajların maliyetleri de bunun birkaç katı olacaktır. Dünyanın yüzde 97’sinin okyanus ve denizlerle kaplı olduğu düşünüldüğünde önümüzdeki 50 yılda içilebilir su kaynağının büyük oranda denizlerden sağlanacağını söyleyebiliriz.”
Membran teknolojileri deniz suyundan içme suyu üretmede devrim yaptı
- Dr. Arslan, “Membran Teknolojileriyle metrekübü 60 cent’in altına deniz suyundan, içilebilir temiz su üretmek mümkün” diyor. Dr. Arslan’ın verdiği bilgiler şöyle: “Membran teknolojileri öncesinde deniz suyundan içme suyu üretimi oldukça pahalı ve üretim miktarları sınırlı olabilen bir süreçti. 1 metreküp içme suyu üretebilmenin maliyeti 4,5 doları bulabiliyordu. 2000’li yılların başından itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlayan ‘membran teknolojileri’ ise deniz suyundan içme suyu üretmede adeta devrim yaptı.”
Dr. Arslan’ın verdiği bilgiye göre devrim yaratan bu desalinasyon süreci şöyle çalışıyor: “Deniz suyu; kıyıdan yaklaşık 1.5-2 km. mesafeden, saniyede 5-6 m3 su çekebilen özel üretim dev hidro-pompalarla denizden çekilerek desalinasyon tesisine ulaştırılır. Önce ön arıtmadan geçirilir, sonra yüksek tazyik ile membran borularına basılır. İç çeperleri membran ile kaplanmış bu borulara giren deniz suyu, membran borularında yüksek bir debiyle yol alırken, doğal yoldan iyonizasyon işlemine tabi olur. Böylece suyun içindeki tuz boru çeperlerinde sudan ayrışarak dökülür ve oldukça değerli bir atık olarak deniz tuzu haline dönüşür. Tuzdan ayrıştırılmış su ile önce çökertme tanklarında dinlendirilir, sonra tez ozmos olarak adlandırılan proseslere tabi tutulur ve su içilebilir hale getirilir.”